Nazım Hikmet Ran şiirleri (A'dan Z'ye)-4

Konu, 'Ustalara Saygı' kısmında eCe tarafından paylaşıldı.

  1. eCe

    eCe Daimi Üye

    Nazım Hikmet Ran şiirleri (A'dan Z'ye)-4


    H-I-İ-J serisi



    HABER...
    Onlardan haber geldi.
    Oradan
    onlardan.
    Gömlekleri kirli değil
    çatık değilmiş kaşları.
    Yalnız biraz
    uzamış tıraşları.
    'Yandık! '
    dememişler.
    Dayanmışlar biliyorum.
    'Dayandık! '
    dememişler.
    Gözleri gülerek
    bakıyorlarmış adama.
    Şakaklarında taze bir yara varmış ama,
    çatık değilmiş kaşları.
    Yalnız biraz
    uzamış tıraşları....




    NAZIM HİKMET RAN
     
  2. eCe

    eCe Daimi Üye

    HAPISTE YATACAK OLANA BAZI ÖĞÜTLER


    Dünyadan, memleketinden, insandan
    umudum kesik değil diye
    İpe çekilmeyip de
    Atılırsan içeriye,
    Yatarsan on yıl, on beş yıl
    Daha da yatacağından başka,
    'Sallansaydım ipin ucunda
    Bir bayrak gibi keşke''
    Demiyeceksin,
    Yaşamakta ayak direyeceksin.
    Belki bahtiyarlık değildir artık,
    Boynunun borcudur fakat,
    Düşmana inat
    Bir gün fazla yaşamak.

    İçerde bir tarafınla yapayalnız kalabilirsin,K
    Kuyunun dibindeki taş gibi.
    Fakat öbür tarafın
    Dünyanın kalabalığına
    Öylesine karışmalı ki,
    Sen ürpermelisin içerde,
    Dışarda kırk günlük yerde yaprak kımıldasa.
    İçerde mektup beklemek,
    Yanık türküler söylemek bir de,
    Bir de gözünü tavena dikip sabahlamak
    Tatlıdır ama tehlikelidir.

    Tıraştan tıraşa yüzüne bak,
    Unut yaşını
    Koru kendini bitten,
    Bir de bahar akşamlarından;
    Bir de ekmeği
    Son lokmasına dek yemeği,
    Bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
    Bir de kimbilir,
    Sevdiğin kadın sevmez olur,
    Ufak bir iş deme,
    Yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir,
    İçerdeki adama.
    İçerde gülü, bahçeyi düşünmek fena,
    Dağları, deryaları düşünmek iyi.
    Durup dinlenmeden yazmayı,
    Bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana,
    Bir de ayna dökmeyi.
    Yani içerde onyıl, on beş yıl,
    Daha da fazla hatta
    Geçirilmez değil,
    Geçirilir,
    Kararmasın yeter ki
    Sol memenin altındaki cevahir!




    NAZIM HİKMET RAN
     
  3. eCe

    eCe Daimi Üye

    HASRET (01) ...



    Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının.

    Yüz yıldır bekliyor beni
    bir şehirde bir kadın.

    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.

    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından.





    NAZIM HİKMET RAN
     
  4. eCe

    eCe Daimi Üye

    HASRET (02) ...


    Denize dönmek istiyorum!
    Mavi aynasında suların:
    boy verip görünmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!

    Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
    Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
    Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
    Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
    Ben sularda batan bir ışık gibi
    sularda sönmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!





    NAZIM HİKMET RAN
     
  5. eCe

    eCe Daimi Üye

    HAVA SOĞUK



    Hava puslu, soğuk
    Kırlar koyu, kırmızı
    Saman sarısı, ölü yeşil
    Kış gelmek üzere oysaki gönül
    Kışa girmeye hazır değil




    NAZIM HİKMET RAN
     
  6. eCe

    eCe Daimi Üye

    HAYDI GÜLE GÜLE GÜLÜM


    Haydi güle güle gülüm
    haydi güle güle
    Hani ağlamak yoktu?
    Ağlama kızım,
    gözüne batacak sürmelerin.
    Taksiye bindin işte,
    işte hapishanesinde yattığım şehrin
    geçiyorsun içinden.
    Şöför belki ben yaşta bir adam
    dikiz aynasından bakıyor sana
    anlıyor bu güzel kadının ağlamasını.
    Belki onunda içerde yatanı vardır,
    belki tanır beni, belki kendiside bizdendir.
    Biliyorum:
    Demirlerden seyrettiğim bu şehir
    kaplıcalar
    türbeler
    ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
    Ve sahici insanları
    benim insanlarım
    nasılda perişan...
    Fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur
    sen gözyaşları arasından
    onlara baktığın zaman.
    Sen bu şehre bundan öncede geldin demek?
    Sen bu şehre gelesinde beni aramayasın!
    Öylemi? AĞLA GÜLÜM!
    Hemde hüngür hüngür ağlamalısın.
    Hayır ağlama, Allah belamı versin benim ağlama!
    Etrafına bak:
    Ben ve şehir çoktan arkada kaldık




    NAZIM HİKMET RAN
     
  7. eCe

    eCe Daimi Üye

    HENÜZ VAKIT VARKEN, GÜLÜM



    Henüz vakit varken, gülüm
    Paris yanıp yıkılmadan,
    henüz vakit varken, gülüm,
    yüreğim dalındayken henüz,
    ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
    Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
    öpmeliyim ağzından
    sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
    çiçeğini seyretmeliyiz onun,
    birden bana sarılmalısın, gülüm,
    korkudan, hayretten, sevinçten
    ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
    yıldızlar da çiselemeli,
    incecikten bir yağmurla karışarak.
    Henüz vakit varken, gülüm,
    Paris yanıp yıkılmadan,
    henüz vakit varken, gülüm,
    yüreğim dalındayken henüz,
    şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
    söğütlerin altından, gülüm,
    ıslak salkım söğütlerin.
    Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
    en güzel, en yalansız,
    sonra da ıslıkla bir şey çalarak
    gebermeliyim bahtiyarlıktan
    ve insanlara inanmalıyız.
    Yukarda taştan evler,
    girintisiz, çıkıntısız,
    birbirine bitişik
    ve duvarları ayışığından
    ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
    ve karşı yakada Luvur
    aydınlanmış ışıklarla
    aydınlanmış bizim için
    billur sarayımız...

    Henüz vakit varken, gülüm,
    Paris yanıp yıkılmadan,
    henüz vakit varken, gülüm,
    yüreğim dalındayken henüz,
    şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
    kırmızı varillere oturmalıyız.
    Karşıda karanlığa giren kanal.
    Bir şat geçiyor,
    selamlıyalım gülüm,
    geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım.
    Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?
    Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
    tatlı tatlı gülümsüyor.

    Henüz vakit varken, gülüm,
    Paris yanıp yıkılmadan,
    henüz vakit varken, gülüm...
    Parisliler, Parisliler,
    Paris yanıp yıkılmasın...




    NAZIM HİKMET RAN
     
  8. eCe

    eCe Daimi Üye

    HIÇ BIR AĞAÇ BÖYLE HARIKULADE YEMIŞ VERMEMIŞTIR...



    Topraktan ateşten ve denizden
    doğanların
    en mükemmeli doğacak bizden...
    ..........
    ..........
    ......... ve insanlar ellerini
    korkmadan
    düşünmeden
    birbirlerinin ellerine bırakarak
    yıldızlara bakarak:
    -'Yaşamak ne güzel şey! '
    diyecekler;
    bir insan gözü gibi derin
    bir salkım üzüm gibi serin
    bir ferah
    bir rahat
    bir işitilmemiş şarkı söyliyecekler..
    Hiçbir ağaç
    böyle harikulade bir yemiş vermemiş
    olacaktır.
    Ve en vadedici
    bir yaz gecesi bile
    böyle sesler
    böyle inanılmaz renklerle
    sabaha ermemiş olacaktır..
    Topraktan
    ateşten
    ve denizden
    doğanların
    en mükemmeli doğacak bizden...




    NAZIM HİKMET RAN
     
  9. eCe

    eCe Daimi Üye

    HOŞ GELDIN KADINIM


    Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    yorulmuşsundur;
    nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
    ne gül suyum ne gümüş legenim var,
    susamışsındır;
    buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
    acıkmışsındır;
    beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
    memleket gibi yoksuldur odam.

    Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    ayağını basdın odama
    kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
    güldün,
    güller açıldı penceremin demirlerinde
    ağladın,
    avuçlarıma döküldü inciler
    gönlüm gibi zengin
    hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

    Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.




    NAZIM HİKMET RAN
     
  10. eCe

    eCe Daimi Üye

    HOŞ GELDIN...


    Hoş geldin!
    Kesilmiş bir kol gibi
    omuz başımızdaydı boşluğun...
    Hoş geldin!
    Ayrılık uzun sürdü.
    Özledik.
    Gözledik...
    Hoş geldin!
    Biz
    bıraktığın gibiyiz.
    Ustalaştık biraz daha
    taşı kırmakta,
    dostu düşmandan ayırmakta...
    Hoş geldin.
    Yerin hazır.
    Hoş geldin.
    Dinleyip diyecek çok.
    Fakat uzun söze vaktimiz yok.
    YÜRÜYELİM.....





    NAZIM HİKMET RAN
     
  11. eCe

    eCe Daimi Üye

    HÜRRIYET KAVGASI...



    Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
    dalga dalga aydınlık oldular,
    yürüdüler karanlığın üstüne.
    Meydanları zaptettiler yine.

    Beyazıt'ta şehit düşen
    silkinip kalktı kabrinden,
    ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
    yıktı Şahmeran'ın mağarasını.

    Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
    Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
    Safları sıklaştırın çocuklar,
    bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.




    NAZIM HİKMET RAN
     
  12. eCe

    eCe Daimi Üye

    HÜRRIYET'E DAIR



    Onlar, ümidin düşmanıdır,
    Sevdiğim,
    Akarsuyun meyve çağında ağacın
    Serpilip gelişen hayatın düşmanıdır.
    Çünkü, ölüm vurdu damgasını alınlarına
    Çürüyen diş, dökülen et,

    Bir daha geri dönmemek üzere
    Yıkılıp gidecekler
    Ve elbette ki sevdiğim elbet
    Dolaşaktır en şanlı elbisesiyle
    Güzelim ülkemde
    dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle,
    isçi tulumuyla,
    bu güzelim memlekette
    HÜRRİYET




    NAZIM HİKMET RAN
     
  13. eCe

    eCe Daimi Üye

    İKI SERSERI



    İki serseri var:
    Birinci serseri
    köprü altında yatar, `
    sularda yıldızları sayar geceleri.

    İki serseri var:
    İkinci serseri
    atlas yakalı sarhoş sofralarında
    Bağdatlı bir dilencinin çaldığı sazdır.
    Fransız emperyalizminin
    idare meclisinde ayvazdır..

    Ben:
    ne köprü altında yatan,
    ne de atlas yakalı sarhoş sofralarında
    saz calip Arabistan fıstığı satan-
    -lakin
    şairiyim;
    topraktan, ateşten ve demirden
    hayatı yaratan-
    -lakin
    şairiyim ben.

    İki serseri var
    İkinci serseri
    yolumun üstünde duruyor
    ve soruyor
    bana
    <>
    Anlaşılan
    Bağdadi şaklaban
    unutmuş,
    Mösyö bilmem kimle beraber
    Adana - Mersin hattında o kuşu yolduğunu...

    İki serseri var:
    İkinci serseri
    halkın alin terinden altın yapanlara
    kendi kafatasında hurma rakısı sunar.

    Ben hızımı asırlardan almışım,
    bende her mısra bir yanardağ hatırlatır.
    Ben ne halkın alın terinden on para çalmışım
    ne bir şairin cebinden bir satır...

    İki serseri var:
    İkinci serseri,
    meydana dört topaç gibi saldığım dört eseri
    sanmış ki yazmışım kendileri
    için.
    Halbuki benim
    bir serseriye hitap eden
    ikinci yazım işte budur:
    Atlas yakalı sarhoş sofralarının sazı,
    Fransız sermayesinin hacı ayvazı,
    bu yazdığım yazı
    örse balyoz salanların şimşekli yumruğudur
    katmerli kat yağlı ensenden.
    Ve sen o kemik yaladığın
    sofranın altına girsen de,
    - dostun KARAMACA BEY gibi -
    kaldırıp yere çal-
    -mak için
    canını burnundan al-
    -mak için,
    bulacağım seni.
    Koca göbeklerin RUSEL kuşağı sen,
    sen uşşak murabbaı,
    sen uşşak mik'abı,
    satılmış uşşakların assai sen! !




    NAZIM HİKMET RAN
     
  14. eCe

    eCe Daimi Üye

    İKI SEVDA


    Bir gönülde iki sevda olamaz
    Yalan
    Olabilir.
    Şehrinde soğuk yağmurların
    Gece otel odasında sırtüstü yatıyorum
    Gözlerim tavana dikili
    Bulutlar geçiyor tavandan
    Islak asfaltı geçen kamyonlar gibi ağır
    Ve sağda uzakta
    Ak bir yapı
    Yüz katlı belki
    Tepesinde altın iğne parlıyor.
    Bulutlar geçiyor tavandan
    Karpuz kayıkları gibi güneş yüklü bulutlar
    Oturmuşum cumbaya
    Yüzüme suların ışığı düşüyor
    Bir ırmak kıyısında mıyım
    Bir deniz kıyısında mı?
    O tepsideki ne
    O güllü tepsideki
    Yer çileği mi kara dut mu?
    Fulya tarlasında mıyım
    Karlı kayın ormanın da mı?
    Gülüp ağlıyor sevdiğim kadınlar
    İki dilde

    Dostlar nasıl bir araya geldiniz?
    Birbirinizi tanımazsınız.
    Nerde bekliyorsunuz beni?
    Beyazıt' ta çınarlı kahve' de mi Gorki parkında mı?
    Şehrinde soğuk yağmurların
    Gece otel odasında sırtüstü yatıyorum
    Gözlerim yanıyor gözlerim alabildiğine açık
    Bir hava çalındı
    Armonikle başladı utla bitti.
    İçimde sarmaş dolaş karmakarışıktı
    Büyük uzak iki şehrin hasreti.

    Fırlamak yataktan koşmak altında yağmurun
    İstasyona koşmak
    ---- sür kardeşim makinist
    Götür beni oraya.
    --- Nereye?




    NAZIM HİKMET RAN
     
  15. eCe

    eCe Daimi Üye

    İKIMIZ



    İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
    öğrettiler:
    aç kalmayı, üşümeyi,
    yorgunluğu ölesiye
    ve birbirimizden ayrı düşmeyi.
    Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık
    ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.

    İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
    öğretebiliriz:
    dövüşmeyi insanlarımız için
    ve her gün biraz daha candan
    biraz daha iyi
    sevmeyi...




    NAZIM HİKMET RAN
     
  16. eCe

    eCe Daimi Üye

    İNEBOLU



    İki arkadaş tuttuk dağlara giden yolu,
    Öyle yükselmişiz ki, sahilde İnebolu
    İnce sokaklarıyla ufaldıkça ufaldı.
    Minareler bir çizgi, camiler nokta kaldı.

    Evleri birbirine giren şehri içinde
    Ufuklar genişledi önümüzde git gide;
    Denizi kucaklayan iki açık kol oldu.
    Rüzgar esti denizin suları yol yol oldu.
    Yığılmıştı yollara yığınla yaprak;
    Yaprakların üstünde sendeleyip ka*****
    Dağın son kayasının dibine varabildik.
    Bu tepede bu kaya mağrur bir baş gibi dik!
    Çıkıp onun üstünden bakabilirsek eğer,
    Güzel İç Anadolu görünecekti bize.
    Bunu nakşetmek için bir anda kalbimize
    Son adımı atmadan gözümüzü kapadık.
    Gözümüz açılınca karşımızdaydı artık
    Sisli vadileriyle rüyalı Anadolu.

    Görüyorduk uzaktan dereye inen yolu;
    Sağ yanında bir çayır, solda çam ağaçları.
    O kadar yakın ki dağların yamaçları
    Dereye düşen bahar bir daha çıkamamış.




    NAZIM HİKMET RAN
     
  17. eCe

    eCe Daimi Üye

    İNSANLARIN TÜRKÜLERI KENDILERINDEN GÜZEL



    İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
    kendilerinden umutlu,
    kendilerinden kederli,
    daha uzun ömürlü kendilerinden.
    Sevdim insanlardan çok türkülerini.
    İnsansız yaşayabildim
    türküsüz hiçbir zaman.
    Kadınlarımı aldattım, türkülerini asla
    Hiçbir zaman aldatmadı beni türküler de.
    Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
    Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
    gezip tozduklarımın,
    görüp işittiklerimin,
    dokunduklarımın, anladıklarımın
    hiçbiri, hiçbiri
    bahtiyar etmedi beni türküler kadar


    NAZIM HİKMET RAN
     
  18. eCe

    eCe Daimi Üye

    İSTANBUL TEVKIFHANESI'NDEN



    Fevkalade memnunum dünyaya geldiğime,
    toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
    Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen,
    ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı, dünya inanılmayacak fadar büyüktür benim için.
    Dünyayı dolaşmak, görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim
    halbuki ben yanlız yazılarda ve resimlerde yaptım avrupa yolculuğumu mavi pulu asyada damgalanmış birtek mektup bile almadım.
    Ben ve bizim mahalle bakkalı ikimizde kuvvetle meçhulüz Amerika'da
    Fakat ne zarar; Çin den İspanya'ya,Ümit burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var.
    Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek,aynı hürriyet, aynı hasretiçin ölebiliriz,
    ve düşmanlar ki; kanıma susamışlar kanlarına susamışım.
    Benim kuvvetim, bu büyük dünyada yanlız olmamaklığımdır,
    dünya ve insanları yüreğimde sır ,ilmimde muamma değildirler,
    ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden bu büyük kavgada açık ve endişesiz girdim safıma
    ve dışında bu safın toprak ve sen bana kafi gelmiyorsunuz.
    Halbuki sen harikulade güzelsin, toprak sıcak ve güzeldir.




    NAZIM HİKMET RAN
     
  19. eCe

    eCe Daimi Üye

    İSTIKLAL



    Bu zırhları, bu orduları tanırım,
    benim de sularıma girdiler,
    benim de toprağıma asker çıkardılar geceleyin.
    Kanıma susamıştılar.
    Çalmak istiyorlardı gözlerimin nurunu,
    hünerini ellerimin.
    Döktük denize onları
    1922'ydi yıllardan...

    Mısırlı kardeşim;
    şarkılarımız kardeştir,
    isimlerimiz kardeş,
    yoksulluğumuz kardeştir,
    yorgunluğumuz kardeş.

    Şehirlerimde güzel, ulu, canlı ne varsa:
    insan, cadde, çınar,
    savaşında senin yanındalar.
    Köylerimde Kelam-i Kadim okunuyor
    senin dilinle,
    senin zaferin için...

    Mısırlı kardeşim,
    biliyorum, biliyorum,
    istiklal otobüs değil ki
    birini kaçırdın mi, öbürüne binesin...
    İstiklal sevgilimiz gibidir
    aldattın mi bir kere
    zor döner bir daha.

    Mısırlı kardeşim,
    kanalın sularına karıştı kanın.
    İnsanin yurdu bir kat daha kendinin olur
    toprağına, suyuna karıştıkça kanı.
    Yaşanmış sayılmaz zaten
    yurdu için ölmesini bilmeyen millet...





    NAZIM HİKMET RAN
     
  20. eCe

    eCe Daimi Üye

    İTIRAZNAME-I NAZIM


    Artık bir daha
    bir kahkaha
    gibi gülmeyecek gözünüzde gözümüz.
    Teveccühünüz
    mavi bir mücevherdi başımızda.
    Başımızdan düşürdük onu,
    kaybettik.
    Gelemedik, ayıbettik.
    Bizi affedin diyemem.
    Ve madem ki böyledir,
    artık bir daha
    bir kahkaha
    gibi gülmeyecek gözlerimde gözünüz.
    Teveccühünüz
    mavi bir pırıltı, bir mücevherdir başımda.
    Başımdan düşürdüm onu,
    kaybettim
    gelemedim ayıbettim.





    NAZIM HİKMET RAN
     

Sayfayı Paylaş