Kul Himmet, Alevi-Bektaşi toplumunun yedi ulu ozanından biridir. Yazdığı nefesler, söylediği deyişler kendinden sonra gelen ozanları etkilemiştir. XVI. yy.ın ikinci yarısı ile XVII. yy.ın başında yaşadığı bilinen Kul Himmet´in hayatı, felsefesi ve nefeslerini inceledik.Kul Himmethakkında en son ve en derli-toplu çalışmayı ortaya koyan İbrahim Aslanoğlu´nun kitabında, ona ait 143 şiir bulunmaktadır. Aslanoğlu, kitabında önceki yayınlardaki ve yirmiden fazla cönkteki Kul Himmet mahlaslı şiirlerle bu sayıya ulaşmıştır. Şiirlerin ölçülerine göre dağılımı şu şekildedir: 7 heceli 1, 8 heceli 26, 11 heceli 104 ve aruz vezni ile 7. Kul Himmet´in ilk defa 36 şiiri yayımlanmış ve Cahit Öztelli tarafından bu sayı 87´ye ulaştırılmıştır. Biz de Aslanoğlu tarafından ulaştığı belgelere ek olarak diğer yazılı kaynaklardan faydalanarak daha ayrıntılı bir çalışma hazırladık.Türk halk edebiyatının iki önemli kolu olan âşık edebiyatı ve dinsel halk edebiyatı da bir yandan edebiyat tarihinin araştırma alanına girerken, diğer taraftan halkbilimin çalışma alanları içerisinde ele alınmış, öylece Kul Himmet değerlendirilmiştir. Yaşamı: Kul Himmet, XVI. yy.ın ikinci yarısı ile XVII. yy.ın başında yaşayan bir Alevi-Bektaşi ozanıdır. Mezarı, doğduğu yer olan Tokat´ın Almus ilçesinin Görümlü(eski adı Varzıl) köyündedir[1].Köylüleri onu, Bektaşi tarikatının Erdebil Tekkesi´ne bağlı Safeviye koluna bağlar. İnancından dolayı çileli bir hayat geçirmiş, zindana atılmıştır. Ölümüyle ilgili kesin bilgiler olmamakla beraber, uzun süre kaçak yaşayıp köyünde vefat ettiği tahmin edilmektedir. Kul Himmet´im mürit idim Dehman´a Özüm ulaştırdım sahip-zaman İradet getirdim Şah Tahmasb Han´a Hüseynîyiz mevâlîyiz ne dersin [2] İki ayrı şiirinde: Yeriş İmam Abbas cenab-ı âlim Onlardan gayri kimim var benim[3] Deli gönül Şah Abbas´ı arzular Her andıkça azalarım sızılar[4] Yakarışlarıyla Şah Abbas´tan yardım istiyor ve ona ziyareti tasarlıyor. Burada amaçladığı kişinin I.Şah Abbas mı (1587â1628), yoksa II. Şah Abbas mı (1642â1667) olduğu pek açık değildir. İkisinin arasında Şeyh Safi var(1628â1642).Ondan söz etmediğine göre bu I.Şah Abbas olmalı.[5] Bir şiirinde âDedem Hıdır Abdal pirim ocağıâ diyerek soyunun Kemaliye´nin Ocak Köyü´ndeki Hıdır Abdal tekkesine bağlı olduğunu ima ediyor; ama döne dolaşa maneviyatından yardım dileyip, bir gece rüyasına girmesi için yakardığı pir, Hacı Bektaş Veli´dir. Bunun yanı sıra Erdebil Tekkesine duyduğu özlemleri de nefeslerinde göstermiştir. Menâkıbü´l-Esrar Behçetü´l-Ahrâr´ın yazıldığı tarihte Kul Himmet hayatta idi. Hatayî, Pir Sultan, Kul Adil, Kul Mazlum ve Şah Adil´le beraber onun şiirleri de bu kitap da yer aldı.[6]Böylesine ünü yaygın bir şair, Alevilerin amansız bir kıyıma tabi tutan Osmanlı yönetiminin kovuşturmasından yakasını kurtaramazdı. Sonunda da öyle oldu. Bir münafığın ihbarı ile yakalanıp tutuklandı. İbrahim Aslanoğlu,âPir Sultan Abdallarâ adlı eserinde, 22 Kasım 1577´de Bozok Beyine gönderilen fermanda yargının kararı önceden saptanmıştı: âKızılbaşlıkla müttehem olan kimselerin defterleri sureti gönderildiği ve şer´ile teftiş olup (suçu) sabit olursa idam edilmeleri, şer´ile sabit olmayıp, lâkin müttehem olduklarına kanaat gelirse Kıbrıs´a sürülmeleriâ fermanında yer vermiştir ( Celali Ayaklanmaları için Ek-A bakınız. ). İdam edilmediği, beraat etmesi de mümkün olmayacağına göre, kaçtığı veya kaçırıldığı, uzun yıllar izini belli etmeden saklandığı söylenebilir. Bu yıllarda onun en büyük derdi sıla özlemi oldu: âKahbe felek sana n´ettim n´eyledim Attın gurbet ele parelerimi Ãhirinde beni sıladan ettin Bulunmaz derdimin çareleriniâ[7] Asıl adının Hüseyin olduğu anlaşılan Kul Himmet, babasının adının Muhyiddin olduğunu ve şiirinde âceddâi pakinin (temiz soyu)â Erdebil'den geldiğini söylemektedir. âŞu dünyada bozulunca aslımız Ceddi pakim Erdebil'den gelir Erdebil'den gelince Rum'a Sözümüz bizim didardan gelirâ[8] Kaybolmuş beyitlerinde geçen Kul Himmet'in dedelerinin adlarını bilemiyoruz. Bu şiire göre, Şah İsmail ile çağdaş olan Kul Himmet onun gibi, Şeyh Safi'nin 6. kuşaktan torunudur. Bir kaç beyit içinde verildiği, fakat günümüze ulaşmadığını düşündüğümüz Kul Himmet'in üç dedesinin adını öğrenemiyoruz. Buna rağmen, diğer Erdebil Şeyhlerinin adlarının geçmemesi, babasının adının da Muhyiddin olması bizde onun, Şeyh Safiyüddin'in beş oğlundan biri olan Muhyiddin'in soyundan geldiği kanısını uyandırmaktadır. âŞu dünyada bozulunca aslımız / Ceddiâ pakim Erdebil'den gelirâ beyitinden, Erdebil dergâhı postuna oturmak için hak kazanamamış Muhyiddin, ya da oğlunun Erdebil'den Anadolu'ya geldiği anlamı çıkabilir. Belki de Kul Himmet'in yazdığı âaslının bozulmasıâ, yani Dergâhın ilkelerine aykırı işler yapmasından dolayı bu hakkı yitirmiştir. Muhyiddin'in kardeşi Sadreddin'in yaklaşık yetmiş yıla yakın Erdebil'in başında bulunmasıyla bazı sıkıntılar yaşanmış olabilir. Ama belki de Kul Himmet'in dedeleri, Hoca Ali döneminin sonlarında, Timur'un Anadolu'dan getirip Erdebil'de bıraktığı Alevi Türkmen tutsakların, yani Sufiyanâı Rum'dan bir kısmının geri dönüşleri sırasında birlikte gelmiş olabilirler. Görüldüğü gibi Şeyh Safi Buyruğu'nu kabul edip ona bağlanmasının nedeni, sözlerinin İmam Cafer'den gelmesinden ve onu temsil etmesindendir.[9] Kul Himmet'in mezarının bulunduğu ve Kul Himmet soyluların yaşadığı köyden olan ve köyünde yıllarca imamlık yapmış bulunan İrfan Çoban'ın ozan hakkında derlediği otantik bilgiler, asıl adı Hüseyin olan Kul Himmet'i ailece bize tanıtıyor. Hanımının adı önce Ördek Ana iken, yerleştiği köyde değiştirip Fatma Ana demişler. Birinin adı Şahin, öbürünün Abbas olan iki oğlu vardı Kul Himmet'in. Yukarıdaki şiirinde sadece iki kez oğlu Şahin'in adı geçmektedir. âŞahin'ime yolumu eyledim teslimâ dizesinden anlaşıldığına göre, Kul Himmet artık yoluâerkânı yürütmeğe mecali kalmadığı ömrünün son zamanlarında bu şiiri yazmıştır. Abbas'ın o tarihlerde yaşamadığı anlaşılıyor.[10]Söylentiye göre, Kul Himmet olasıyla, küçük yaşta ölen oğlu Abbas'ın ardından çok ağlayıp sızlamaktaymış; kendisine insan kılığına girmiş bir melek (Mikail) görünüp, elini gözlerine sürerek ona Kerbela'yı göstermiş. İmam Hüseyin ve yetmiş iki yakınının şehit oluşlarını gözleriyle görmüş. Melek ona: âEy, ben dervişim, diyen kişi! Sen hep ceddâi celalını översin; hem Hüseyin'in soyundanım dersin, hem de vadesi gelmiş bir evlat için figan edersin. Görmez misin İmam Hüseyin'i? Beş kardeşi üç oğlu gözünün önünde şehit edildi; yine de Allah'a davacı olmadı. Dervişlik, Allah'tan gelene kail olmak ve hoşnutlukla karşılamaktırâ deyip gözden kaybolmuş. Kul Himmet de bir daha ağlamamış ve düvaz-ı imamlar söylemiş. Kul Himmet'in soyu oğlu Şahin'den yürümüş. Varzıl (Görümlü) köyünde yaşayan Şahinoğulları, Dedeler kabilesi olarak onun soyundan gelmektedirler. Kul Himmet soyundan gelen ve Kulhimmet adını taşıyan Dedeler (Seyyid) Ocağı vardır. Sonunda köyüne döndü ve orada vefat etti. Çocukları ve torunları korkudan mezarının yerini uzun süre gizlediler. XIX. yy. şairlerinden Küstahoğlan´ın âMakamı sır olan Koca Kul Himmetâ demesinin nedeni budur. Turgut Koca, âBektaşi Nefesleri ve Şairleriâ adlı eserinde Kul Himmet için şunları yazmıştır: âOnaltıncı yüzyılda yaşamış bir şairdir. Yeniçeri Ocağı´ndan emekli olunca, bütün Osmanlı topraklarını köy köy dolaşmıştır. Şiirlerini, bu gezginciliği sırasında yazmıştır. Bir ara Hacı Bektâş Veli dergâhında dervişlik etmiş, mücerret azizlerdendir.â Turgut Koca´nın bahsettiği Kul Himmet ile İbrahim Aslanoğlu´nun bahsettiği Kul Himmet aynı kişi midir? Bazı şairlerin ölümünden sonra, onların ününden yararlanmak için aynı mahlası kullanan diğer şairlere de rastlıyoruz. Tarihte Geda Kul Himmet, Öksüz Kul Himmet, Sefil Kul Himmet mahlaslı şairler bulunmaktadır. Acaba bunlar birbirinden ayrı şairler mi? Lâkin Sefil Kul Himmet´inki öyle değil. Bir şiirinde, Diyar-ı gurbette Cezayir´lerde Eller bayram etsin ben âh edeyim â¦â¦â¦â¦â¦â¦â¦â¦.. Kısmet olur ben sılâya gidersem Sağ selamet Hak selamın verirsem Vâdem yeter gurbet elde ölürsem Çöller bayram etsin ben âh edeyim [11] Diyor. Bu durumda Kul Himmet ile bir farklılığı ortaya çıkıyor. Çünkü XVII. yy.da Tokat yöresinden yalnız kara ordusu için asker alınırdı. Donanmada görev yapan levendler daha çok sahil kenarındaki yerlerden alınırdı. Asker olması (Yeniçeri Ocağı´ndan emekli olması) kanıtlanması zor bir husustur.Kul Himmet, kendisinden yaklaşık 300 yıl sonra yaşamış olan Kul Himmet Üstadım (XIX. yy da İmranlı ve Divriği köylerinde yaşamış) ile karıştırıldığı bile olmuştur. Fakat elde edilen cönklerde bu konuya açıklık getirilmiştir. Kaynakların hemen hemen tümü Kul Himmet´i Pir Sultan´ın müridi olarak gösteriyor. Onları böyle düşünmeye yönelten, hangi amaçla söylendiği gereği kadar anlaşılmayan iki ayrı nefesindeki dizelerdir. âKul olmuşuz Pir Sultan´a / Eşiği de kıblegâhtırâ[12] Alevilikte kulu kulluk yoktur. Alevilik inancında yalnızca Allah´a kulluk edilir. Bir an için olduğunu farz edelim, kıblegâh diye tanımlanan bu ulu kişi, kendisi gibi bir âşık ve büyük bir kişi olamaz. En aşağı serçeşme olması gerekir. Çünkü Kul Himmet´in şiirleri incelendiğinde görülecektir ki, o Hz. Ali başta olmak üzere on iki imam ve Hacı Bektaş Veli´yi ulu tanır. Atalarının bağlı olduğu Hızır Abdal için dahi bu sıfatı kullanmaz. Öyleyse eşiği kıblegâh olan kişi ya Hz. Ali veya Hacı Bektaş Veli´dir. Bu bilgilerin ışığında nefesi âKul olmuşuz bir sultanaâ şeklinde okumak daha doğru olur. Başka bir nefeste, âPir Sultan yolundan ayırma biziâ dizesi de kaynak gösteriliyor. Kul Himmet bu nefeste bizi Pir Sultan´dan ayırma demiyor ki, açıkça onun gittiği yoldan ayırma, diyor. İkisi arasındaki fark nefeslerine de yansımaktadır. Cahit Öztelli ise konuya farklı bir görüş açısı ile yaklaşıyor. Kul Himmet aynı zamanda Pir Sultan´ın hem yardımcısı, hem de eylem arkadaşı olduğunu iddia ediyor. Kul Hüseyin, Kul Mazlum ve Kul İbrahim´i de bu kadroya dâhil ediyor: âPir Sultan gibi yaman bir uyarıcının elbette yardımcıları bulunması olağandır. Bunların ikisinin adı biliniyor. Biri Kul Himmet, öteki Kul Hüseyin´dir.â[13] âPir Sultan da büyük yardımcısı âKul Himmet kardeşi ´ne selam gönderir ve gittiği yerlerde yapacağı işler için gereken talimatı da kapalı bir biçimde verir. Dikkatle bakıldığında çok şeyler söyleyen bu demeyi olduğu gibi veriyorumâ.[14] Bizden selam söylen Kul Himmet kardaşa Vücudun şehrini gezsin de gelsin Yedi kat yer ile yedi kat göğün Onun mânasını versin de gelsin Benim aradığım Hazret-i Ali Altından dökülmüş Düldül´ün nalı Kırk arşın kuyudan kim çıkarmış yolu Yolun tedarikin sürsün de gelsin Dervişlik dediğin kolay bir iştir Ali´nin gördüğü mübarek düştür Canı yok cismi yok bu nasıl kuştur Bu kuşun dilinden bilden de gelsin Dervişlik dediğin arıtır sözü Araya mı gitti garibin sözü Demirin üstünde karınca izi Karanlık gecede görsün de gelsin Pir Sultan Abdal´ım özümüz darda Seni sakınırım ağyâr nazarda Çıkmadık can kazılmadık mezarda Cenaze namazın kılsın da gelsin İlk dizeye dikkat edilecek olursa; nefesin bu dizesi bir hece fazla. Doğrusu işe şöyle: âBizden selam olsun sofu canlaraâ.[15]Görülüyor ki hitap Kul Himmet´e değildir. Üstelik bir emirname değildir. Çünkü bu nefes bir tür lûgaz.[16] Sadettin Nüzhet, Kul Hüseyin´i anlatırken âKul taifesine mensup olduğu anlaşılan bir şairin Kul Himmet´ten nasib aldığı bir manzumesinden anlaşılmaktadırâ[17].Ondan sonraki araştırmacılar da bu görüşe katılmıştır. Gerekçeleri ise, bir müridin aklının ermediği müşkilini mürşidine sorar. O da açıklamak suretiyle müridini irşat eder. Mürşit isen müşkilimi haleyle Neden hasıl oldu gürûh-ı naci Beni yasda gamda bırakma öyle Evvel tatlı n´eyledi sonrası acı Hak verir kısmetim benim gıdamı Kesmezem dilimden Bari Huda´mı Doğurmazdan evvel Cibril Ãdem´i Hem Ãdem yoğuken kim idi Hacı ⦠Kul Hüseyn´im eyder evveli yandım Hakk´a ikrar verip kandım inandım Kul Himmet kendini ârif mi sandın De bana nerdedir dünyanın ucu[18] Nefese bakılırsa âMürşit isen müşkilimi haleyleâ, âKul Himmet kendini ârif mi sandınâ karşısındakini hiçe sayan soru ve hitaplarla müşkil danışılmaz. Bu sözler mürşit-mürit ilişkisine ters düşer. Talip her zaman mürşidine saygılı olmak zorundadır. Kul Himmet ise ona cevap verirken âBu kadar açıklama yeter, sandığın kadar cahil değilim, can gözüm açıkâ dizelerini söyler. Halk edebiyatında bu tür şiirlere karşılaşma yahut deyişme denir. Müritlik-mürşitlik anlamını içermez. *Şahkulu Sultan Vakfı Alevilik Temel Öğretim kitabına hazırlamış olduğum kitap içindeki Kul Himmet konusundan alıntıdır. ----------------------------------------------------- Dipnotlar: [1]Emin Ulu, â100. Yılda Almus.â ,İstanbul 1987, s. 341. [2] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s.108 [3] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s.96 [4] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s. 122 [5] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s.3 [6] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s.4 [7] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s.88 [8] İsmail Kaygusuz, âKul Himmet Dede Erdebil Ocağına Mensup ve Şeyh Safi´nin Torunlarındandırâ, www.alewiten.com [9] İsmail Kaygusuz, âKul Himmet Dede Erdebil Ocağına Mensup ve Şeyh Safi´nin Torunlarındandırâ, www.alewiten.com [10] İsmail Kaygusuz, âKul Himmet Dede Erdebil Ocağına Mensup ve Şeyh Safi´nin Torunlarındandırâ, www.alewiten.com [11] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s.97 [12] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s.174 [13] Cahit Öztelli, âPir Sultan´ın Dostlarıâ,s.45 [14] Cahit Öztelli, âPir Sultan´ın Dostlarıâ,s.46 [15] Maarif Kütüphanesi, Pir Sultan Abdal, s.100 [16] Lugaz(Lügaz) Herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan manzum bilmecelere lugaz (veya lügaz) denir. Daha çok Divan edebiyatında kullanılmıştır. Muamma ile birlikte çok kullanılan bir söz oyunudur. Muamma´dan farkı konusunun daha geniş olmasıdır. [17] Sadettin Nüzhet, âBektaşi Şairleri ve Nefesleri, s.241 [18] İbrahim Aslanoğlu, âKul Himmetâ,Ekin yayınları, s.19