iyi ki yazıyorum...

Konu, 'Kültür & Sanat' kısmında bluem tarafından paylaşıldı.

  1. bluem

    bluem Daimi Üye

    Boş bir kağıdın başına oturduğunda bazen, boşa yazıyormuş duygusuna kapılır insan...


    İnançla, hınçla vurur tuşlara; lakin dört çizgi arasına hapsolmuş bir yazının soluğu yetmez, yazarının sesini duyurmaya...


    Umudunuz kırılır; tıkanır, yorulursunuz. Ama günün birinde bir telefon gelir; ya da bir mektup; bütün umutszluğunzu yoldan çevirir.


    "İyi ki yazıyorum" duygusu verir.


    Öyle bir telefon aldım geçen gün... Telefondaki ses, Mersin'de bir nişana davet ediyordu:


    "Kızımı nişanlıyoruz. Bugün tıp fakültesinden mezun oldu. Aynı sınıftan bir gençle evlenmeye karar verdiler. Bu mutlu günümüzde mutlaka aramızda olmalısınız".


    Gözlerim doldu. Çünkü şimdi neşeyle çağlayan o sesin sahibini, 3 yıl önce bir uçak yolculuğunda hüzünle ağlarken tanımıştım.


    Orta yaşlı, sarışın, bakımlı bir kadındı. Gelip yan koltuğa oturmuş ve beni tanıyınca "Neden kadınların sorunlarıyla ilgili bir program yapmadığımı" sormuştu. Biraz deşince, asıl ilgilenilmesini istediği konunun "dayak" olduğunu anladım.


    Üç çocuğu vardı: ikisi üniversitede, biri ortaokul çağında... 18 yaşındayken evlendiği eşi, kimya mühendisiydi.Ve evlendiği günden beri onu kıyasıya dövüyrdu.


    Evlenir evlenmez örtünmeye zorlanmıştı. İlk dayağını da 40. gün, elbisesinin yakası biraz açık diye yemişti. Yumruklanmış, saçından sürüklenmişti.Vücudu çürük içinde kalmış, sabaha kadar ağlamıştı.
    "Ama katlanmak zorundaydım"diyordu, "Kızım henüz orta ikiye gidiyordu. Oğlum orta birdeydi. Üçüncü çocuğum ise karnımda... Onları yanıma alsam bakamazdım. Babalarına da bırakamazdım. Çaresiz katlandım".


    Sonunda çocuklarıyla birlikte dayak yiye yiye, tam 22 yıl sabretmişti. Dile kolay, tam 22 yıl...


    Artık dayanamadığını söylemişti bana; onu dinledikçe hiç bitmeyecekmiş gibi uzun gelen bir uçak yolculuğunda... 1.5 ay önce yediği müthiş bir dayaktan sonra 10 gün rapor almış ve boşanmaya kesinkes karar vermişti. Çocuklarla eşyaları almış, başını açmış, Mersin'e kaçmıştı. Bu arada dışarıdan liseyi bitirmiş, yeni bir işe girmişti. Ayda 75 milyon lira kazanıyordu, ama bu para çocukların okul masraflarına yetmiyordu.
    "Onlara burs arıyorum" demişti.


    Ben ki, hiç inanmam bireysel kurtuluşlara, haberle yardım toplamalara; döner dönmez oturup yazdım "dayak yiyen anne"nin öyküsünü...


    Meğer ne kadar çok evde aynı çile varmış, ne çok kadın dayaktan yılmış. Dert kutusuna döndü elektronik posta kutum...
    Ama bunca şikayet mesajı arasında birkaç da yardım çağrısı vardı. "Biz çocuklarını okuturuz" diyorlardı. Onları buluşturdum. Türk Eğitim Derneği, çocukların ikisine burs verdi.
    İşler kısa sürede yoluna girdi.


    İşte o burslu kızın nişanı vardı geçenlerde Mersin'de... Tıp fakültesini bitirmiş ve kendisi gibi bir doktor adayıyla nişanlanmaya karar vermişti.


    Gidemedim gerçi; ama heyecanlarını yüreğimde hissettim. Uzakta, yüzünü bile görmediğim bir kızın mutluluğu bütün umutsuzluğumu yoldan çevirdi.


    Ve bir kez daha "İyi ki yazıyorum" dedim.


    Can Dündar
     

Sayfayı Paylaş