> İmam Ali as.ın kutlu doğumunu tüm dünya müslümanlarına ve siz değerli ziyaretçilerimize kutlar o yüce insanın yolundan gitme saadetini bizlere kısmet etmesini temenni ederiz > > > En güzel veladet: Allah'ın evinde doğan tek insan odur. > En güzel ad: bir çok rivayete göre Ali adı Allah adından türemiş bir addır. > En güzel muallim: Hz. Ali (sa), İslam Peygamberi(sav)'in elinde yetişen biriydi. > En güzel sözler: bir çok önde gelen alimin tabiri ile Nahc'ul Belağa, Kuran'ı Kerim'in kardeşidir. > > Allah'ın evinde kutlu doğum: > Mekke kenti haram aylardan biri olan Recep ayında Allah evini ziyarete gelenleri ağırlıyordu. Ziyaretçiler kendilerine özgü üslup ve adabı ile Allah evinin etrafında tavaf ediyordu. Kimi tanrısına sesleniyor, kimileri de putlara. Ve o gün Recep ayının 13'ü, Cuma günüydü. Kabe'nin etrafında büyük bir kalabalık toplanmıştı. Bu kalabalığın arasında putların yerine Allah'a ibadet eden bir tek kadın vardı. Şirk ve küfür bu kadının ruhuna musallat olamamıştı. Bu kadın Hanif dinindendi, yani atası Hz. İbrahim (sa)'nın izleyenlerindendi. Ve o da Kabe'nin etrafında tavaf ediyor ve Allah'tan doğumunu kolaylaştırmasını diliyordu. > > Bu kadın Esed Bin Haşim'in kızı Fatıma idi ve üstelik o sırada karnında bir bebek taşıyordu. Ve kader bu bebeğin mübarek ve istisna bir doğumla dünyaya ayak basmasını belirlemişti. Allah'ın evinde doğmak. > > Fatıma Allah'a ibadetle meşguldü. Birden ağır bir acı hissetti. Fatıma bu acıyı tanıyordu. Çünkü bu onun 5. bebeğiydi ve daha önce de 4 kez benzer bir acıyı hissetmişti. Fatıma ızdıraba kapıldı. Kalabalık arasında sürükleniyor ve tavaf ediyordu. Acıyı hissetmeye başlayınca durdu, ama kalabalık onu sürüklemeye devam etti. Acı her an ağırlaşıyor ve doğum anı yaklaşıyordu. > > Fatıma yüce Allah'ın kendisine ve bebeğine nasıl bir kader belirlediğini bilmiyordu. Acı içinde kıvranan Fatıma sığınacak bir yer arıyordu. Hani halkın gözünden ırak kalacak bir yer, ve işte tam o sırada Kabe kucağını açtı. Fatıma Kabe'ye girdi. Ve ilahi takdir Allah yolunda yaşayacak adamın Allah evinde onurlu yaşamına ayak basmasını belirlemişti. > Adını Ali koydular. Ve Ali ile birlikte bir başka varlık da varlık buldu. Çok değerli, kıymetli ve nadir bir varlık, toplumların saadet sırrı olan varlık, öyle bir varlık ki o dönemde çok zor bulunuyordu. Evet, dünya o dönemde ne adaleti biliyor, ne de tanıyordu. Ali'nin kutlu veladeti bir başka veladetle birlikte oldu, adaletin doğuşu. > > Ali kimdir? > Bir insanın soyu ve ırkı, onun insani yapısı ve kişiliğinin oluşmasında etkili olan önemli etkenlerden biridir. Kuran'ı Kerim ve rivayetlerde belirtildiği gibi ve masum imamlar ve psikoloji biliminin vurguladığı gibi insanlar bir çok özelliklerini ve huylarını veraset yolu ile kazanır. Hz. Ali (sa)'nın en seçkin özelliği, hepsi fazilet ve iyi ahlakla ün yapan mutahhar bir soydan gelmiş olmasıydı. Hz. Ali'nin annesi ve babası Haşim hanedanına mensup kişilerdi ve bu aile ahlaki fazilet ve insani sıfatlar bakımından Arap ve Kureyş kavimleri arasında ün yapmıştı. Cesaret, deha ve zeki olmak, bu hanedanın diğer seçkin özellikleriydi ve tüm bu özellikler Hz. Ali (sa)'da doruğa ulaştı. > > Ali'nin babası: > Asr-i saadet döneminde büyük rol ifa eden şahsiyetlerden biri hiç kuşkusuz Hz. Ali (sa)'nın babası ve İslam peygamberi (sav)'in muhterem amcası Hz. Ebutalib idi. Hz. Ebutalib, Mekke'nin önde gelenlerinden ve Haşim hanedanının lideri Abdulmuttalib'in on evladından biri idi. Abdulmuttalib cömertlik, keramet ve tevhid dini yolunda fedakarlık yapmakla ün yapmış biriydi. > > Abdulmuttalib'in vefatının ardından Ebutalib, İslam peygamberinin sorumluluğunu üstlendi ve İslam peygamberi risalet makamına kavuştuktan sonra tevhid inancını tüm dünyaya yaymak olan İslam peygamberinin mukaddes amacı uğruna tüm varlığı ile fedakarlıklar yaptı, öyle ki ölünceye dek Muhammed'in yolunu savunacağım demişti. > Ebutalib bi'set'in 10. yılında 64 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Hz. Ali (sa) da çocukluk çağından itibaren böyle bir insanın elinde yetişti. > > Hz. Ali (sa)'nın annesi, Esed Bin Haşim kızı Fatıma idi. Bu kadın İslam peygamberine iman eden ilk kadınlardan biriydi ve Resulullah efendimizin çocuk döneminde ona bakan kadındı. Bu yüzden İslam peygamberi bu büyük kadına saygı göstermenin yanı sıra ondan anne tabiri ile söz ederdi ve hatta Fatıma'nın vefatı sırasında çok üzülmüş ve kendi gömleği ile naşını örterek cenaze namazını kıldı ve şöyle buyurdu: onu yaşatan ve öldüren Allah'tır. Ey yüce Rabbim, benim ve benden önceki tüm peygamberlerin hakkına annem Esed kızı Fatıma'yı bağışla ve merhametini esirgeme ve konumunu yücelt. Sen rahim olanların en rahimisin. > > Ali'nin künyesi: > Arap kültüründe künye, kişiye adından başka verilen lakabıdır ve bu adla ün yapar. Gerçekte lakap, kişinin iyiliğini veya kötülüğünü anlatmak içindir. Hz. Ali (sa)'nın bir çok lakabı vardır ve hepsi de istisnasız hazretin iyiliğine işaret eder. Bu lakaplardan bazıları şöyledir: > > Yasubeddin ve Yasubelmüminin: Ehli sünnet'in önde gelen büyüklerinden İbni Ebil Hadid şöyle anlatıyor: Bu iki lakabı, İslam peygamberi (sav) iki yerde Hz. Ali'ye vermiştir. Bir keresinde hazrete Yasubeddin, yani dinin maliki ve reisi ve hakimi lakabını verdi. Ve bir başka yerde de hazrete Yasubilmüminin, yani müminlerin reisi ve büyüğü dedi. > Hz. Ali (sa)'nın bir başka lakabı da Murtaza'dır. Bunun anlamı ise hazretin tavır ve davranışlarının Allah ve resulü tarafından hoş karşılanan demektir. > Hz. Ali (sa)'nın diğer lakaplarından Esedullah, Haydar, Kaşif'ul kerb'e değinebiliriz. > > Ali'nin Nehc'ul Belaga'sı: > Emir el-müminin Ali (sa)'nın yüce düşüncelerinden kaynaklanan ve onun ebedi hazinelerinden biri olan eseri, kıymetli Nehc'ul Belaga kitabıdır. > Nehc'ul Belaga, Hz. Ali (sa)'nın hutbeleri, mektupları ve hikmet dolu kısa konuşmalarından derlenen ve onun sonsuz ilahi maariflerini yansıtan bir eserdir. Bu eser Hz. Ali (sa)'nın sözlerinden oluşan nefis bir mecmua olup zaman aşımı bu kıymetli eseri eskitememektedir. Bu eser, İslami ilimler, marifet, edebiyat ve sanat semalarında ebediyen parlamaya devam edecektir. > > Nehc'ul Belaga eserinin içeriğinin üzerinde derince düşündüğümüz zaman dünyanın mevlası ve adalet öncüsünün düşünce ve inancının küçük bir bölümünü anlamış oluruz. Gerçekten de bu şerif kitabı tanımak günümüz toplumunun en zaruri gereksinimlerinden biri sayılır. > > Bu gün Kabe'de bir başka coşku yaşanıyor. Bu gün melekler kanatlanmış göklerde seyrediyor. Cebrail, Mikail ve İsrafil, Kabe'nin çevresini sarmış ve içerisinin nurla aydınlamasını sağlamış. Onun adının yankılanması, meleklerin coşkusu ile karşılanıyor. Evet, bu gece Ali geliyor. > > Ve Ali geliyor.... > Ne muhteşem bir Cuma bu Cuma. Bu cumanın haşmeti bambaşka. 13 Recep Cuma günü melekler tepsi tepsi nur saçıyor. Kabe'nin duvarı açıldı ve Esed kızı Fatıma içeri girdi. Çünkü Kabe Ali'nin dünyaya ayak basmasına hazırlanıyordu. Ve o geldi ve adını da Allah'tan aldı, ta ki Kabenin putlarını o kırsın ve çatısında tevhidi haykırsın. Geldi ki hak talep haykırışları kafirlerin ve münafıkları kulaklarını çınlatsın ve sesi tevhid aşıklarına ulaşsın ve uçan kuşlara yeni bir can kazandırsın. > > Melekler Ali'nin aşk şarabını içtiler ve şimdi de insanlara onun marifet pınarından doyasıya içme fırsatı doğmuş oldu. Allah'a ve Muhammed'e aşık olan Ali, şimdi Allah'ın evinde, aşk evinde bu topraklara ayak bastı. O Ali'dir ve Allah'ı da A'la. O mehtaptır ve sokaklar ona kavuşmak için sabırsızlanır. Pencereler onun mübarek adımlarını bekler. O ki gözleri hadis ve mucize doludur ve cana can katan bakışı insanlara yaşam şevki verir. O Allah'a aşık Ali'dir. > > Evet, nur soyundan biri geliyor, aşıkların ve mecnunların soyundan. Muhammed-i Mustafa (sav)'in gülüşlerinden neşe bulan Ali geliyor. Ebutalib'in gece yarıları gönül sırrını paylaştığı ve Esed kızı Fatıma'nın gönül bahçesinde yetiştirdiği çiçek, Ali geliyor. > Ali hayat şiirinin en akıcı ve en güzel şiirdir. > --------------------
Sunni İslam inancı ile yetişmiş olmama rağmen farkında olmadan Alevi inancının özüne yönelik yaşama biçimini sürdürmeye gayret ettim. Çok sevdiğim arkadaşlarımdan bazılarının Alevi olduğunu öğrendikten sonra bu inanç sistemine yönelik kişisel araştırmalarım beni Alevi inancına dahada yaklaştırdı, bu esnada yakın çevremde mevcut Alevilik konusundaki yanlış inanışlarla sevecen ve doğruyu anlatmaya yönelik mücadelem başta eşim olmak üzere bir çok akrabamın Alevilik konusundaki inançlarının da değişmesine neden oldu. Özellikle eşim okumak sureti ile Alevi inancının aslında islamın özü olduğu görüşüne kendiliğinden ulaştı. Bu konuda en çok faydalandığımız kaynak Kuran ve Burak Özdemir'in yazdığı "Tanrının doğum günü" isimli eseri oldu, ikincisi ile birinci kaynağı daha iyi anlamanın yolunu bulduk, bu yolla Alevi inanışının islamın özü olduğu ve Aleviliğin aslında islamın özünü hayata geçiren yaşama biçimi olduğuna inandık. Kabukla uğraşmayı din haline getiren yaşam biçimi yerine, özü bünyeye, bünyeyi Hak'ka ulaştıran yolun doğruluğuna iman ettim. Ancak batıni bilgimiz olmadığından bir çok eksiğimizde var,Tanrıya şükür bu eksiklerimizin öz'e ilişkin olmadığından sadece imanın güçlenmesine yönelik olduğundan eminim. Bu gayretler diğer taraftan kağıt üzerinde yazılanlarla yol üzerinde yürüyenlerin farklılaştığına dikkatimi çekti özü ararken ister istemez bu sonuca ulaşıyorsunuz, sebepleri ararken tehlikeli gelişmeleride gözlemliyorsunuz. Ben burada en çok rahatsız olduğum noktayı gündeme taşımayı tercih edeceğim. Tehlike konusunda derli toplu ancak yanlış olduğu yadsınamayacak görüşlerin yer aldığı "Erdoğan ÇINAR"a ait eserlerde yeniden yaratılmaya çalışılan "ALEVİLİK" inancının, tarihi köklerinin İslam ve Türklük'ten koparılmaya çalışılması beni rahatsız etti. Toplumsal konulara yönelik merakım, daha önce yaptığım kişisel araştırmalarda elde ettiğim bilgiler beni şu sonuca ulaştırdı. 1960'lı yıllarda başlayan Süryani göçleri sonucu Avrupa alanına yerleşen Süryani gençlerine yönelik yeni tarih inancının yerleştirilmesi yönünde oynanan oyunlar sonucu Avrupa alanındaki süryani gençleri kendi geleneklerinden kopartılarak farklı bir tarih ve din inancında yeniden şekillendirildiler ve bu gün Süryani gençliği kendi özünden uzak uydurma bir kimlik peşinde sürüklenmektedir. Geleneksel Süryani aydınları bu konuda hiçbir şey yapamadılar ve cemaati bölmemek uğruna uydurma kimlikle barışmayı cemaatleri açısından uygun gördüler, zira bu konuda karşıt görüşler arasında 1980'li yıllarda şiddet içeren çatışmalar başlamıştı. Bu gün emperyalizmin elindeki güçlü iletişim ağları sonucu süryanilik avrupanın istediği şekilde biçimlenmeye devam etmektedir. Bu konuda tarih yeniden yazılırken kullanılan argümanlar süryanilerin o güne kadar inanış sistemlerinde yer alan kimliklerinin, tarihi köklerinin ve dini inanış biçimlerinin yanlış olduğuna, doğru olanın ise Avrupa tarih kalıplarına uygun yeniden yazılan Süryanilik olduğu ileri sürüldü ve yoğun bir kaynak yazılımı ile uydurma tarihin alt yapısı yeniden oluşturuldu. Bu yapılırken yazılı kaynaklar açısından son derece yeterli olan Süryani kilisesi kayıtları yok sayıldı. Yukarıda anlatmaya çalıştığım süreçte, sorgulamayan ve olduğu gibi kabul eden gençlik sürecinin bu tehlikeli özelliği belirleyici oldu. Zira bu konuda yazılan eserler "helvacının şahidi şıracı misali" çok geniş referanslarla desteklenerek bilimsel araştırma kalıbında sunulmaktaydı, ne yazıkki süryanilerin kendi kilise kayıtlarına referans olarak hiç başvurulmamaktadır. Kanımca aynı süreç "Erdoğan ÇINAR" vasıtası ile Aleviler üzerinde oynanmaya başlıyor. Hacı Bektaşı Veli, Pir Sultan Abdal ve bir çok Alevi İnanç önderleri anadoluda daha önce yaşamış Luvi halkına mal edilerek Aleviler Türklükten uzaklaştırılmaya çalışılmakta, Alevi inancının teolojik temelleri ise Mu dini, Yahudilik ve Hıristiyanlıkla ilişkilendirilerek İslamdan tamamen uzaklaştırılmaya çalışılımaktadır. Bu yapılırken kimsenin inkar edemeyeceği referans bilim adamlarının eserlerinde yer alan doğru bilgiler amaca yönelik yorumlanarak yanlış bir bilgi şeklinde "doğru olarak" sunulmaktadır. Bu konuda başta internet üzerinden takip edebildiğim mevcut Alevi inancının karşı görüşleri yoğun olmasada eski söylemlerin genele yönelik tekrarından öteye gidememektedir. Eleştirilecek konular tek tek ele alınarak seçilen konunun güçlü argümanlar ile çürütülmesi yerine genel öğreti içerisinde yer alan konuların tekrarı şeklinde yapılmaktadır. Aynı yolu seçen Süryani önderleride gelişmeler karşısında yaptıkları eleştirileri; sonunda "Feodal bağlılıkla, bilimsellikten uzak kalmakla ve gericilikle" karşılandı ve Süryani öanderlerinin bu karşı duruşları gereken etkiyi yaratamadı. Yapılmak istenenin etnisite oluşturmak amacında olmadığı sizlercede malumdur. Oyun emperyalizmin oyunudur el koyma oyunudur. Demokrasi söylemleri arkasına gizlenen amaçların emperyal amaçlar olduğu tezi ne derece güçlü işlenirse, zaten anti emperyal özelliği olan Alevi inancının savunulması da o derece güçlü yapılacaktır. Elbette bu yapılırken kullanılacak argümanlar geçmişten bu güne getirilen inanç sistemi kullanılacaktır ancak bu günü anlatırken Hz.Ali'nin özdeyişindeki gerçek gözardı edilmemelidir. "Çocuklarınızı güne göre yetiştirin" Yani deyim yerindeyse günlük olayların batıni açıklamaları Alevi inancının yozlaşması önündeki en büyük kalkan olacaktır. Anlatmak, tartışmak,paylaşmak ve doğruyu bulmak yönünde pek çok fikirlerim var muhakkak bunların akıbeti paylaşıldıkça aydınlanacaktır. Bu konuda emek sarfeden bütün aydınlarımızın, düşünenlerimizin hatalarımı söylemeleri ve doğrularımı paylaşmaları dileği ile, saygılarımla Gerçeğin demine Hu.
Kurban olurum Hz.Ali'me.......Çok ama çok güzel bir paylaşım ellerin dert görmesin yüreğine sağlık....
guzel acıklamarınızdan dolayı tesekkur ederım can,fakat malesef dedıgınız gıbı bazı carpıtmalar yapılıyo..ama buna meydan vermemek dogruyu ve ınandıgımızı anlatmak bıze duser...sen,ben boyle anlatarak paylasarak yolumuzun ozunu dogrusunu anlatacagız herkese..... yuregın dert gormesın can... gercegın demıne huu.. nevzat can senada degerlı paylasımından dolayı tesekkur ederım..