--------------------------------------------------------------- Hüseyin Temiz Dede Horasan’dan Almanya’ya Bir Dedenin Alevilik Üstüne Düşünceleri KIZILOĞLU ANLATIYOR Malatyanın kuzeyinde Göldağı eteklerinde 1937 yıllarında, bir Alevi köyünde Dünyaya gelen Haydar kızıl oğlu ,Diğer Alevi insanları gibi Osmanlı şehulislamlarının verdiği fetvalar doğrultusunda,Osmanlı ordusunun yaptığı kıyımlardan kaçarak canlarını kurtaran çok az kişi Osmanlının kılıcının uzanamadığı ve gözlerinden uzak dağlık bölgelere,küçük obalar halinde yerleşip içine kapalı yoksulluk içinde, çırpınarak onurlu bir yaşam mücadelesi veren o yüce insanların torunlarından birtanesi idi. Haydar Kızıloğlu 7-8 yaşlarına geldiğinde,annesi ve babası tarfından verilen Ehlibeyt sevgisi,Kerbelâ aşkı, Oniki İmam saygısı ile büyümeye başlıyor ve o sevgi içerisindeki örf ,adet, degerlerin harmanladığı yerel kültürün içerisinde kendini buluyor.O köyde Haydar’dan başka Türkçe yazıyı seri okuyan insanlar yok denecek kadar azdı. Kış günleri köy odalarında köyün insanları toplanır ve İslam tarih kitapları olan Saadete Ermişlerin Bahçesi (Fuzuli), İslam Tarihi,Kerbelâ Vakkası,Kerbelâ İntikamı,Mezhebler Tarihi, Hüsniye,Kuran’da Hikmet Tarihde Hakikat,ve Kumru gibi kitapları Haydara okutur insanlar seszizce saatlerce dinlerlerdi ve o kitapdaki yazıları birbiri arasıda herkesin anlıyacağı bir şekilde yorumlarlardı .Bundanda anlaşılıyorki bir nevi tekke eğitimi veriliyordu.Haydar köylerine Dede gelip cem yapacakları zaman herkesden önce Dede’nin karşısına oturur can kulağı ile Dedeyi dinlerdi.Görgü Cemindeki sorgulamalarda Müsaib kardeşlerin Dede’nin huzurunda dara durup Dede’nin ey talip yün kuşaklının sorduğunu Nur kuşaklı sormaz,ağlattığın varsa güldür, döktüğün varsa doldur, yıktığın gönül varsa yaptır,söylediğin Erenlerin sakladığın senin dar gel doğru söyle dedğinde Müsayıbler suçlarını itiraf ederlerdi ve bu olaylar beni çok duygulandırırdı.Müsaiblerin Erkandan geçerek Dede’nin okuduğu hutbe hale dimahımda durmaktadır.Haklanan Müsaibler Kurban keser ve o kurbanlar bişinceye kadar Cem bağlaması yapılır düvaz imamlar söylenir,Tevhidler yapılır,Semahlar dönülürdü,Sakka suları dağılır,lokmalar yenilirdi.O halkı hakka yönelten İnsanları kardeş eden,zalime laanet okuyan,eşit paylaşımın Hak, Muhammed ,Ali yolunun buyurukları olduğunu öğreten bir ibadet sistemini ,kendi başına kaldığın da düşünür ve bu kadar güzelliği bize verdiği için Allaha dua ederek mutluluğunu ifade ederdi. ALEVİLİK NEDİR Alevilik İslam dışı ne ayrı bir din nede ayrı bir mezhepdir.Alevilik islamın özü olup Hz.Ali’ye gönül bağı ile bağlanıp,Hz.Ali’nin bütün buyurduklarının Allahın buyrukları olduğuna inanıp,Hz.Peygamberin hakka yürümesinden sonra Hz.Ali’nin etrafında toplanan birliğin ismidir.Alevilik Hz.Ali’ye mensup,İmam Ali’den yana olup,onun tasavvufi yolunu sürmenin adıdır.Alevilik bir Ehlibeyt yolu olarak İslamın özüdür.Cemel ve Sıffeyn savaşlarında bir tarafda Muaviye biz Ehli Sünnet vel cemaatız (Hz. Peygamberin sünnetini yerine getiriyoruz) diyordu.Hz.Ali ve taraftarlarını Rafiizilikle suçluyorlardı. Hz.Ali Ben konuşan kuranım deyip Muaviye ve taraftarlarının kendilerinin islamiyete ve kuran’a uymamak şöyle dursun,İslamiyeti ve Kuran’ı kendi amellerine uyduruyorlar deyip şiddetle lanetlemişdir. Diger tarafda İmam Ali’den yana olmak demek,İslam Peygamberinden yana olmak demekdir. Ebu Bekir’in Halife olmasıyle başlayıp,Ömer ve Osman’ın zamanında İslamı değerleri dışlanıp, yerine İslam dışı değerler ital edilerek,Muaviye’nin İslamıun başına getirilmesine büyük oranda zemin hazırlamışlardır.Muaviye Şam Valisi iken ,Hz.Ali’ye karşı isyan ederek ,biz Ehli Sünnet vel Cemaatız deyip İslamı Ümmeye oğullarının özlemini çektiği kendilerine özgü müşriklerin Kabede kıldıkları yedi vakit namazı abdesti ve oruçları alarak guya İslamın şartı imiş gibi gösterip o insanları,şartlandırıp şekillendirerek, biçimsel mantık üzerine kurulmuş totaliter bir sistemle, hayır ve şerrin Allah’dan olduğunu söylüyerek kaderciliğe bağlayıp bireylerin özgür düşüncelerini yok ederek, beynini karanlığa gömüp kitleleri yozlaştırarak o sevgi, barış,ve hoşgörü dini olan İslamiyeti canileştirip zalimleştirerek saltanaata dönüşrtürüp, kontrolü ellerinde tutmayı başarmışlardır. Hz. Peygamber buyurmuşturki,ben ilmin şehriyim Ali kapusudur.O öyle bir kapuki masumluğun ,paklığın,yiğitliğin,mertliğin,adaletin,ölmeden evvel ölmenin yolu, ilim ve irfan kapusudur.Hz.Ali’nin kapusundan girmeyenin yolu karanlıktır,cehalettir.Çunkü İmam Ali’nin ilminden feyz almamıştır.İslam Dünyasının irşad edicisi İmam Ali’dir.O bu görevi Hz.Muhammed’den almıştır. Alevilik tasavvufi yoludur,bu yol hakla özdeleşip bütünleşmektir.Tasavvufi asla dönüştür.Nefisle savaşdır.Çunkü İnsan Tanrının bir parçasıdır.Ona temiz ve pak olarak dönmenin yolu İNSAN’I KAMİL olmasından geçer.Tanrının zerresi İnsanın ruhundadır.(yani Vahdet”i Vücuttur. Alkevilik; Allah’a,Ehlibeyt’e,Kerbela Şehitlerine,Oniki İmamlara korku ile değil sevgi ile,saygı ile,aşk ile gönlünü o ölümsüzlere bağlıyarak yaklaşır.Kuran’ın (Tevbe 71) mümin erkekler,mümin kadınlarla kardeştirler.Aleviler kadın erkek ibadetlerini Cemevinde Ehlibeyt sevgisi,Kerbela aşkı,Oniki İmam saygısını özünde gören bacı kardeş Cemde tevhid edip semah dönüp,diri gelip ölü çıkarak ibadetlerini yaparlar.Kuran’da buyururki”ey nas kul hakkı ile huzuruma gelme”.Alevilik’de Müsaib tutup (Din kardeşi olmak) bir Pir’e ikrar verip o Pir Müsaib kardeşleri sorgulayarak işledikleri suçlardan dolayı karşı tarafın hakkını geri vererek razı etmek zorunda olduklarının bilincindedirler. Aleviler dinin şekliyle değil özüyle ilgililerdir.(Batinilik). Alevilikde eline, diline,beline sahip ol ilkeleri olmazsa olmaz koşullarındandır.Bir Alevinin eşine,aşına,işine sahıp olma zorunluluğu da vardır.Alevi inancına göre dünyada en kutsal varlık insandır.Onun içindirki insanların cemali, karşısındaki insanlar kıblesidir.Çunkü Allahın tecellisi insanda olduğuna inanılır.Allahın Mekanı Evremin her yeridir.”(Yunus Emre)Ete kemiğe büründüm ,Yunus gibi göründüm.Yaradılmışı hoş gördük,yaradandan ötürü.”deyip tüm yaratılanları sevmektir, demenin adı Alevilikdir. Ehlibeyt’in işaretlediği yolu Vasıl biı Ata’nın yazdığı Mütezilli kitabında açıkıca belirtiyor,bir insan doğumundan ölümüne kadar yaptığı eylemden o kişinin sorumlu olduğunu vurgulayıp,özgür düşünceyi savunarak aydınlığa yönelmesini sağlar.Buda gösteriyorki,özgür düşünceyi savunup aydınlığa yönelen insanları,totaliter bir sistemle kontrol altında tutmanın mümkün olmıyacağını açıkca ifade etmek isterim. KIZILOĞLUNUN SÖYLEDİKLERİ : Haydar ; Amcam anlatırdı diyor, kendi babasından dedesinden ve yakın tanıdıklarından öğrendiklerini bizlere aktarırdı . Osmanlı döneminde biz 500 nüfuslu bir Sunni köyüne inemezdik , büyük hakaretlere maruz kalırdık,bir Sunni köyünde Alevi olduğunu söylemek intihar etmekle eşanlamda idi. Çunkü Şeyhulislamların yalan ve iftıra dolu fetvaları ile beyinlerini dolduran Hoca ve Müftülerin verdikleri vaazlarda , öyle bir nesil vardırki ,bunlar Kızılbaşlardır Cemlerinde kadın erkek bir araya gelir mum yakarlar bir horuzu uçurarak mumu söndürüp yakaladıkları kadınlar annesi veyahutda bacısıda olsa ilişkiye zorlarlar bunların dinleri imanları ve mezhebleri yokturdur,İslam olmaları için önce Hıristiyan olup sonrada Müslümanlığa geçebilirler,onun için ibadetleri kabul olmaz nikahları haramdır,kestikleri yenmez,onları gördüğünüz yerde öldürüp karısını alıp,malını yağma yapmak kadar Dünya’da sevap hiç yokturdur,diyerek hiç aslı astarı olmıyan ben Müslümanım diyen özünde Müslüman olmıyan Ehlibeyt düşmanları,alçakca iftiralar düzmüşlerdir. Çunkü Sünni Hocalar bunlar Ayşe anamıza iftıra ederler,Hz.Ebubekir efendimizin,Hz.Ömer efendimizin,Hz.Osman efendimizin halifeliklerini tanımazlar. Onun içindirki Cenabı Hak onların katlini vacip kılmıştır diyerek Alevilere karşı kin kusmayı hiç bir dönemde ihmal etmemişlerdir. Camilerdeki söylenen vaazları Sünni insanların hafızalarına bilinç altı yerleştirek beyinlerini yıkayıp ,büyük bir Alevi düşmanlığını körükleyi durmuşlardır ve Cumhuriyet döneminden sonra da bu düşmanlıkda bir azalma görülmüş isede 21 yy kadar süre gelmiştir Güneyi Malatya ,doğusu Fırat nehri,batısı Kangal, kuzeyi divriği ve Kemaliye arasıdaki kalan geniş bir alan Alevi yerleşim kırsalı olarak bilinmektedir . Şimdi Buradaki Sunni kökenlilerin bir kısmı bundan 200. 300 yıl önce Osmanlıların Aleviler üzerindeki baskıları yüzünden Alevi kimliklerini kayıp ederek sunniliğe asmile edilmişlerdir.Bir kısmı ise Osmanlı vurucu güclerinin yardımı ile yakın zamanda Alevilerin bulunduğu bölgelere yerleştirilmişlerdir. Buna rağmen bu bölgede yaşıyan insanların büyük çoğunluğu Alevi kökenlilerdir. Buradaki yaşıyan Alevilerde kann davası yok,adam öldürmek,hırsızlık,ırz düşmanlığı,dolandırıcılık ve sahtekarlık gibi yüz kızartıcı suçlar bazı istisnalar dışında hiç yoktu.O Alevi inancının örf, adet ve kutsal değerlerinin harmanladığı yerel kültür onurlu bir yaşamı zorunlu kılmaktadır, Bir Alevi insanına sen katil veyahutda hırsızsın denildiğinde ,intihar etmeyi düşüne bilirdi,çunkü onurundan taviz vermesi düşünülemezdi.Günümüzde % 95 Alevi olan Tunceli ve Arguvan cezaevlerinde adi suçdan tek kişi bulamazsınız. Halbuki o yörede yaşıyan Sunni kökenli insanların çoğunluğunun katillik ve hırsızlığın her halükarda büyük bir kahramanlık olduğuna inanırlar ve dile getirirlerdi.Eğer bir insan belli bir yaştan sonra tövbe ederse bütün günahlarının af olunacağına inandırılırlar. Diyanetin kurulduğunda bütün inançlara eşit olarak hizmet verilmesi ön görülmekte idi. Sayın Dinayet Reisi Televiziyon karşısına çıkıyor İslam dini barış dinidir hoşgörülüdür, dinde kimseyi zorlama diye herhangi birşeyin sözkonusu olmadığını söylüyor.Bu nasıl barış ve hoşgörü dinidirki, Aleviler’in de ödediği vergilerle oluşan devlet bütcesinden 4-5 Bakanlığın bütcesi kadar diyanete para arılıyor ve bu paralar sadece Sunni Meshebinden olan inanç kurumlarına ,din adamlarına,camilere ,dini kitaplara ve cami hocalarına veriliyor,sonuçda Sunni meshebinden olan insanlara hizmet veriliyor.Onun dışında Türkiye nüfusunun % 25 i Alevi olan İnsanlara bu paradan hiç bir pay verilmediği gibi hizmetde verilmemektedir.O para ile beslenen insanlar Alevi düşmanlığını körüklemektedirler.Kendileri gibi İslam anlayışına sahip olmıyanları hiç bir şekilde kabullanamamakta ve aşağılayıcı sözler söylemektedirler. Ankara,İstanbul,İzmir ve Akdeniz deki turistik bölgeler haricinde Ramazan ayında sokakta gezerken sıgara içemezsin,açıktan yemek yiyemezsin, aksini yaptığın taktirde Sunni halkı tarafından linç edilmekle karşı karşıya kalırsınız.Türkçe sözlüklerde dahi Kızılbaş ,ana bacı tanımıyan dini imanı olmıyan bir yaratık olarak nitelendirilmektedir.Bundan 8 – 10 sene önceleri Sayın Diyanet Reisleri, Alevilik ne bir din, nede bir meshebdir,Alevilik meşrepdir sadece sazlı sözlü bir kültürdür diyerek Alevileri İslam inancı dışında inançsız bir toplum olduğunu her platforumda dile getirmekteydiler.Bu insanlar hangi kıliterlere dayanarak Alevileri İslam dışı inançsız bir toplum olarak gördüklerini bir türlü anlamış değilim.Dinayet Reisi M.Nuri Yılmaz bir konuşmasında Cemevleri,Caminin karşılığı bir ibadet yeri değildir.Müslimanların tek ibadet yerleri camilerdir.İşte mantık bu Ehlibeyt’in ektiği gül bahçesinin içine,Muaviyenin diktiği sarmaşıklardan birtaneside Diyanet Reisidir. İSLAMİYETİN İSLAM OLMIYAN KİŞİLERİN ELİNE GEÇMESİ: Ben burada Emevilerle başlayan Abbasiler Gazneliler Selçuklular Eyubiler,Memluklular Osmanlılar ve Cumhuriyet ,dönemindeki Diyanet reislerininde katkıları ile İslamiyetin nasıl yozlaştırıldığını gerçek bir aynaya bakarak gördüklerimi anlatmaya çalışacağım. Hz.Muhammed’e inanmıyanlar Hz.Muhammed’in vefaatı ile hemen fırsatı ganimat bilerek İslamiyetin içindeki büyük çoğunluğun İslamiyete İnanmıyarak savaşlardaki yenilgilerinden dolayı mecburen bizde İslamız diyerek ,inanmadıkları halde Hz.Muhammed’in yaydığı İslamiyeti kabul ediyoruz deyip ,hepsi topluca la illaha illallah Muhammeden Resullullah diyerek inandıklarını dile getirmelerine rağmen özünde inanmamışlardır.Bunların başlarını çeken Ümmeye oğulları takkiyecilik yaparak İslamiyet içerisinde Ehlibeyt’e karşı kin ve nefretlerini gizli gizli etrafındakilerine yaymaya çalışmışlardır.Hz. Muhammed Kadirhumda deve mimberinin üzerine çıkarakHz.Ali’yi yanına çağırıp çevresindeki insanlara şöyle buyurmuştur.Ben kısa zaman zarfında aranızdan ayrılacağım Allahın buyruğu Benden sonra Hz.Ali bütün müslümanların imamıdır.Ali’yi seven beni sever beni sevende hakkı sever.Ali’nin eti etimden cismi cismimden kanı kanımdan canı canımdandır deyip Ehlibeyt’inin gelecekte bütün İslamiyetin başı olduğunu ilan etmiştir.Bu arada Ömer bin Hattab Hz.Ali’nin yanına gelerek İmamlığını tebrik etmiştir.Hz.Muhammed Kadirhum’dan kısa zaman sonra hastalanarak yatağa düşmüştür ve son gününde kağıt kalem isteyerek vesiyetini yazdırmak istemesine rağmen Ömer bin Hattab Hz.Muhammedin şuru yerinde değil bize Kuran’ı ve Ehlibeyt’ini emanet etmişdir diyerek vesiyetinin yazılmasını engellemiştir. Hz.Peygamber vesiyet etmek istemesinden bir gün sonrta vefaat ediyor,Hz.Ali, Hz.Fatima,Selmanı Pak.Malik Ejder ,Kanber,Veysel Karani, Abuzarı Gaffari gibi bir çok Ehlibeyt dosları Hz.Muhammed’in Naşını yıkayıp defni ile uğraşırken ,Ümmeye oğulları gizlice bir araya gelerek ,çok uzun zamandır kurdukları hayelleri gerçekleştirmek için Ebu Bekir’e Ömer’in baskısı ile biat ettirilerek, Halife tayın edildiğini bütün İslam alemine dyurmuşlardır.Hz. Muhammed’in defni işlerini tamamladıkdan sonra evine gelen Hz.Ali Ümmeye oğullarının gizlice Ebu Bekir’e biat ettiklerini duyunca fena halde sinirlendi isede Hz. Peygamber,Hz.Ali’ye benden sonra ümmetim arasında kılıç çekmiyesin dediği vesiyete uyup kılıç çekmiyerek uzun zaman Ebu Bekir ‚in de sarayına çıkmamıştır. Hemen şunu belirteyim Hz.Muhammedin zamanında, Emevilerle başlayıp ,Abbasiler, Selçuklular,Memluklular ,Osmanlılar ve günümüzdeki İran,Afganistan,Pakistan,Sudi Arabistan Sudan ,Nijarya ve diger Arap ülkelerindeki gibi dine dayalı bir rejim yoktu.Çunkü Kuran Hz.Peygamber’in gününde yazılmış kitap haline getirilmiş değildi. Hz.Muhammedin Peygamberliğini ilan etmesiyle Miladi 609 yılında başlayıp Kuran Sureleri aralıklarla Cenabı Hak tarafından vahiy halinde Hz.Muhammed’e indirilmiştir.Bu zaman suresi 23 sene Miladi 632 yılında tamamlanmıştır.Bu zaman bitiminde Hz.Peygamber Hakka Yürümüştür.Hz.Muhammed’e vahiy geldiği zaman cuma günleri halkı biraraya toplar ve Allah’dan gelen Kuran Surelerini o insanlara anlatırdı ve o insanlar kimileri deriler üzerine,kimileri tahta parçaları üzerine kimileride hafızalarına yazarlardı.Hz.Muhammed’in ömrünün son zamanlarına kadar tamamlanmış kitap haline gelmiş bir Kuran mevcut değildi..Onun için neye dayanarakdan şimdiki var olan şariatı uygulayacaktı.Emevilerle başlayıp günümüze kadar gelen Şariat rejiminin Hz.Muhammetle uzakdan yakından hiç bir bağlantısı yoktur. Cenabı Allah Semavi dinlerinin ve Müşriklerin insan beynini karanlığa gömerek yozlaştırılmalarına, Güclüler Gücsüzleri köle olarak kullanıp,insan pazarlarında alıp satılmalarına,kız çocuklarının diri diri toprağa gömmelerine ve cennet’den parsel satmalarına toplumda ahlaksızlığın,yolsuzluğun, onursuzluğun kol gezdiği insanların bir mahluk olarak görüldüğü bir zamanda,İnsanları Kardeş eden,eşit paylaşımı getiren,Hakkın insanlarda tecelli ettiğini,İnsan sevgisinin bütün toplum katmerlerine verilmesi,Halkı Hakka yöneltmek İnsan beyninin aydınlığa açılması için Hz.Muhammed’i Ahır Zaman Nebisi olarak göndermiş Hz.Muhammed’in vefaat ettiği gün Halifeliği ele geçiren Ümmeye oğulları İslamiyeti özünden saptırarak kendilerinin geçmişde özlem duydukları şartcılığa dayalı biçimsel mantık üzerine kurulmuş totaliter bir inanç kurumu haline getirmeye başlamışlardır. Ömer zamanında yapılan Camiye Osman ve Muaviye dönemlerinde Sabiiler den ital edilen namaz ,abdest gibi ibadet şekillerini sokup,guya İslamın ibadet şekliymiş gibi göstererek İslamiyetin içini boşaltmasınıda büyük bir ustalıkla başarmışlardır.O günlerde başlayan İslamda yozlaşma uzun zaman süreci içerisinde kurumlaşarak günümüze kadar nasıl geldiğini objektiv olarak bakığımızda açıkca görebiliyoruz SAABİLİK İslamiyetin yayılma yıllarında Doğu anadoluda Fırat Nehri çevresinde Mezepotomya da İran’da ve arap yarımadasının bir kısmında Saabilik inancına sahip toplumlar çoğunlukta idi.Saabilik çok eskilere Sümerlere kadar dayanan Babil okulu öğretisinin halka mal olmuş şekliydi. Saabilik çok tanrılı bir din olarak Güneş,Ay, Yıldızlar Kültüne taparlardı Güneşin Allahın kendisi olduğuna inanırlar.Saabiler başta Güneş olmak üzere Ay ve yedi yıldıza tapınırlardı.Bunlardan,en yüce tanrı olan Güneş Tanrısı’’Şamaş’’onun dişil yönü olarak kabul edilen Ay tanrıcası,’’Sin’’ve diger vasıflarının temsilcisi olan Merkur tanrısı’’Nabu’’Venus tanrısı ‘’İştar’’Mars tanrısı ‘’Nergal’’ Jubiter tanrısı’’Marduk’’Satürn tanrıcası ‘’Ninutra’’idi.Saabiler bu tanrıların yanısıra,Hermes’i,Pisagor’u,Orfe’yi de birer tanrı olarak görüyorlardı.Bu kadar çok tanrılı olmalarına rağmen,Kuran’da tek tanrılı dinler arasında Saabilik de sayılmaktadır.Bunun nedeni Emevilerle başlayıp, günümüze kadar gelen Sunni Ortodoksı söylemlerinin ve tapınım tarzının Saabilikten alınarak Sunni Ortadoks’a kopya edilmesidir.Namaz kılma,oruç tutma,Haca gitme Hac da kurban kesme, Hacarül Esved taşına tapma ,namaz kılmadan önce abdest alma,gibi adetler hep Saabi kökenlidir.Saabilik de yedi gezeğenin her biri için,günde yedi kez namaz kılınırken,Sunni Ortodokslar da beşe indirilmiştir.Şiiler de ise Üçe indirilmiştir.Şiiler namazı İrandaki 900 yılların sonlarına doğru kurulan Buyidler devleti zamanında kendi inançlarına almışlardır.Abbasi Halifesi Memun döneminde Abbasi orduları Haran’da Saabilerle karşılaşmışlar, diger güneş kültü inanırlarının hepsi putperes diye kılıçdan geçirerek kalanlarıda Sunniliği kabule zorlanmışlardır.Ancak Hiristiyan veYahudilere tanındığı gibi,Saabiler de belli bir mikdar,para.vermeleri karşılığında kendi inanç sistemi içinde kalmaları hakkı verilmiştir Saabilik’deki inanç şekli İskender işgali döneminde Pisagoryen öğretisi ile karşılaşınca bir nebze değişmiş ve Saabilik,bir yüce varlık olarak onun yönetimi altındaki altı yardımcısına inanmak şekline dönüşmüştür.Aynı dönemde hava,su toprak,ateş gibi dört temel elamana, cansız varlıkların,bitkilerin ve hayvanların da ruhları bulunduğuna,Yüce varlığa yalnız sevgi ile ulaşılabileceğine inanmak gibi Batini inanç biçimleri de Saabiliğe yerleşmiştir. İSLAMİYET NASIL YOZLAŞTIRILDI: Ebu Bekir ölmeden yerine Ömeri Halife tayın etmiştir.Ömer’de öldükden sora yerine Osman getirilmiştir.632 den 656 ya kadar bunların Halifelik zamanı içerisinde Hz.Muhammed’ın ve ,Ehlibeyt’inin can düşmanı olan Ebu Sufyan oğulları ve yandaşlarını İslamiyet için de önemli yerlere getirilerek onların İslamiyeti ele geçirmelerine yardımcı olmuşlardır.Bir isyan sonucu Osman’ın öldürülmesiyle Ehlibeyt yandaşları tarafından Hz.Ali’ye biat edilerek İslamın başı olarak Halifeliğe getiriliyor. Hz.Muhammed hayatta iken Hz.Ali’yi,Kızı Hz.Fatima’yı,Hz.Hasan’ı,Hz.Hüseyin’i abasının altına toplayarak bunlar benim Ehlibeyt’imdir (Evhalkımdır) diyerek ellerini havaya kaldırıp Ya Rabbim Ehlibeyt’imi sevenler seni sevmiş olur sevmiyen kin güdenler sana kin güdenlerdir deyip Hakka dua etmiştir.Hz.Peygamberin bu açık beyanlarına rağmen Hz.Ali’nin Bütün İslamın İmamı olmasıyle birlikte Ümmeye oğulları tarafıdan büyük bir karalama kampanyası başlatmışlardır. Hz.Ali İslamın başı olunca Mısır’a Malik Ejder-i Vali olarak tayın ediyor ve Malik Ejder’e bir mektup veriyor.O mektupda şöyle yazıyor.Ya Malik yönetimde bulunduğun müddetce insanlar arasında hiç bir ayrılık yapmadan Din,Dil.Irk.Mezhep,Renk ve Cinsiyet farkı gözetmeksizin herkese eşit muamele yapmalısın. Kısa dönemde Ebu Bekir kızı Ayşe,Zübeyir ve Talha’nın yardımı ile büyük bir güç toplayarak Hz Ali’ye karşı Cemel savaşını başlatıp, her iki tarafdanda onbinlerce insanın kanının akmasına sebep olmuştur.Neticede Ebu Bekir kızı Ayşe ve taraftarlarının yenilgisiyle sonuçlanıyor. Hemen arkasıdan Şam Valisi Ebu Sufyan oğlu Muaviye, Hz.Ali’nin Halifeliğini tanımadığını ilan ediyor ve büyük bir ordu ile Sıffeyn denen yerde Hz.Ali’nin ordusu ile savaşa giriyor ,burada onbinlerce insanın kanının akmasına sebep oluyor.Orada Muaviye tarafından bir hile ile sonuclanan savaşda ordular yerlerine çekiliyor , Muaviye ve yandaşları Hz.Ali hakkıda karalama kampanyalarını sürdürüyorlar.Hz.Ali’nin Rafizi olduğunu yani İslamiyetden çıktığını,yolunu şaşırdığını,Allahı tanımadığı iftıralarını atarak,biz gerçek müslümanız ehli sünnet vel camaatız,(Hz Peygamber’in sünnetini biz yerine getiriyoruz Sunniyiz) diyerek Hz.Peygamber’in Cenabı Hakdan aldığı vahii ile kurduğu Hz.Ali’nin koruduğu İslamiyeti, Emeviler ve yandaşları kendi emellerine uydurarak onada İslam deyip ayrı bir İslam inanç kurumu geliştirmişlerdir.Haricilerle Hz.Ali’nin ordusu arasıdaki yapılan savaşda Haricilerin yenilgisiyle son bulmasının hemen arkasından,Muaviye’nin Maddi yardımıyle Hz.Ali Mülcem oğlu Abdurahman tarafından sabahın alaca karanlığında evine 100=150 m.mesafede zehirli kılıçla vurularak Miladi 661 yılında Şehit ediliyor. Hz.Ali’nin şehitlik şerbetini içdikden sonra tamamen güçlenen Muaviye Emevilerin uzun zamandır özlemini çektikleri bir inançı ibadet şekilleriyle Sabiiler ve çok tanrılı dinlerdende ital edip, bunlar Hz.Muhammed’in buyruklarıymış gibi göstererek, Ehlibeyt’in İslam anlayışına karşı, şartlandırılmış bir İslam anlayışı çıkararak yandaşlaarı vasıtasıyle Müslümanların çoğunluğunu ,büyük kurnazlıkla yarattığı bu inanç etrafında toplamayı başarmıştır.Burada da anlaşılıyoki Kuran’ı kendi inanç doğrultusunda yorumlayarak ,şartcılığa dayalı biçimsel mantık üzerine kurulmuş totaliter bir inanç anlayışı geliştirek ,bunun bir İslam anlayışı olduğu iddiası ile adınada, biz Ehli Sünnet vel Camaatız demiştir.(Sunni)Yapılan uygulamalardan da anlaşılıyorki Müslümanlar arasında iki çeşit İslam anlayışı doğmuştur.Bir Ehlibeyt İslam anlayışı,digeri Emevi İslam anlayışı olarak bilinmektedir.Çoğunluğunuzun bildiği gibi Hz.Ali ben konuşan canlı Kuranım diye buyurmuştur. Hz.Ali’nin vefaatıdan sonra Ehlibeyt taraftarlarının başına Ali’nin oğlu İmam Hasan getirilmiştir.Bu durumu duyan Emevi hükümdarı Muaviye güçlü bir ordu ile İmam Hasan’ın üzerine gelerek.büyük bir propoğanda kurnazlığına sahip olan Muaviye tilki taktikleri ile İmam Hasan’ın ordusunun savaş gücünün zayıflatmıştır. Bunun farkına varan İmam Hasan büyük oranda günahsız insanların kanının akmasına razı olmıyarak savaşmakdan vaz geçip anlaşmaya oturmuştur.Bu anlaşmada Muaviye ölünceye kadar hilafette kalacak öldükden sonrada Hilafet otomatikman Ehlibeyt soyuna geçecekti.Yapılan anlaşmayı tatmin edici bulmayan Muaviye geliştirdiği inançın ve saltanaatının kalıcı olması için derin derin düşünmeye başladı ve İmam Hasan’ın hayatını ortadan kaldırarak anlaşmanın geçerliliğini kayıp edeceğini düşünüp,hemen yanında sır katibi olarak çalışan Mervan’ı görevlendirdi.Mervan ,Muaviye’den aldığı emri büyük bir sevinçle yerine getirmek için gittiği akrabası fahişe bir kadın olan Ensvane ile irtibat kurarak İmam Hasan’ı Cariyesi tarafından zehirlettirilerek Şehit ediyorlar.(Miladi 669 ) Böylece karşısında hiç bir rakip kalmadığına inanan Muaviye İslamiyeti kendine uydurarak Emevi Devletini sağlam temeller üzerine oturtuyor. Muaviye bu yaptıklarıylede yetinmiyerek 6666 ayet olan Kuran’ın suresini 6337 ayete indiriyor .Bunun içinde Ehlibeyt hakkındaki ayetleri çıkararak kendisine uygun olan bazı olayları ayet imiş gibi göstererek Kuran’a alıyor. (örneğin Ebu Bekir kızı Ayşe’nin gerdanlık olayı) Allah kendisine en yakın gördüğü kişileri kitaba yazar (yani vahi gönderir) Şimdi soruyorum sizlere bu nasıl Allaha yakınlıktırki Allah’ın Resulü Hz.Peygamberin damadı ve iki göz bebeği torunlarını hayatını ortadan kaldırmak için Zübeyr ve Talha’nın yardımı ile büyük bir ordu toplayarak Ehlibeyt’in üzerine yürüyüp, Cemal savaşını başlatarak onbinlerce Müslümanın kanının akmasına sebep oluyor.Bu savaşdan 12 sene sonra Mervan tarafından zehirletilerek şehit olan İmam Hasan’ın mubarek naaşını Medine’de Hz.Muhammed’in yanına defnedilmesine müsaade etmiyerek etrafıdakilerine emir verip ok yağmuruna tutturmuştur,atılan oklardan bir çoğu İmam Hasan’ın cansız bedenine saplanmıştır.Bu cani durumu gören Hz.Hüseyin Cenaze alayının önüne geçerek yönünü değiştirip annesi Fatimatı Zehra’nın yanına defnettirmiştir. AABF.ile MGT.Köln deki açık oturumda Prf..Dr.İzzettin Doğan Cemel ve Sıffeyn savaşlarını dile getirerek Ayşe ile Muaviye’nin büyük suçlu olduklarını altını çizerek söylediğinde,MGT.konuşmacısı olan İlahiyet Fakültesi doçentlerinden Süleyman Duman ismindeki şahıs o savaşlardan sonra Hz.Ali guya şöyle demiş,Muaviye ve Ayşe suçlu değil hatalı.Böyle bir mantık olurmu,bu nasıl insanlık anlayışıdır ki,sanki ellerinde olmıyarak kaza yapmışlar,Hz.Muhammed’den önceki cahiliye dönemi, Emeviler zamanında tekrar İslamiyete monta edilmiştir.o mantığı Ümmeye oğulları yandaşları olup ben Müslümanım diyenlere yuttururdu,amma Ehlibeyt yolundaki insanlara bu sözleri kabul ettirmek hiç de mümkün değildi. EMEVİLERİN GELİŞİ: Muaviye Hz.Ali’yi Şehit ettirip,İmam Hasan’ı da saf dışı bıraktıkdan sonra karşısında rakip göremeyince İslamiyeti kendi tekelindeymiş gibi göstererek,inancı canileştirip,zalimleştirerek saltanata cevirmiştir.Emevilerin hükümdarlık döneminde ,Hz.Muhammed’in buyruklarıymış gibi hadisler uydurarak çok tanrılı dinlerden ital ettiği Fars’ca sözcükler olan,5 vakit namaz,5 vakit abdest,33 rekat teravi ve 29 gün ramazan orucu İslamın olmazsa olmaz ibadet şekliyimiş gibi vaazlar verdirerek ağır şartlarla insanları uyuturken,artı İslamın guya 5 şartı varmış,şahadet getirmek,namaz kılmak,oruç tutmak,Hacca gitmek,zekat vermek diye insan yaşamını kaderciliğe bağlayarak hayır ve şerrin Allah’dan olduğunu iddia edip,insanların özgür düşüncesini yok ederek şekillendirip şartlandırarak doğma kalıp bir toplum yaratarak insanların beynini karanlığa gömüp,kontrolları elinde tutmasını başarıp saltanaatının uzun zaman yaşamasını sağlamıştır. TARİHİN VE İSLAMIN YÜZ KARASI KERBELA KATLİAMI . Muaviye’nin ölümünden sonra Emevi saltanatına oturan Muaviye’nin oğlu Yezit kendi saltanaatını yaşatmak için babasından devraldığı doğma kalıp sistemi dahada katileştirerek halkın üzerinde sürdürmeyi sağlamıştır.Bunları yaparkende İmam Hüseyin’in Emevi Sunni İslam anlayışını kabul etmiyeceğini babasının vesiyeti gereği hatırından çıkarmıyarak tahta oturur oturmaz Medine Valisine bir ferman göndererek Hz.Hüseyin’in kendilerinin başında bulunduğu Emevi İslam anlayışını kabul ederek Yezit’e Biat etmesini,şayet etmediği taktirde Medine Valisi tarafıdan Hz.Hüseyin’in başının kesilerek sarayına gönderilmesini kati bir şekilde emrediyor.Vali bu mektubu Hz.Hüseyin’in yüzüne karşı okuduğunda ,İmam Hüseyin için Yezit’in bu sözleri süprüz olmuyor.Beklediği bir olayı duyar duymaz ,hemen cevabını veriyor.Dedem Muhammed Mustafa’nın ,Allah’dan aldığı vahii ile yaydığı, Babam Ali’yel Mürtaza’nın koruduğu o güzel İslamiyeti yozlaştırarak kendi saltanatına alet eden Emevi İslam anlayışını kesinlikle kabul etmem ve şehitlik şerbetini de seve seve içerim diyerek sert bir şekilde cevap vermiştir. Medine Valisi tarafından rahatsız edilen Hz.Hüseyin bir gün gizlice Aile efradını ve doslarını yanına alarak Medine’den, Mekke’ye göç ediyor.Hz.Hüseyin’in Mekke’ye göç ettiğini haber alan melun Yezit Mekke Valisi Utbe oğlu Velid’e de bir ferman göndererek İmam Hüseyin’in ya kendisine biatınının alınmasını yada başını keserek Şam’da sarayına getirmesini emrediyor.Vali Velid Hz.Hüseyin’in huzuruna çıkarak,Yezit’in fermanını üzülerek anlatıyor,Hz.Hüseyin Dedemin kurduğu babamın koruduğu o güzel İslamiyetin kaderinin Yezit gibi bir murdarın elinde olmasını asla kabul etmediğim gibi biatda etmem deyip beni serbes bırakırsan senin burada rahatsız olmanı istemem,ben Fars diyarına giderim diye buyuruyor. O sırada Küffe halkından yüzlerce mektup gelerek ya Hüseyin babana ve abine gösterdiğimiz o vefasızlıkdan dolayı sizden özür diliyoruz Küffe’ye gel bizim İmamımız sensin senden başka İslam büyüğü kabul etmiyoruz. Yezit’in halifeliğini asla tanımıyoruz diye Hz.Hüseyin’i davet ediyorlardı.(devet edip mektup gönderenler içerisinde Ebu Vakkas’ın torunu Ömer bin Sad’da var idi) Hz.Hüseyin böyle yoğun bir davet karşısında Fars diyarına gitmeden vaz geçip Küffe’ye gitmeye karar veriyor.Hz.Hüseyin amcası oğlu Müslüm Akiyl’i yanına çağırarak ya Müslüm ben Küffe’ye gideceğim,sen gizlice Küffe’ye git oradaki mohüplere (Ehlibeyt doslarına) haber ver oraya vardığımda hilaker Yezidin pususuna düşmeyelim diye talgında bulundu.Hz.Müslüm İmam Hüseyin’den bu buyruğu alır almaz kimsenin kuşku duymaması için yanınada 6 ve 8 yaşlarında iki çocuğunu deveye bindirip hemen yola koyuldu,uzun bir yolculukdan sonra Küffe’ye vardı ve Küffe halkı çok sıcak karşıladı.Durumu Hz.Hüseyin’e Küffe’lilerin gönlü seninle beraber deyip,Küffe’ye gelmesini mektupla bildiriyor.Hz. Hüseyin bu haberi alır almaz Aile efradını ve yakın Ehlibeyt doslarınıda yanına alarak kalabalık bir kervanla Küffe yolunu tutuyor. Uzun ve yorucu bir yolculukdan sonra Ehlibeyt kervanı Kerbela denen çöle yaklaştıkları anda,.Burada Küffe’den gelen bir yolcuya , Küffe’de durum nasıl diye sorduklarıda,Hz.Müslüm ve iki çocukları Küffe Valisi ibni Ziyad tarafından şehit edildiğini,böylece Küffe’lilerin gönlü sizinle amma kılıçları Yezit’le beraber diye hüzünlü bir şekilde anlatıyor.Bu acı haber Ehlibeyt kervanında büyük hüzün ve üzüntü yaratıyor. Hz.Hüseyin’in kervanının Küffe’ye doğru yola koyulduğunu haber alan Yezit melun Hür ibni Riyah’ın emrine 7 bin kişilik bir ordu vererek Hz.Hüseyin’in yolunun kesilmesini emrediyor.Başlarında Hür’ün bulunduğu 7 bin kişilik ordu Ehlibeyt Kervanını Kerbela çölünde durdurarak Küffe’ye gitmesini engelliyor.Hz.Hüseyin Hür’ü yanına çağırarak neden kervanı durdurduklarını soruyor,o da Yezit’in emri ya biat edeceksin yada başını kesip Şamda Yezit’in sarayına götüreceğiz diyor.Hz.Hüseyin Hür’e şöyle sesleniyor.Ya Hür sen vicdanen rahatmısın,Haktan gelen vahii ile dedemin yaydığı Babamın koruduğu o güzel İslmiyeti yozlaştırıp, zalimleştirerek saltanaata çeviren Yezit ve Muaviye gibilerinin İslam anlayışını nasıl kabul ederim, deyince Hz.Hür,İmam Hüseyin’in ellerine kapanarak kervanı alı koymasından dolayı özür dileyip ayrılıyor, 1.Muharem (Miladi 680) .Yezit melun bu haberi öğrenince Hz.Hür’ü görevinden alıp yerine Ömer bin Sad’ı atıyor .Ömer bin Sad Hz.Hüseyin’i Küffe’ye davet edenler arasıdadır.(dedesi Ebu Vakkas Hz.Peygamberin ve Hz.Ali’nin en yakın doslarındandır.) Ömer’e İbni Ziyad şöyle söylüyor, Kerbela’da Ordu kumandanlığını üslenirsen Hüseyin’i ölü veya diri Yezit’in huzuruna götürürsen Yezit sana Rey ve Tabaristan Valiliğini verecek diyor.Bu sözü duyan Ömer hemen Kerbela’daki Yezit ordusunun başına geçerek 7 Muharrem günü Ehlibeyt Kervanını abluka altına alarak Fırat Nehri tarafını kesip o Masumlara bir yudum su verdirmiyor.Kızgın güneşin altında Kerbela çölünde su su diye inleyerek çığlıklar atan masumlar,ok yağmuruna tutulup ağır yaralanan başda iki cihan Güneşi İmam Hüseyin ,oğlu Ali Ekber ve birbuçuk yaşındaki Ali Asker,İmam Hasan’ın oğlu Kasım,Kardeşi Celal Abbas,Yezit ordusu baş kumandanı olan sonra Hz.Hüseyin tarafına geçen Hür Şehit Ehlibeyt ve dosları 72 kişi Dünyanın hiç bir zamanında ve yerinde görülmemiş zalimane bir gaddarlıkla başları kılıçlarla kesilerek mızrakların başına takıp ,çadırları ateşe verip Şehit edilen o masumların ailelerini,bacılarını ve çocuklarını çıblak develere bindirerek kesik başlarla birlikte Şam’a götürdüler.Şama vardıklarında Minareden Ezan okunuyordu ,Bildiğiniz gibi ezanda şöyle söylenir.“Hz Muhammed Allahın elçisidir“ Hz. Hüseyin’in bacısı Zeynep Ana Şam sokaklarıda şöyle bağırıyordu,”ne tuaf şeydirki Hz. Muhammed Allahın elçisidir diye bağırıyorlar,hemde torunlarının kesik başlarını Şam sokaklarıda gezdiriyorlar”,sonunda Yezit’in sarayına götürerek kesik başları Yezit’e taktim ediyorlar ve Yezit” ,Babasını babamdan,kendisinide benden üstün görenin hali budur “diyerek elindeki bastonla İslamın Güneşi Hz.Hüseyin’in dişlerine vuruyor. İşte ben de Müslimanım diyenler, Haktan gelen Vahii ile İslamiyeti yayan Allahın elçisi olduğunu her platformda dile getiren Hz.Peygamberin torunlarının akibetini yukarıda anlatmaya çalıştım.Bu zalim gaddar yaratıklar,bizde İslamız diye bir inanç portesi çiziyorlardı.Bunun adıda „Ehli Sünnet vel Cemaat“idi ,biz diyorlar Hz.Muhammed’in sünnetini yerine getiriyoruz.“(Sunni)Bu nasıl Müslimanlıktırki hem Hz. Peygamber’in Ehlibeyt’ini kesip yok edeceksiniz hemde biz Muhammed’in yolundayız diyeceksiniz.Böyle bir mantık olurmu. Büyük Tasvvufiler Kerbela olayını şöyle dile getiriyorlar. Katli evladı Resul hakkında kıldınız kalü Vermediniz mazlum masumlara bir katre su Biz Muhammed ümmetiyiz dersiniz ey kara ruh Hürmet etmek böylemidir Hazireti Peygambere Hem ciger pareyi Zehra nuri çeşmi Haydar’a (Hatayı) Mustafanın nuru eyni Mürtaza’nın hürmeti Bir içim su vermediniz etmediniz şevkatı Haşaki siz olasınız ol Resulun ümmeti Ey hayasız Ömer nasıl Şimr melun ey lain Lanet olsun hariciye alel kavmin zalimin (Fuzuli) Halk arasında isyanın çıkacağından korkan Yezit Melun kesik başları tekrar Kerbela ya gönderilmesi için emir veriyor ve hecin develerle kesik başlar Kerbelaya gidiyor,orada herkesin başı kendi kabirlerine defnediliyor.Kerbela’dan , çıblak develere bindirilerek Şam’a esir giden İmam Zeynal Abidin (Miladi 669 yılında dünyaya geliğyor.11 yaşında hasta çocuk) Sıddı Zeynep,Ümmü Gülsüm,İmam Hüseyin’in kızı Fatima,Sakine ve diğer Şehit aileleri Şam’da zindanlara atıldılar.Yezit kafir Küffe’de, Basra’da,Kerbelada Ehlibeyt’e yakın hissettiği kişileri yakalatarak kimilerini öldürdüp kimilerinide zindanlara attırdı,(Bunların içinde Muhtarı Gazi,Müsaib Gazi,Hüseyin Gazi de var idi.) Diger faniler gibi Yezit Melun’da Miladi 683 yılında ölüp gidiyor. Emevi hükümdarlığına Yezit’in oğlu 2 Muaviye getiriliyor.Bu adam dedesi ve babası gibi zalimliği seçmiyor.Kırk gün sonra camide mimbere çıkarak “Ey ahali ..ben babamın ve dedemin yaptığı zalimliği yapamıyacağım onun için beni bağışlayın,Bu hak Peygamberin varisi Ali’nin ve onun evladının hakkıdır.Ben babamın ve dedemin zulümlerinden sakınırım,onların günahlarına katılamam”deyip kısa zamanda hilafeti terk etmiş olup aynı gece annesi ile birleşen Mervan tarafından zehirletilerek öldürülmüştür.2 Muaviye’nin ölümü Emevilerde büyük telaş yaratmıştır.Küffe valisi İbni Ziyad acele Şam’a davet ediliyor. İbni Ziyad Emevilerin dışında bir başkasının hilafete gelmesi durumunda Emevi hanedanlarına ve kendisine nasıl bir felaketin geleceğini üstüne basa basa söylüyordu.Özellikle kendisinin ve emevilerin kellesinin kesileceğini,bu sebeple Emevilerden birinin hilafete gelerek,İrak bölgesinin kendi emri altına alınmasını istiyordu.Bu nedenle hilaker Mervanla birleşti.Bu karışıklıkda bazı Ehlibeyt dostları İmam Zeynal Abidin’e bir öneri götürerek kendisinin bu devletin başına gelmesini arzuladıklarını bildiriyorlar.İmam Zeynal Abidin ben o güzel İslamiyeti saltanata alet edemem diye gelen önerileri reddetmiştir. Mervan Emevi devletinin başkanı olur olmaz,Selame Mervan’ın yanına sokularak kendisini zevceliğe kabul etmesini istedi.Mervan iri kelleli kızıl ve uzun suratlı sevimsiz çok çirkin olup hiç bir kadın tarafından sevilmeyen Selame’nin isteğini büyük bir sevinçle karşıladı.Selame’nin ilk isteği Zindanda olan akrabası Muhtar’ın suçsuz olduğunu boş yere zindanlarda çürümüyerek çıkarılmasını istedi.Mervan bu isteğe kuşku ile bakarak,Muhtar Kerbela’nın intikamını almak için çalışan ve aynı zamanda,Müslüm Akiyl Küffe’ye geldiğinde evinde misafir eden adamdır demiş isede Selame’nin büyük israrlarına dayanamıyarak İbni Ziyad’a bir mektup gönderip derhal Muhtarın serbest bırakılmasını emretmiştir. Muhtar’ı zindandan çıkaran Selame Mervan’a bir mektup yazarak Şam sarayını terk etmiştir. Muhtar zindandan çıkar çıkmaz çalışmalara başlayıp,Kerbela katillerine karşı kalbinde çok acı bir kin ve hınç duyan o büyük insan,Kerbela katillerinin vucutlarını ortadan kaldırıncaya kadar kana kana su içmeyeceğini doyasıya yemek yemiyeceğini rahat bir yatakda yatmıyacağını Kerbela’da Hz.Hüseyin türbesi başında and içmiştir. Muhtarı Gazi Kerbela’dan Küffeye gelerek Hüseyin Gazi,Müsaib Gazi,Hür Şehit’in oğlu,Müslüm Akiyl’in büyük oğlunun da bulunduğu Ehlibeyt sempatizanlarını başına toplayaak bir gece aniden meşale yakıp İbni Ziyad’ kaçtıkdan sonra yerine atanan Zübeyir oğlu Abdullah’ın Küffe’ye vali olarak atadığı Abdullah Kuti’nin sarayına taarruza geçmişlerdir.Muhtar’ın ordusunun başına Malik Ejder oğlu İbrahim ile Hür Şehid’in oğlu Abdullah getirilmişlerdi.Küffe’de Basra’da ve Necef’de ne kadar Kerbela katilleri var ise yakalıyarak cezalarını vermişlerdir.Kurnaz Zübeyir oğlu Abdullah kardeşi Misap’ın mahiyetinde bir orduyu Küffe’de Muhtarı Gazi’nin üzerine göndererek,Emevilerinde yardımı ile Mutarı Gazi’yi ve yandaşlarından bir çok kişiyi Şehit etmişlerdir.Bu olaylardan sonra Mervan’ın tilki kurnazlığı ile yaptığı siyaset, Emevi devletini tekrar güclendirmiş ve geliştirdikleri Camilerde beş vakit namaza gelenlerden Ali ve evlatlarına karşı kin ve nefret dolu küfürler edip ağızlarından salgılar akıyordu.Kimki Ali evlatlarına daha fazla hakaret ederse bol bol mükafatlandırılıyorlardı İnsanları, Allah adına zalimleştirerek saltanatlarını miladi 750 yılına kadar sürdürmüşlerdir.Emevi devleti içerisinde Hz.Hüseyin’in şahadetinden sonra İmam Zeynal abidin,İmam Muhammed Bakır yaşamışdır ve bu iki İmam Emeviler tarafından zehirletilerek şehit edilmişlerdir. Bir Ehlibeyt dosdu olup Hz.Muhammed’in yaydığı İslamiyetin ilkelerine sıkı sıkı bağlı olan Eba Müslüm’ün kumandasıdaki orduya Süleyman Kesir ve Ebu Selma’nın da,ordularının katılımı ile Horasan,Irak ve Yemen’de Hz.Ali evlatları adına başlatılan savaş Emevi saltanatına son vermişti.Miladi 750. Eba Müslüm bu Devrimin iyi değerlendirilmesi gerektiğinin bilincinde idi.Emevi Devletinin yıkılmasına mütakiben Hz.Ali soyundan üç kişiye mektup yazarak yeni kurulan devletin başına geçmelerini saygı ile arz etmişti.İmam Caferi Sadık kendisine gelen mektubu okudukdan sonra o güzel islamiyeti bir düzenin ayak bağı yapmıyacağını onun için kendisinin herhangi bir devlet başkanı olamıyacağını ve güvendikleri bir başkasının olmasını talep ediyor. Diğer iki kişide aynı gerekçelerle Eba Müslim’in mektubundaki talepleri kabul etmediklerini bildiriyorlar.Bunun üzerine Eba Müslim,Süleyman Kesir ve Ebu Selma kendi aralarında anlaşarak,Hz.Muhammed’in Amcası Abbas’ın soyundan Ebul Abbas Abdullaha biat edilmesini istiyorlar. Sonuçda Emevi saltanatına kanlı bir şekilde son veren ünlü üç kumandan Abbas oğullarından Ebul Abbas’a Abdullah’a biat ederek Abbasi Devletinin kurulmasını sağlamış oluyorlar. ABBASİ DEVLETİ: Abbasi devletinin kuruluşunda o üç komutan Ebul Abbas’a İslamın yönlendirilmesinde İmam Cafer Sadık’ın ve soyundan gelen İmamların etkili olmasını,Abbas oğullarının da devlet yönetiminde ağırlığının olması karara bağlanmıştır. Abbas oğulları Abbasi Devletinin başına oturur oturmaz,kendi geleceklerinin hesabını yapmaya başlamışlardır.Ancak İmam Cafer Sadık ve soyundan gelen İmamlar İslamiyeti gerçek İslam inanç bazında bilinçlendirilecek olurlarsa bireyleri özgürleştirip aydınlığa yönelteceklerdir.Özgürleşen bir toplumu kendi kontrolları altıda tutmanın zor olduğunu ve saltanatlarının uzun ömürlü olmıyacağını düşünerek,bu üç kumandanın hayatının ortadan kalkması planını yaparak,Devletin ve İslamiyetin kendi tekellerine geçmesini sağlamaya çalışmışlardır. Yeni Padişaha ,Ebu Selma çok tehlikeli bir düşman olarak bildiriliyor. Onun size biatı hem geçici hemde yapmacıktır,diyerek Ebu Selma ilk fırsatda Ehlibeyt soyundan birini hilafete getirecek deyip Padişahı kandırmayı başarmışlardır.Ebu Selmanın öldürmesine karar veren Ebul Abbas bir türlü açıkdan cesaret edemiyordu.Çunkü onun Irak ve Küffe’deki nüfuzunu dikkata alıyordu.Ebu Selma gecenin karanlığında yolda yürürken Harici kılığına girmiş Abbasi’lerin adamlarından birisi tarafından zehirli kılıç darbeleri ile Şehit ediliyor.Önceden hazırlanmış bir kaç propagandacılar ortaya atılarak ,Ebu Selma’yı bir Harici öldürdü,biz gözümüzle gördük diye,bu kanlı olayın sorumluluğunu Padişahın üzerinden silmeye çalışmışlardır. Bu önemli devrimin öncüsü olan Süleyman Kesir,Ebu Selma’nın öldürüldüğünü duyar duymaz fena halde şok olmuş ve Eba Müslim’e acı haberler göndermişti. Kesir oğlu Süleyman kendisinin Ehlibeyt’in izinde olduğunu,Eba Müslim’in sözlerine güvenerek Abbas oğullarına biat ettiğini,Abbasilerin davranışlarından nefret ettiğini açıklamıştı. Süleyman Kesir Abbas oğullarına yazdığı mektupda şöyle diyor.;Bizim Emevi saltanatını kaldırmakta gayemiz,İslamın tekrar Ehlibeyt yoluna dönerek,refah ve mutluluğa ermeleridir.Yoksa hile ve desislerle işbaşına gelerek Emevilerin yaptığı zulümleri aynı şekilde düzenleyen adamlara itaat etmek benim vicdanıma sığmaz ;demiş. Bu sert sözlere maruz kalan Abbasi Hükümdarı bir hilesini bularak kendisini o mevkiye getiren ikinci komutanıda şehit ettirmiştir.Ebu Selma ve Süleyman Kesir’in şehit edilmesinden sonra,üçüncü kişi Eba Müslim’in de hayatına son verilmesi gerekliliğini düşünüyorlardı.Bir gün Hükümdarın kardeşi Caferi Mansur,Ebul Abbas’ın yanına gelerek,Eba Müslim yaşadıkca bizim hilafetimizin önemi ve kıymeti yoktur... gibi telkinlerle söze başlıyarak Eba Müslim alehinde dedikodu ve iftiralarda bulunmuştu. Emevi hükümdarlarının çılgınca sefahat ve rezaletlerinden nefret etmiş olan halk,Eba Müslim’i alçak gönüllülük içinde gören insanlar, ona büyük bir sevği ile bağlanmış, kendisine bir veli gözüyle bakmaya başlamıştı. Bu durumu kabullanamıyan Abbasi hükümdarı ve kardeşi,çeşitli oyunlarla ölüm tezgahları düzenliyorlardı.Çunkü açıkdan bir şey yapma imkanları yoktu. Eba Müslim’in kendilerinden herhangi bir şüpe sezmemesi için çeşitli iltifatlarda bulunuyorlardı. Abbası hükümdarı Ebul Abbas kısa zamanda hastalanarak ölüyor.Hükümdarın ve kardeşinin kendine karşı beslediği menfi hislerden habersiz olan Eba Müslim hükümdara ve yakınlarına karşıda saygıda kusur etmiyordu.Ebul Abbas’ın ölüm haberini alır almaz Eba Müslim’in yanına gelen Hükümdarın kardeşi Caferi Mansur (tarihte Piç Cafer olarak geçer) hüngür hüngür ağlamaya başlar ve Eba Müslim’e “Hükümdarın öldüğünü duydunuz değilmi,şimdi biz ne yapacağız “demişti. Eba Müslim,Caferi Mansur’a” niçin ağlıyorsun Küffe’ye gider saltanat makamına geçersin,bu senin hakkındır” demiş. Garip bir raslantı olarak,Şam’da Abbas oğullarından Abdullah bin Ali’ye biat edildiği gün,Caferi Mansurda Ambar Şehrine gelmiş,törenle karşılanmış ve orada kendisine biat edilip El Mansur ünvanı verilerek Abbasi saltanatına oturmuştur. Şam’da Abdullah bin Ali’nin halifeliğini ilan etmesini duyan Caferi Mansur,Eba Müslim’e haber yollayarak Abdullah bin Ali’nin ortadan kaldırılmasını istiyor.Eba Müslim hemen hazırlıklara başlıyor ve Şam’a doğru ordusu ile yola koyuluyor. Eba Müslim’in ordu ile Şam üzerine geldiğini haber alan Abdullah ordusundaki Horasanlıları kılıçdan geçiriyor ve sonunda iki ordu Nseybin dolaylarıda karşılaşıyor.Eba Müslim’in şiddetli saldırısı karşısında bozguna uğrayan Abdullahın ordusu per perişan olmuş ve Basra’ya kaçan Abdullah orada Eba Müslim’e teslim oluyor. Eba Müslim Abdullah bin Ali’yi bertaraf ettikden sora,saltanatın tahtında oturan Caferi Mansur uzun zamandır Eba Müslim’e karşı kurduğu seneryoyu gizlice gerçekleştirmeye çalışıyor. Caferi Mansur tarafından,Eba Müslim saraya davet ediliyor ve hükümdarla baş başa görüşülmesi isteniyor.Eba Müslim hiç bir şüpe hissetmeden doğruca Caferi Mansur’un sarayına geliyor.Mansur ,Eba Müslim’i görür görmez oturduğu yerden kalkarak bir iki adım ilerleyerek “Hoş geldin serdarı Ali Resil” diyerek lütuf ve iltifatlar göstermiştir. Eba Müslim’e bir tarafdan iltifatlar yağdırılırken,diğer tarafdan sarayda sessiz sedasız birtakım hareketler başgöstermiştir.Hükümdarın en seçme muhafız alayından üçer beşer kişilik guruplar halinde iç kapunın iki tarafındaki odalara yerleştirilmişti.Amma bu işler o kadar büyük bir sukunet içinde yapılmıştırki,sarayda bulunan Eba Müslim’in taraftarlarından en zeki ve hassas olanlar dahi bu gizli hazırlıkları dahihissetmemişlerdir. Eba Müslim,Mansurla uzun sure sohbet ettikten sonra,Caferi Mansur’un eski kibarlığı ve iltifatı kalmıyarak hakaret etmeye başlamış.Mansur,Hz.Müslim’e “sen her türlü tahkire hak kazanmış bir adamsın.Çunkü bizim sayemizde adam olduğun halde,gözünü bizim mevkiye diktin.Beni ortadan kaldırarak,makamıma geçmek istedin,hayin ve nankör insan diye bağırmış.”ve ellerini birbirine çarpmış.Yandaki odadan ellerindeki kılıçları ile sekiz kişi içeriye dalmıştı,Hz.Müslim’in savunmasına fırsat vermeden kılıç darbeleriyle yere yuvarlanarak şehit edilmiştir.Hayatında hiç bir güce yenilmeyen Hz.Eba Müslim ,Piç Cafer’in sinsice oyunu karşısında savunmasız kalarak şehitlik şerbetini içmiştir. Caferi Mansur saltanata otururmaz ilk işi Emevilerin yaptığının aynı kopyasını alarak saltanatının uzun yıllar yaşaması için İslamiyeti şartlandırıp şekillendirerek özgür düşünceyi yok edip bireylerin beyinlerini karanlığa yöneltip kontrollarını ellerinde tutarak zalimleştirip saltanatla bütünleştirmek olmuştur. Abbasi devletinin kurulmasından kısa süre sonra Hz.Ali toplumsal muhalefet odağı olmaktan çıkarılmak için Sünni İslamın en büyük kahramanlarından biri olarak tanıtıldı.Fatima soyundan gelen Seyitler ve Şerifler olarak saygın bir yere kondular.Fakat Aleviler kısa sure içinde karşılaştığı büyük aldatmalar sonunda her şey aydılanmıştı.O yıllarda çeşitli bölgelerde çok sayıda Alevi ayaklanmaları oldu ve bunları çok kanlı bir şekilde bastırdılar. Hatta Ehlibeyt soyundan gelenlerin bir kısmını diri diri gömerek öldürdüler.Abbasi halifesi Caferi Mansur 6.İmam Cafer’i Sadık’ı zehirlettirerek şehit ettirdi. Caferi Sadık’ın babası 5.İmam Muhammed Bakır’ın oğlu .699 yılında dünyaya geliyor. İmam Caferi Sadık ,İmam Muhammed Bakır’ın oğludur,İmam Caferi Sadık’ın zamanında Emevi saltanatının çöküş yılları idi.Arap olmıyanlara köle muamelesi yapan Emeviler yüzünden,diger Müslüman uluslar genellikle Ehlibeyt yandaşları oluyorlar ve Hz.Ali soyunu tutuyorlar.Bu nedenle Ehlibeyt yanlıları ,Horasan dolaylarında hızla çoğalıyorlardı. İmam Caferi Sadık Medinede önemli bir medrese vucuda getirmiştir.Bu okul o devirde en yüksek ilim merkezi haline gelmişti.Suriye’den,Filistin’den,Irak’dan,Basra’dan ve Medine’den gelen bir çok öğreniciler ve bilim heveskarlıları bu okula devam etmektelerdi.İmam Caferi sadık cidden yüksek bir bilim ve irfan sahibi,zamanında geçen ulüm ve fünun ile İslam dininin esasını teşkil eden felsefenin ruhuna vakıfdı.İslam felsefe ve içdihatının ilk okulunu o kurmuştur.Sunni mezhebinin kurucularından olmayıp da, kurduğu iddia edilen Ebu Hanife ile Malik bin Anas bu yüksek faziletli bilim adamından yıllarca ders almış,onun okulunda yetişmişlerdi. Basradaki açtığı medresede matematikci Cebir,Mütezile okulunun kurucusu Vasıl bin Ata’da İmam Caferi Sadık’ın talebelerindendi. İslamiyeti şartlandırıp şekillendirerek totaliter bir sistemle zalimleştirerek saltanata cevrilmesine her platformda karşı çıkan Ehlibeyt soyundan gelen İnsanların isimlerini tesbit ederek sudan bahanelerle yakalatıp şehit ettirmiştir. CaferiMansur’un ölümünden sonra Abbasi Halifeliğine oğlu Harun Reşit getiriliyor. Harun Raşit Hilafete gelir gelmez Emevilerin ve babası Piç Cafer’in değil İslamiyete uymak,İslamiyeti kendilerine uydurma taktiğinin daha fazlasını yaparak,saltanatının sağlam temeller üzerine oturtmaya çalışıyorlardı.Çunkü Emevi ve Abbasi halifeleri,İslamın Hz.Peygamber’in gösterdiği felsefe doğrultusunda aydınlığa yönelerek ilim ve irfan sahibi olmalarının önüne sed çekerek,Hz.Peygamber’in öğretileri dışında kendi saltanatlarına uygun ibadet şekilleri ital ederek bireylerin beyinlerini karanlığa gömerek getirdikleri inanç sistemini kurumlaştırarak saltanatlarıyle bütünleştirmişlerdir. Abbasi Halifesi Harun Raşit yukarıdaki saydığım şartlandırmayı kendi saltanatı için yeterli bulmayarak dört tane Mezhep üretmişdir.Hanifi,Şafii,Maliki,Hambali’nin ölümünden sonra adlarına Fıkıhlar düzenleyerek,guya bu dört kişi İslami yeniden ayrı ayrı yorumlamış gibi gösterip bunların adına Mezhepler çıkardı.Hanifi Mezhebi,Şafii Mezhebi,Maliki Mezhebi,Hambali Mezhebi.Bu dört Mezhebin yorumlarıda ufak defek bazı farklılıklar olsada içeriği bakımından aynı,olmasına rağmen bunların dörtünün de hak mezhebi olduğunu iddia edip Muaviye’nin getirdiği Ehli Sünnet vel camaat (Sunnileri) yorumunu böylece dörte bölmüş bulunmaktadır.Bunu yapmalarındaki gaye Sunnilerin bir bütün halinde olmalarını kendi saltanatları için tehlike olacağı varsayımından yola çıkarak onlarıda Dört’e bölmüşdür. Kitabın içindede belirttiğim gibi Abbas oğulları Abbasi Devletini kurdukdan sonra Hz.Muhammed’in yaydığı bir islamiyete değilde,Emevilerin kendilerine özge ibadet şekilleriyle geliştirip kurumlaştırdıkları adınada islam dedikleri bir inanç anlayışına yönelmişlerdir. Harun Raşit zamanında Ehlibeyt taraftarlarının başında 7.İmam Musa’yı Kazim bulunuyordu.İmam Musayı Kazim Ehlibeyt İslam anlayışından hiç taviz vermeden Hak,Muhammed Ali yolunun sürdürücüsü ve öğreticisi olarak düşkünlere yardım eder,karekter ve hareketleriyle insanlara örnek olurdu.Harun Raşit de babası gibi ilk işi Ehlibeyt düşmanlığı olmuştur.İmam Musayı Kazim,Harun Raşit döneminde çoğu günlerini zindanda geçirmişti.Sonunda halifenin emri ile Miladi 799 yılında zehirlenerek şehit edilmiştir. Harun Raşit döneminde Ehli Sünnet vel camaat (sunnilik) yorumunu Emevilerin yarım bıraktıkları yozlaşmayı fazlasıyla tamamlamıştır.Dört mezhep sahibi adına fıkıhlar düzenlemişlerdi.Bu fıkıhlar guya İslamı bir kavramımış gibi gösterilip,Kuran yorumuna dayandığını iddia ederek uzaktan yakından hiç alakası olmıyan binlerce terimler kullanmışlardır.Örneğin Şafii Mezhebinde Kadın,Domuz,Köpek aynı kefeye konarak bu üç nesneden herhangi birine dokunduğunda bunların murdar olduğunu ve abdestlerinin bozulduğunu kesin bir şekilde yazmaktadır.Bu nasıl bir inanç anlayışıdırki aynı kandan aynı ruhdan aynı ana ile babadan dünyaya gelen,kadın o insanın annesi, kız kardeşi,kızı ve aynı kaderi paylaşan eşini,Domuz ve köpekle aynı kefeye koymanın, Yozlaşmış olan Semavi ve çok Tanrılı dinlere karşı İnsanların karanlıkdan kurtulup aydınlığa yönelmesi için Cenabı Hak tarafından Ahır zaman Nebisi olarak gönderilen Hz.Muhammed’in yaydığı İslamiyete yakışması mümkün olabilirmi. Çunkü Yüce Allah Hz.Muhammed’i İslamiyeti yayıp o karanlıkda olan insanları İslami öğretilerle aydınlığa yönelmesini sağlamaktı.Amma,malesef Emevi ve Abbasi hükümdarları bunun tam tersini yaparak o insanların beyinlerini karanlıklara gömmüşlerdir.Buna Hz.Muhammed’in İslamiyeti değilde Arap Bedevilerinin kendi geçmişlerine uygun bir inanç anlayışıdır demenin en doğru yol olacağına öz benliğimle inanmaktayım. Abbasilerin dört mezhep adına yazdırdıkları kitaplara cebriye adı verildi.İslam Hukukununda ki hülleciliği ve insan ayıbı olan bir çok kaynakları bu kitaplara dayandırdılar.Kitabın gelecek bölümlerinde, tavsilatlı olarak belirteceğim bazı konulara kısaca değinecegim.Abbasilerde İmam Gazzali’nin ve diger sunni ulemalarının, Osmanlılarda Şeyhulislamların Aleviler aleyhine verdikleri fetvaları kendi tabanlarına kabul ettirmek için bu dört fıkıhı kaynak gösteriyorlardı. Harun Raşit’in ölümünden sonra oğulları Emin ile Memun arasında taht kavgası başladı.Memun hilafeti 770 yılında Medinede dünyaya gelen İmam Musayı Kazim’in oğlu Ali Rıza’ya bırakacağını söyleyerek,Ehlibeyt doslarını kendi yanına alıp savaşı kazanıyor ve İmam Ali Rıza’yı Merv’e getirtti.İmam Rızanın Hilafet düşüncesi kesinlikle yoktu.Yalnız Ehlibeyt İslam Anlayışının inanç bazında yetkinin kendisine verilmesinden yana idi.Bu durum Ehli Sünnet vel cemaat yorumu ile Emevi İslam anlayışına ship olan kişileri ve Abbasi yakılarını rahatsız etmeye başladı.Sonunda Memun’un adamları İmam Ali Rıza’yı İran’ın Mahşet şehrine sürdüler ve orada zehirleterek şehit ettiler.(miladi 819) İmam Ali Rıza’nın şehit edilmesinden sonra 810 yılında dünyaya gelen ve babasının şehit olduğunda 9 yaşında olan Muhammed Taki’yi Ehlibeyt taraftarları İmam olarak tanıyınca İslamın aydınlığa yönelmesini kendi saltanatları için tehlike gören Abbas oğulları İmam Muhammed Taki’yi Bağdad’a getirerek orada zehirletip şehit ettiler.(miladi 835) İmam Muhammed Taki’nin oğlu olup miladi 829 yılında Dünyaya gelen Ali Naki babasının şehit edilmesinden sonra Ehlibeyt inancına sahip olanların başına İmam olarak getiriliyor.Medinede ikamet etmekte iken Bağdad’a getirilerek Samra bölgesinde zorunlu ikamete tabi tutuyorlar.Ehlibeyt düşmanı kesilen Abbasi hükümdarları,İmamı kötülemek ,küçük düşürmek için her hileye baş vurdular,amma başaramayıca sonunda zehirleterek şehit ettiler.(miladi 868) İmam Ali Naki’nin oğlu olup miladi 846 yılında gelen babasının şehit edilmesinden sonra Aleviler tarafından İmam olarak kabul edilen İmam Hasan’ül Askeri babası gibi Bağdad Samra’da mecburi ikamet etmek zorunda bırakılmıştır.Belli bir süre sonra zindana atılıp Abbasi halifesi Mutemit’in emri üzeine zehirletilerek şehit edilmiştir.(miladi 873) İmam Hasan’ül Askeri’nin şehit edilmesinden sonra miladi 869 yılında dünyaya gelen oğlu Muhammed Mehdi İmamlığa geçiyor.İmam Muhammed Mehdi 11 yaşında iken bir mağarada sır olduğuna inanılmaktadır.Bir gün dünyaya gelip,Dünyadaki bütün kötülükleri ortadan kaldırılacağı söylenir.Bundan dolayı Mehdi’yi Sahip zaman diye anılır. Şekilci ve şartcılıklardan kendilerini arındıran Muhammed Ali yolundan giden aydınlığa yönelip özgür düşünceden yana olan Batini felsefesiyle İslamiyeti algılayan insanlara Sufi, denilirdi. Sufiler Mısır’ın yanı sıra Mezepotamya’da da son derece etkiliydiler.Basra’da çok güçlü bir Sufi merkezi ‘İhvan’i Sefa’ oluşmuştu.Gizli dernekler haline getirdikleri mekânlarda bir araya gelen Sufiler Bağdat’da da aynı merkezi kurdular.Abbasiler döneminde Bağdat’ın İslam dünyasının başkenti haline gelmesi,Sufiliğinde tüm İslam dünyasında yaygınlaşmasına neden oldu.Ehlibeyt yanlısı önde gelenlerin üyesi bulunduğu Karamiler İskenderiye,Kahire, Bağdat, Basra’nın yanı sıra Türkistanın bir çok kentinde ve Gazze Sultanlığının hemen her köşesinde tekke kurdular.Bir müddet Sunni taraftarlarına karşı son derece akıllı ve gizli bir savaş sürdürmüşlerdir.Açıkca Abbasilerin karşısına çıktıklarında Emevilerin saltanatları sırasında uyguladıkları baskı ve zulümün aynısını uygulayarak Alevilerin,Ortodoks Sunnilere karşı nefretlerinin içden içe sürmesine neden olmuştur.Bu nefret Karmati ve Fatimi ayaklanmalarınıda beraberinde getirmiştir. HALLACI MANSUR Sufilerin bir çok ülkelere dağılarak kendi İslam anlayışlarını tanıtmak için tekkeler kurarak genişledikleri bir dönemde Beyza’nın Tür yöresinde oturan ve Hallaccılık yaparak geçimini sağlayan Hüseyin’in miladi 856 yılında Mansur isminde bir erkek çocuğu dünyaya geliyor.Mansur belli bir yaşdan sonra o da Sufiliği seçiyor.Babasının mesleği olan hallaccılığı Mansur’da sürdürmeye başlıyor.Her gittiği yerde insanı hür ve kudretli kılan ENEL’HAK,şiarını yayıyor.Hallacı Mansur ENEL’HAK diyerek Kuran’ın Batini anlamı içinde Allahın özünün tanınabileceğini Hakkın insanlarda tecelli ettiğini iddia etmektedir.Örneğin manasi hale keşfedilemiyen Elif,Lâm, Mim, gibi Kuranı Kerim’deki bazı semboller Bâtini öze inişin göstergeleridir. Bunu haber alan Abbasi halifesi Mutedit Hallacı Mansur’un zındık olduğunu ve yakalanarak gerekli cezanın verilmesini bir fermanla bütün kadılara bildiriyor.Sonuçda Hallacı Mansur’u yakalıyarak Kadının huzuruna çıkardılar.Halkın benimsemiş olduğu,yaratan yaratılan,buyuran buyrulan,ikilemi imajını kıran,şartlandırılıp şekillendirilen tapuları yıkan Hallacı Mansur dinsel olduğu kadar siyasi açıdanda tehlike teşkil etmekteydi.Hükmetmeyen insanla sevgi birliği içinde beraber olan Allah anlayışı Abbasilerin işine gelmezdi.Neticede Abbasi Kadıları tarafından idam kararı verilerek büyük işkencelerle idam edildi.(Miladi 922) KARMATİLER İlk Ehlibeyt inancına sahip olan Hamat Karmat tarafından İran Körfezinin güneyindeki Lasha’da Alevi inancının ve ibadetinin serbestce konuşulduğu yapıldığı miladi 874 yılında bir devlet kuruldu. Yaklaşık 150 yıl varlığını sürdüren bu devlet tamamıyla laikti.Karmatiler adı verilen 7 kişilik bir meclis tarafından yönetilen bu devletin amacı ,filozof Farabi’nin deyimi ile ‘’gerçek akıl devletini,kardeşliğe ve eşit paylaşıma dayanan bir cumhuriyeti kurmaktı’’ Karmetilerin ilk isyanı Vasıt civarında(Küffe) Hamdan ile başladı.Sevad köylüleri arasında geniş bir şekilde yayıldı.Karmatiler bu hareketi yaklaşık on sene sürdürdüler.Bu arada Büveyd Sultanı Samsamüddev’le tarafından Küffe’yi istila etmek isteyen Karmatilerle giriştiği savaşda Karmatiler büyük kayıplar verdiler.(Miladi 890) İkinci Karmati hareketi Bahreyn’de oretaya çıktı.(Miladi 899 ) Ebu Said el-Cenabı liderliğinde başlayan hareket Aleviliğe bağlı olan kitleler tarafından desdeklenerek bir hayli güç kazandı.Ebu Said zamanında Karmatilerin hakimiyeti altına giren Ahsâ ise Müstakil bir devlet haline geldi.(Büyük İslam Tarihi III,287) Karmati faliyetlerinin en büyük merkezi durumuna gelen Bahreyn’de güçlü ve ikdisadi bakımından başarılı ve dayanıklı bir devlet kuran Karmatiler,Fatimiler’dende büyük maddi ve manevi yardım alarak Bağdat’da ikâmet eden Abbasi Halifelerine korkulu günler yaşattılar. Bahreyn’de Karmati Devletinin başında bir hükümdar bulunuyor ve halk altı kişilik bir meclis tarafından yönetiliyordu.Bunlar oruç tutmuyor ve namaz kılmıyorlardı.Bir kişi fakirleştiği veya borçlandığı zaman toplum fertleri tarafından yapılan yardımlar sayesinde eski haline gelebiliyordu.Bölgeye gelen bir zanaatkârın yerleşmesi için gerekli para derhal bulunuyor ve hatta fakirlerin evlerinin tamir masrafları devlet tarafından karşılanıyordu.Sözgelişi vergiler toplanıyor ve toplumun fertleri arasında ihtiyaçlarına göre bölünüyordu.(Boswarth,İslam Devletleri tarihi s.9) Karmatiler Miladi 929 yılında Mekke’yi işgal ettiler ve Ehli Sünnet vel camaat yorumu ile İslamiyeti algılayanların kutsal saydığı kara taş’’Hacer”ül Esved’i’’alarak Lasha’ya götürdüler. Çunkü Hz.Muhammed, Müşrikler zamanında yapılan bütün Putları kendi eliyle yıkarak yok etmiştir,sadece Allaha secde edileceğini Allahdan başka hiç bir şeye tapılmıyacağını,Allah’ında Dünya’da en kutsal varlığınin insan olduğunu Kuran’ı Kerim’de kendi varlığının ademde tecelli ettiğini açıkca belirtmiştir.Karmatiler bu taşa tapmanın puta tapmakla eş anlamda bir davranış olduğunu,bunun dışında buraya hacca gelenleri engellemeye çalışmışlardır.Çunkü burayı Müşriklerin yaptığını ve onların tapınakları olduğunu iddia ediyorlardı.Emeviler döneminde başlayarak İslamın şartlarından biriymiş gibi gösterilen hac ibadetinide ortadan kaldırmış oluyorlardı.Sonuçda Karmatiler Hacer’ül Esved taşını uzun bir sure sonra Bağdat Halifesinin çok ricası üzerine tekrar götürüp Mekke’de yerine koydular. Karmatiler öğretisi 7 dereceli tekâmül zincirini içermektedir.Örgüte üye olmak iteyen aday,bir yıl boyunca incelemeye alınmakta,uygun görülmesi halinde özel bir törenle,kabulü yapılmaktadır.Örgüte kabul edilenlere sonsuz itaat ve ketumiyet yemini ettirilirdi. Birinci derecenin adı ‘’Müminler’’derecesiydi.Bu derecede İslamiyet ve Kuran öğretilirdi.Karmatiler için semavi bir dini tam manasıyla bilmeyen kişi ,bu dinin ötesindeki öğretileri anlayamazdı.Müminler dercesinden ikinci dereceye en erken iki yılda geçebilirdi. ‘’Dai’’kelimesi Arapca’da ‘’Çağıran’’ anlamına gelmektedir.Üçüncü derece ‘’Dai’ler derecesiydi.Sır saklama ve ketumiyetin öğretilerek,müritlere Muhammed ve ondan önceki yedi peygamberin yaşam ve görüşlerinin yanı sıra,tarikatın sırları da öğretilmeye başlanırdı.Marifet kapusu denilen bu dereceye haiz Dai’ler tarikata girmek isteyenler hakkında araçtırma yapar,haklarında karar verirlerdi.Dai’lerin bir başka görevide Aleviliği bilmeyenleri bilğilendirmekti.Dai’ler kendilerden önceki iki dereceli müritlerden sorumluydular ve tam bir gizlilik içinde çalışırlardı.Mecalis el Hikme adı verilen toplantılarda tarikatla ilgili kararlar alınırdı.Mezhebe yeni giren müritler,bağlılık yemini ettikten sonra hiyerarşik örgütlenmede sır saklamak esastı.Mezheb öğretisi kitleleri değil tek tek bireyleri hedef alırdı.Bu nedenle adaylar Dai’ler tarafından özenle seçilirdi.Ancak gerekli eğitimi almış,ahlak düzeyi yüksek kişiler mezhebe kabul edilirdi.Bir Dai’nin entellektuel düzeyi yüksek,dinler ve mezhebler konusunda bilgileri tam olmalıydı.Görev aldığı bölgenin dillerine hakim olmalı.Aleviliğin örf ,adet,töre,Kutsal değerlerini ve geleneklerini çok iyi bilmeliydiki,Aleviliği yeternce temsil edebilsin.Hz.Muhammed’inde buyurduğu gibi ilim Çin’deise al getir ilkeleri doğrultusundan hareketle,eğitime büyük önem vererek müritlerin karanlıkda kalan beyinlerini aydınlığa yöneltmişlerdir. Dai’lerin tamamı dönemin en üstün nitelikli en üstün filozofları olmuşlar,ve önemli felsefi eserler yaratmışlardır.Alevilikde aşamalı bir eğitim sistemi uygulanmış ve zahiri bilimlerden Batini bilimlere dereceli bir silsile izlenmiştir.Batini bilimlerin öğretildiği zamanın en önemli eğitim müessesesi,Kahire’deki El Ehzer üniversitesi olmuştur. Dördüncü derece’’ Dai’yi Ekber’’yani büyük Dai derecesiydi.Dai’yi Ekber olan müritlere ‘’Baba’da’’ denilirdi .Onlar tarikata geçmeye hak kazanmışlardı.Daha sonraki yüzyıllarda Anadoludaki Alevilerde ‘’Baba’’ ünvanı bu eski geleneğe dayanmaktadır.Dai Ekber’ler tüm Dai’lerin başı durumundayıdı.Mecalis el Hikme’lere başkanlık ederlerdi. Beşinci derece ‘’Marifet Kapusu’’Aleviliğin gerçek sırlarının verilmeye başladığı dereceydi. Altıncı derece,Hüccet adı verilen ‘’Hakikat Kapusu’’ Alevilerin ulaşabileceği son dereceydi.