Hamdullah Çelebinin Savunması.

Konu, 'Alevilikle İlgili Haber, Yorum ve Duyurular' kısmında zraw tarafından paylaşıldı.

  1. zraw

    zraw Aktif Üye

    HACI BEKTAŞ DERGAHI POSTNİŞİNİ HAMDULLAH ÇELEBİ´NİN 1826´DA KIRŞEHİR ŞERİAT MAHKEMESİN´DE YARGILANMASI
    Şeyh Hamdullah Çelebi: Adım Mehmet Hamdullah; annemin adı Rahime, babamın adı Seyit Şeyh Feyzullah Efendi, tevellüdüm 1183´dür. Pir-i Horasan Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli sulbü ve soyumdur. Onun şerefli vakfı mütevellisi meşihatıyım. Evladiyelik, velilik ve vakıf mütevelliliği reisliği ecri almaktayım. Halife padişah üçüncü Selim Han´dan Aliy-ül Âlâ Efendilik payesini belgeyi sultaniye almıştım.
    Kadı:

    Şeyh Efendi anladık anlamasına, amma öyle kebir-i mühimme bir mevkiin Reisi iken niçün adamlarının Şeriat-ı Muhammedi´ye aykırı ve inkârcı küfür ve kâfirlik durumlarına mani olmadın? Ayrıca beldeyi fesada verdin, Müslüman Askeri Sekban-ı Cedid´i hazmedemedin.
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, adamlarım dediğiniz Oğuz Türkmenlerimizdir, çoklukla köylerde yaşamaktadırlar. Konargöçer olanları da vardır. Onların Şeri´at-ı Muhammedi´ye inkârları ve aykırı halleri yoktur. Sen zan ve şüphe ile söylüyorsun mahkemeye Kadı Efendi. Bu zan da senin içinde küfrü günahdır.
    İkaz: Mahkememize hürmet ve kıyam ederek cevap ver.
    Soru: Neden Bektaşilerin, yeniçerilerin devletli İslam Halifemize kazan kaldırışına mani olmadınız? Sen neden bunları duyduğun halde Bektaşileri iyiliğe telkin teselli etmedin? Bir de üstüne kasabaya fesadı soktun, küfre girdin? Sen küfür ehli oldun. Bunları nasıl inkâr edeceksin? Anlat bakıyım.
    Cevap: Kadı Efendi Hazretleri, sen şunu bilesin, bana inanasın, ben din adamıyım. Hiçbir lahza bile kötülüğe, küfre, fesada pişiva olmam. Kebir-i İslam, Pir-i Horasan Vakfı Mürşidiyim. Bana küfür yüklemenizi, beldeye fesat soktu demenizi ben kabul etmem; Allah ve Peygamberi de kabul etmez. Bugün dünya var, yarın âhiret var, bunu bilesin.
    Soru: Padişahımız, devleti İslam, Halifeyi Müslüman Hazretlerine kötü zanda bulunan bir kişi küfrü delalettedir, küffardır. Katledilmesi dinimizin kutsal emridir.
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, padişahlarımıza tarih boyunca bağlılığımızı bildirmişiz. Kan dökmeyen, zalim, gaddar olmayan Halifelerimizin eteğini öpmüşüz. Onların Kadılarına, Mahkemeyi Şeriatlarına hürmetimizi bildirmişiz. Suçsuz yere ahalisini katleden kanını döken kim olursa olsun, reddi mahbup ve matluptan yaddır.
    Soru: Şeyh Efendi ne demek istiyorsun? Ağzından baklaları çıkar. Ehli Sünnetiz Elhamdülillah. [Elyazmasından iki satır okunamadı]
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, sizler Sünni ve surette Müslümansınız. Bizler ise sirette, içten, soydan, sulbden, özden muameleten Müslüman´ız. Ehl-i Beyt bendelerine yapılan kanlı katliamlarla, zülüm ve kötülüklerle İslam ve Müslüman olmaya hak ahlakına hiçbir devirde suret Müslümanlığı yakışmamıştır.
    Bu Ali Resul´e, Ehl-i Beyt´e işlenen cinayetten sonra kendilerine Müslümanlık adının yakışmadığını görerek bizzat kendileri Sünni adını koymuşlardır.
    İslam ve Müslüman demek olur ki, Ali Resulün mübarek ruhuna eziyet olacağından bu kadar tarafıynan kanını dökemez.
    Soru: Şeyh Efendi, senin dediğin Ümmeyeoğluları hükümetini geçelim. Dört hak mezhep üzere Abbasoğluları gibi ve dört hak mezhep üzere Selçuklular gibi ve Halife-i Raşiddin nasıl Şeria-ı Muhammediye´yi adaletle İslam´a yakışır adaletle götürmüşlerse bu devleti İslam, Halifeyi Müslüman içinde bulunduğumuz dini Şeriayı da dinin emirleri üzere götürmekteyiz. Şüphe eden kâfiridir. İtirazın var mı? Cevap ver.
    Cevap: Kadı Efendi Hazretleri, Birincisi, dört hak mezheb de hak olmaz. Hak birdir, iki de denmez, dört de denilmez. Semavi dinlere mez*heb diyecekseniz Hz. Musa´nın Tevrat´ında ah*kâ*mı vardır. Hz. Davud´un Zabur´unda ise ahkâm Tevrat´a bağlıdır Ayrıca mezhebi yoktur. Hz. İsa da İncil´in ahkâmı vardır. Kuran-ı Kerim´in de İslam ahkâmı vardır. Dört semavi kitapta üç mezhep vardır.
    Allah´ın vahyettiği ecdadım Hz. Muham*med´in bizlere tebliğ ettiği İslam´ın bir tek mez*hebi vardır. O da İslam ve Müslüman ahkâmıdır.
    Hz. Peygamberin Ali´nin evladına işlenen cinayetlerle kanını döken katilleri asla Müslüman kabul edemeyiz. Suçsuz yere kan dökenler İslam olamazlar.
    Senin dört mezhep dediğin kişiler ne Peygamberin yüzünü görmüştür, ne meclisinde bulunmuştur, ne soyu sulbünden gelmiştir. Dinimizde bir mezhep vardır oda İslamdır.
    Mensubu olduğum Gürüh-u Naci toplumu olan bizler İslam umdelerini yerine kusursuz olarak getiriyoruz.
    Hz. Peygamberin Ali´nin evladının, Ehl-i Beyti´nin kanını döküp katil olan kişiler kendi*lerine İslam adını, Müslüman adını bile yakış*tı*ramamışlar da biz Sünni´yiz demişlerdir. Efendim bu da gerçektir.
    Suçsuz yere ahalinin kanını dökmek İsla*mi*yet´le ilişkisini kesmek demektir. Benim savun*mam budur. Kabul etmek, etmemek siz efendime aittir.
    Kadı: Kes, kes Şeyh Efendi, bu kadar mantıksız, kaynaksız kitaba mezhebe uymayan kelimeleri söyledin ki kendi dilin ile idam ipini boynuna takmak mı istiyorsun?
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, benim idamdan korkum yoktur. Doğru Müslümanlık yolundayım, doğruyu söylüyorum.
    Kadı: Şeyh Efendi, dört halifenin izinden giden Emeviler olsun, Abbasiler olsun, Selçuklu Sultanları olsun Osmanlı Sultanları olsun Sünnetten senetten ayrılmamışlardır. Bunlara dil uzatmak küllühüm kâfirliktir. Bunların izinden gitmeyen zındıktır. Bunların doğru yolda olduklarını kabul edip dille beyan etmen gerekir.
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, kan döken zalim kimler olsa asla Müslüman diyemem. İslam kanını hükümdar tahtı için döken bu saydığın devletlerin hükmettiği topraklarda, Gürüh-ü Naci olan biz Müslüman Oğuzların kanları hiç kurumamıştır. Kan döken zalim için bana Müslüman dedirmek mi istiyorsun? Bizden hiç kimse bunlara Müslüman diyemez! Sünni diye biliriz.
    Kadı Efendi çok kızmıştır. Hızlı hızlı demir topuzunu önündeki tunç kafese vurarak,
    Kes be seni bi-edeb Şeyh! Şu anda idamının kokusunu almıyor musun? Mahkeme-i Şeria-ı Muhammediyye önünde sebn-i lisandan (sözle hakareten) dolayı ayrıca dayak cezası veririm. Bu konuşmaları daha mahkememiz önüne getirme ağzına da alma. Sonra aklına haa…

    Kadı: Anlat Şeyh Efendi. İdamın kokusunu alıyorsun, değil mi? Benzin de çok bozuk. Şeriatın kestiği yer acımaz.
    Kah kah gülüşürler.
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, güruh-u eşkiya olan çavuşlarınız bana geceleri çok zalim, gaddar davranıyorlar.
    Kadı: İslam Halifesinin Müslüman Asâkir-i Mansure-i Muhammediye askerlerine güruh-u eşkıya diyemezsin. Yeniçeriler eşkıya gurubu idiler. Cezalarını buldular.
    Şeyh: Kadı Efendi Hazretleri, sen Sünni güruhuna İslam dememizi mi istiyorsun? Bizlere hiddet şiddetle kabul ettiremezsin. Asla Müslüman diyemem.
    Kadı: Şeyh Efendi, aklını başına toparla, düşün. Elhamdülillah Müslümanız; askerimiz de Müslüman, Mahkeme-i Şeria´mız da Müslüman, Devleti Halifemiz Padişahlığı ülkesi de Müslümandır. Mecbur kabul edeceksin. Ben sana kabul ettirmesini biliyorum.
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, asla acıma hissi olmayan zalim, gaddar, bu kadar merhametsiz kişileri kabul edemem. Hiçbir gerçek eren, eşkıya güruhuna İslam veya Müslüman dememiştir.
    İstanbul´da Belgrat Ormanlarında, Istranca Ormanlarında diri diri yakılan on binlerce oğuz Türkmenlerimiz olan Müslümanları yakan şaki nasıl olur da Müslüman adını alır?
    Kadı: (Tokmağını tunç zile vurarak bağırdı) Vay dinsiz vay! Sen buraya hesap sormaya gelmedin. İdam olmaya geldin. Gereksiz sözleri söyleme. Adabını takın! Sus!
    Konya Kadısı Aksaraylı Abdul Kayyum Efendi (Kibar bir eda ile kadıya rica etti): Şeyhe müsade et, konuşsun; konusunu bitirsin.
    Kadı: Şeyh efendi, Şeyh efendi, konuş, konuş dinlenilmesine karar alındı. Devam et.
    Hamdullah Efendi: Kerbelâ´da Hz. Hüseyin şe*hit*liğinde, “Kan döken bu şaki güruhu asla İslam olamaz.” buyurmuştur. Ve “Bu şaki güru*huna mahşerde dedem şefaat etmeyecek.” demiştir.
    Hz. Peygamberin sevgili kız torunu Zeynep kanlı zalim olanlar için “Eşkıya güruhunu asla İslam, Müslüman adıyla anmayınız” diye bize vasiyeti vardır. Kan dökerek, hiddet, şiddet ile bizlere zor ile Müslümanlığınızı söylettiremezsiniz.
    O tarihten sonra gelen erenlerden, evliyalardan, imam veya meşayihten kimse Kerbelâ katillerine ve benzeri olayları meydana getirerek kan dökenlere asla İslam ve Müslüman denilmeyeceğine yeminle bildirmişlerdir.
    Kadı: Haddi aşıyorsun Şeyh Efendi. Kadirini kendin ayağımın altına atıyorsun. Sen, biz Sünnet vel cemaat ehline olmayan, bulunmayan kusurunu söylemek için Mahkeme-i Şeria´ya dikilmedin. Devleti İslam Halifeyi Müslüman Efendimize asi gelmiş suçlu kâfir yeniçerilerin taraflısı, suçlarının ortağı olarak dikiliyorsun. Senin Müslümanlığımızı kabul etmen etmemen sünnet ehli oluşumuzun şerefine leke olamaz. Bunu bilesin.
    Ertesi gün
    Müftü Hacı İlmullah Halim Efendi Soruyor: Şeyh Efendi, mensuplarınız namaz kılmıyorlar. Bu zındık, dinsiz topluluğu neden Ehli Sünnet yoluna iltihak etmelerini emredip, namaza müdavim olmuyorlar? Siz bu zındıkların cezasının verilmesinde izlediğiniz yolu anlatınız.
    Cevap: Efendim Müftü Hazretleri, namaz kişinin kendine ait bir ibadettir. Topluluğu ilgilendirmez. Kişi isterse evinde kılar Allah´tan sevabını alır. İsterse kılmaz Allah´ta inkâr etmeyen, kazaya koyana cezasını vermez. Bize de ceza vermek düşmez. Kişi ne kadar Allah´a yaklaşırsa yaklaşır, uzaklaşırsa uzaklaşır. Allah´la kulunun arasına giremeyiz. Bizim der*gâhımızda böyle bir ceza uygulanması yoktur.
    Müftü: Vay dinsiz vay! Namaz nasıl ferdi ibadet olabilir? Cemaatle kılmak mecburiyeti vardır. Düzgün sırayla namaza durulacaktır. Hem de o kadar sık omuzlar bir birine dayanacaktır ki şeytan araya giremesin. Sen nasıl namazı kişi yalınız başına isterse evinde kılar istemezse kılamaz dersin? Eeeeyy…
    Cevap: Efendim Müftü Hazretleri, camide omuzların sıklıkla birbirine dayanması “Şeytan ileriye geçmesin diyedir” diyerek sizi kandırmalarına inanmayınız. O uygulama Şam Emevi camisinde haksız zalim olan Muaviye ve Yezit veya Emevi hükümdarlarından birisi mihrabda iken bir kişi ileriye geçerek suikast yaparak yaralamasın, öldürmesin diye uyduruk bir tedbirdir. Dinen alakası yoktur. Aynı Şeytan yalanı zamanımızda devam etmektedir.
    Müftü: Şeyh Efendi, neden namaz kılmıyorsunuz? Namaz kılarken Kuran okumuyorsunuz? Yaptırılan tahkikatta Türkçe dua ile iktifa ettiğiniz, Kuran okumadığınız anlaşılmıştır. Kuran´ı inkâr ettiğiniz anlaşılmıştır. Bu sorulara ne diyeceksiniz? Mensuplarınız ne söylüyor? Onu anlat mahkememize.
    Cevap: Efendim müftü Hazretleri, bizler salât-ı daimdeyiz. Daima Allah´la beraberiz. Salâtı inkar etmiyoruz. Cem cemaatimizin toplantısında Türkçe dua ettiğimiz doğrudur. Bazı Kuran da okuduğumuz vardır. Kuran´ın dua olan kısımları okuruz, mesela Fatiha gibi.
    Kuran´ın düşünüp, fikir etmek, ibret almak için geldiğine inanıyoruz. Allah´ın bizlere “Düşünün, ibret alın, tefekkür olun, aklınızın kullanın” ilahi hitabını. Allah´tan aldığımız bu emri gerisin geriye Allah´a göndererek, “Ey Rabbimiz düşün, ibret al, tefekkür kur, hisse al bilesin ki şöyle şöyle oluşlar olmuştur” diye Allah´a Kuran´da geçen olayları anlatmanın ibadet olamayacağına inanıyoruz. Dua olan kısımlarını da okuyoruz.
    Müftü: Şeyh Efendi, mahkemeye sapık fikrini anlatma. Kuran´ın hiçbir ayetini diğer bir ayetine tefrik, tercih edemezsiniz. Tümü Allah´ın emridir, sözüdür. Her rekâtta bir ayet okunur. Ayetin manası sizi ilgilendirmez. Manasını anlamadan okunan, uyulan daha sevaptır. Kâfirliğinizi ve küfrünüzü anlatıp durma.
    Cevap: Efendim Müftü Hazretleri, Kuran-ı Kerim´in her ayeti Allah sözüdür. İlahi emirdir. Siz Ehl-i Sünnetler bildiğiniz gibi devam ediyorsunuz.
    Biz Müslümanlar, hayâ ederiz ki Allah´ın divanına durunca, “Rabbimiz bilesin ki Âdem ile Şeytan´ın, İbrahim ile Nemrud´un, Yusuf´la Züleyha´nın, Musa ile Firavun´un aralarında şunlar, şunlar geçmiştir. Tarihi kıssalarda şöyle şöyle olmuştur” diye Allah´a tekrar hatırlatmak için Kuran okumuyoruz. Amma kendimiz öğrenmek için okuruz.
    Biz ayinlerimizde cemaatçe Türkçe olarak Allah´tan istediklerimizi terennüm ederiz ki Kuran´daki tarihi kıssaları tekrar Allah´a hatırlatmaya gerek kalmaz. Biz Allah´tan akşamımızı, sabahımızı, vakitlerimizi hayırlı getirmesini; göklerden hayırlı rahmetler yağdırmasını; yerden hayırlı bereketler vermesini; bekârlarımıza hayırlı evlendirmeler; hastalarımıza şifalar vermesini ve bütün ihtiyaçlarımız için Allah´tan yardım bekleriz.
    Müftü: Çok uzattın Şeyh Efendi. Duanızın kabul olmadığı da bellolmuştur. Allah zevalınızı ve belalarınızı tümünüzün birden vermiştir. Dini sapık kimseler olduğunuz meydana çıkmıştır. Ehli Sünnetten olmadığınız için dünyada münkariz, Ahrette Cehennemlik olmuşsunuz.
    Kadı: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi! Dinsiz Şeyh Efendi! Allah´a şekil vererek, kendinize benzettiğinizi anlat bakalım. Onu nasıl uydurdunuz?
    Cevap: Efendim Kadı hazretleri, Allah ayrı, yarattığı âlemler, Arz Semavat ayrı değil. Halik-i Âlem her yerde hazır, nazırdır. Bir yerdedir demek, başka yerde olmamasını söylemektir. Biz dergâhımızda mensuplarımıza Allah kulundan ayrı ve uzaktadır diyemeyiz. Allah kulun aynısıdır da diyemeyiz, gayrıdır da diyemeyiz. Her yer Allahın mülküdür. Her şey Allah´ın tasarrufundadır. Yeryüzünün her yeri Allah´ın malı mülküdür. Kendisi de başında hâzır, nazırdır. Yalnız bir yere, Camiye, Mescide, dergâha Allah´ın evidir, Allah´a yalnız orada ibadet edilir diyemeyiz. Hiçbir yarattığını Allah benzetemeyiz. İşte Allah´tır diyemeyiz. Ama hiçbir yarattığını da Allah´tan ayrıdır diyemeyiz.


    Kadı: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi, yuh sana be! Dergâhınızda Acem düzmesi söyleyen şairlerinizin En-el Hak dediklerini niye saklıyorsun? İtiraf etsen de saklasan da biliyoruz küllühüm kâfirsiniz. Mahkeme-i Şeria´nın sonunun hayatının da sonu olduğunu bilmiyor musun? Doğruyu söyle, haydı bakalım…
    Cevap: Efendim Kadı hazretleri, ölüm hayatın sonu değil. Yaşayış oradan sonra başlayacaktır. Babam Feyzullah Efendi ve Dedem Şiri Bektaş Efendi yüzlerce nefes, düvazimam söylemiştir. Bu fakır Çelebi Hamdullah da yüzlercesini söylemiştir dergâhlarımızda, toplantılarda söylenmektedir. Kişi Hakk´a ulaşmak için yetiştirilir.
    Talkınlarımızla Hakk´a ulaşmak olur, ama kul Hak olamaz. Yaratılan kalkıp da bir arz, bir semavat, ayrı bir âlem yaratmaya kalkışamaz. Böyle bir iddiada eden hiç olmamıştır. Olsa bile deli diye oradan uzaklaştırırız.
    Kadı: Şeyh Efendi, vaktiyle şu konuşmanız duyulmuştur: “Bu Şeriat hükümleri zamanımıza göre değişmesi gerekir.” Bu lafınız küllühüm kâfirliktir. Kâfirin katli vaciptir.

    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, demedim, amma desem de küfür olamaz, çünkü mecelle, dinimizin temeli olan Kuran-ı Kerim´den alınmış kabul edersiniz. Bu kadar geniş kanun maddeleri vardır. Bu maddeler tam Kuran ayetlerinden alındığı halde belki de yetmiş defa değişmiştir. Bunu siz de bilirsiniz. Bütün fıkıh âlimleri de bilir ki şu anda maddelerin ihtiva ettiği kanunu konular Kuran-ı Kerim´in hiçbir ayeti ile tıpa tıp uyuşamaz. Çekişir durur.
    Sizin dinimiz dediğiniz konular, mahkemede ve şeriatı şerifin içinden ayıklanmış sıyrılmış çıkmıştır. Şimdi siz Müslüman adına, dinimiz adına dediğiniz doksan dokuz konu sayılsa bir tanesi dinimiz adına hayatımızla alakası yoktur.
    Bu küfür olmuyor da “Bizzat Allahın Resulü içinde de olsa zamanımıza göre ayetlerin hükmünü değiştirdi” sözümüz mü küfür oluyor?
    Zaten Kuran demiyor mu ki anlayasınız diye Arap olduğunuz için Arap lisanı üzere bu Kuran´ı size indirdik. Akıl edin, akıllı olun, akıl sahiplerine Kuran´da iyiliği, kolaylığı indirdik demiyor mu? Oğuzlarımızın bunu anlaması için Arap mı olmasını istiyorsunuz?
    İnkâr etmemek şarttır. Bu şarta göre namaz kılmayan inkâr etmediği müddetçe kâfir olmaz, katli de vacip değildir. Amma siz savmü salât etmiyor diye Oğuzlarımızdan çoğunu idam ettiniz.
    Müftü: Sus, sus günahkar oluyorsun
    Kadı: Tabii ki katli vaciptir.
    Cevap: Kadı Efendi Hazretleri, eğer katli vacip olsaydı salâtın kazası olmaması gerekirdi, çünkü salâtın kazası vardır.
    Kadı: Hacca gitmek ömründe hali vakti yerinde olana farz, gitmeyen kâfirdir. Katli vaciptir. Salât ve Savm (namaz ve oruç) da terk edenin katli tabii vaciptir. Kadı bağırarak kâtibine “Hacı Mevlana İsmail Efendi, Şeyhin konuşmasını yasaklıyorum. Ne derse asla yazma” dedi.
    Ertesi günü

    Kadı: Şeyh Efendi, sen ve mensuplarınız, Ebubekir´in Ömer´in Osman´ın sırası ile sevilmesi gerekirken ilk üç Halifeleri sevmeyip atla***** Hz. Ali´yi sevmenin günah olduğunu bilmiyor musunuz?
    Ehli Sünnet vel Cemaatin kabul ettiği ayetle, hadisle beyan edilen yoldan niçün sapmaktasınız?
    Dinimize göre Ebu Bekir´i Ömeri´i Osman´ı sevmemek küfür ve kâfirliktir. Kâfirin katlı vaciptir. Eey?
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Hz. Peygamberimiz buyuruyorlar ki benim ashabım gökteki yıldızlara benzerler. Hangisine uyarsanız yönünüze ve yolunuza rehberlik yaparlar. “Geceleri çölde kalan kişiye yıldızlar yönüne gideceği yoluna rehberlik ederler.” Hadisi gereğince fakir ve mensuplarımız olan Oğuzlarımız Hz. Ali´ye öncelikle uyuyoruz, seviyoruz. Biz Müslümanların Hz. Ali´yi bütün ashabın üstünde sevmemiz Allah´ın emriyledir. Hz. Muhammed´in gerçek hadislerine dayanmaktadır.
    Ashab olsun, ümmetten olsun, kan döken katilleri biz Müslümanlar sevmeyiz, çünki Allah Kuran-ı Kerim´inde “Lanetullahı alel kavmin kâfirin” buyuruyor. “Lanetullahı alel kavmin zalimin” buyuruyor.
    Hz Ali´nin ve Ehl-i Beytinin masumluğuna inanıyoruz. Hz. Peygam*berden sonra en çok sevdiğimiz kişiler olmaktadırlar.
    Müftü: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi, iyi anla! Ashabı bölüp bir kısmını, Ebu Bekir´i, Ömer´i, Osman´ı sevmeyişinden senin katlin vaciptir. Bunu bilesin ya Şeyh Efendi!
    Kadı: Şeyh, sen beldeyi fesada verdiğin zaman Sekban-ı Cedid´e selb-i lisanda bulunmuşsun. Bu hususta aleyhinde şahitlerini dinlemişiz.
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Sekbanı Cedid[1] adını duyduğum gün idi. “Sekban-ı Cedid´in yeni av köpeği bakıcısı kimseye söylendiğini duymuştum” dediğim doğrudur. Farsçada sekban-ı cedid, av köpeği bakıcısı demektir. Lügate bakabilirsiniz.
    Müftü: Senin tasvip ettiğin katledilen dinsiz Yeniçerilerin içinde yer alan Sekbancıbaşıyla karıştırmışsın Şeyh Efendi. O yakıştırma seninkilerin adıdır… O da biline.
    Kadı: Şeyh Efendi doğru söyle, vakfınızın bulunduğu dergâhta mensuplarınızın toplantılarında kimlere lanet edersiniz? Muaviye ve Yezit´e lanet eder misiniz?
    Cevap: Kadı Efendim Hazretleri, suçsuz yere topluca ahalinin kanını dökenlere lanet ediyoruz. Hz. Peygamberimizin Ali´nin evladının Ehl-i Beytinin kanını döken Muaviye´ye, Yezit´e lanet ediyoruz. Yezit´in yaptığı o şenaati tensip eden, hafife alan, beğenenlere de lanet ediyoruz.
    Kadı: Şeyh Efendi, Allah tövbe edenin günahını af eder. Siz küfrü kebir günahı kebir üzeresiniz. Yezit ve Muaviye ölmeden tevbe etmiştir. Allah onları af etmiştir. Böyle bilesin, var mı diyeceğin?
    Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Allah, Hz. Hüseyin katlinden Yezid´i, Muavye´yi af ederse onlara lanet ettiğimizden dolayı bizleri de kolayca af eder. Sen bizleri boşa küfür ve günahkârlıkla suçluyorsun. Bu da biline.
     

Sayfayı Paylaş