Emeklilere şok haber! Emekli olduktan sonra işyeri açarak Bağ-Kur kapsamında çalışanları şok edecek karar! Tarım SSK kapsamında emekli olan 243 kişi, emekli maaşlarının kesilmesinin şokunu yaşıyor. Emekli olduktan sonra işyeri açarak Bağ-Kur kapsamında çalışan bu kişilerin ocak ayında maaşları kesildi. Zaman gazetesinin haberine göre, buna SSK ve Bağ-Kur bilgisayar kayıtlarının karşılaştırılması yol açtı. Yapılan incelemede Bağ-Kur kapsamında çalışan bu kişilerin Tarım SSK kapsamında emekli oldukları görülünce kendilerine, ocak ayından itibaren emekli maaşlarının kesildiği bildirildi. Bu kişiler kayıt dışı çalışıyor olsalardı ya da işyerlerini bir başkasının üzerine açsalardı maaşları kesilmeyecekti. Normal SSK'lılara tanınan emekli olduktan sonra işyeri açarak çalışabilme hakkı, 2925 sayılı Tarım SSK Kanunu'nda söz konusu değil. Yasanın 23. maddesine ve Tarım SSK Kanunu'na göre emekli olduktan sonra bir işyerinde çalışan ya da işyeri açarak Bağ-Kur kapsamında sigortalı olanların emekli maaşlarının kesilmesi gerekiyor. Diğer SSK'lılar ise sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışabiliyor. Ancak Tarım SSK emeklileri bu durumu bilmiyor. Kurum da şimdiye kadar bu yönde denetim yapmadığı için yüzlerce emekli, yıllardan beri ikinci bir işte sigortalı olarak çalışıyordu. SGK'nın tek çatı sistemine geçmesinin ardından Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK'nın bilgisayar sistemindeki bilgiler karşılaştırıldı. Bu karşılaştırma tarım emeklilerini mağdur etti. Bağ-Kur kapsamında çalışan 243 kişinin Tarım SSK kapsamında emekli olduğu görüldü. Mevzuatı bilmedikleri için işyeri açarak çalışan bu kişiler, şimdi maaşlarının kesilmesinin şokunu yaşıyor. Türkiye, 1 Ekim'de yürürlüğe giren reforma kadar 5 ayrı sosyal güvelik mevzuatına sahipti. SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, Tarım Bağ-Kur ve Tarım SSK'dan oluşan 5 ayrı mevzuat, uygulamada da çeşitli sorunlara yol açıyor. Sosyal Güvenlik Reformu ile birlikte mevzuatın teke inmesi konusunda önemli bir adım atıldı. Ancak mevzuatın tekleştirilmesi çalışmaları, çeşitli mağduriyetleri de beraberinde getiriyor. Bunun son örneği Tarım SSK emeklilerinde yaşandı. İşyerleri Bağ-Kur'a kayıtlı olduğu için maaşlarından oldular. Şimdi yeniden maaşlarına kavuşabilmenin mücadelesini verecekler. Bu emeklilerin maaşlarını yeniden alabilmeleri için çalıştırdıkları işyerlerini kapatmaları ya da bir başkasına devrederek emekli maaş talebiyle kuruma başvurmaları gerekiyor. Yapılacak incelemenin ardından ödedikleri yeni primler de göz önüne alınarak maaşları bağlanabilecek. Yeni işe girenler aynı sorunu yaşayacak Öte yandan Sosyal Güvenlik Reformu ile birlikte 30 Nisan 2008'den sonra işe girenler, emekli olmaları halinde, tıpkı Tarım SSK'da olduğu gibi maşaları kesilmeden ikinci bir işte çalışamayacaklar. Eğer çalışırlarsa emekli maaşları kesilecek. Ancak bu kişiler kayıt dışı çalışırlarsa herhangi bir yaptırımla karşılaşmayacaklar. Bu nedenle reformun getirdiği bu düzenleme, kayıt dışını artıracağı eleştirilerine yol açıyor. Bakanlık müfettiş transfer edecek Kısa çalışma ödeneği için başvuran firmaların taleplerine yetişemeyen Çalışma Bakanlığı, diğer bakanlıklardan müfettiş transfer edecek. Ekonomik krizle birlikte işverenin ve işçinin umudu olan ödenek için 700 civarında firma, yaklaşık 80 bin işçi için kısa çalışma ödeneği talebiyle Türkiye İş Kurumu'na başvurdu. Kısa çalışma ödeneği ile ilgili yasa, firmaların başvurularını İşkur'a yapmalarını öngörüyor. İş Kurumu da bu bildirimleri aynı gün Çalışma Bakanlığı'na iletiyor. Bu başvuruların Çalışma Bakanlığı müfettişleri tarafından incelenerek kısa çalışmayı hak edip etmediklerinin 15 gün içinde tespit edilmesi gerekiyor. Fakat Çalışma Bakanlığı, 250 müfettişle firmaların taleplerine yetişemiyor. Yeni müfettiş alınması ve eğitilmesi ise en az bir yıllık bir süreç gerektiriyor. Bu nedenle bakanlık ara formül geliştirerek hem bağlı kuruluşlardan hem de diğer bakanlıklardan müfettiş transfer edebilecek. Bunun için kısa çalışma ödeneğinin miktarını artıran torba yasaya bir madde eklendi. Tarım SSK'lılar birçok haktan mahrum Tarımda belli aralıklarla çalışan ırgat ve işçileri sosyal güvenlik kapsamına almak amacıyla 1983 yılında çıkarılan 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, diğer sigorta kollarının sahip olduğu birçok hakka sahip değil. Devlet, 200 bin civarındaki tarım sigortalıların doğum masraflarını karşılamıyor. Doğum veya doğumla ilgili rahatsızlıkla hastaneye giden tarım sigortalı, tedavi ücretini cebinden ödüyor. Tarım sigortalılara en fazla 18 ay boyunca tedavi hizmeti veriliyor. Hasta bu süre içerisinde iyileşmezse sonraki dönem için tedavi ücreti kendisinden tahsil ediliyor. Ayrıca bu kişilerin kız çocukları, 18 yaşından sonra babalarının sigortalarından yararlanamıyor. Emekli olduktan sonra çalışmaları halindeyse maaşları kesiliyor. Öte yandan Sosyal Güvenlik Reformu, tarım sigortalılığı kaldırdı. Artık hiç kimse tarım sigortalı olamıyor. Daha önce tarım sigortaya kaydolanların sigortalılığı sürecek. Bu durumdaki 200 bin kişinin emekli olmasıyla birlikte Tarım SSK tamamen kalkacak. Haber: Habertürk
Kadıköy'deki mitingde olaylar çıktı Kadıköy'de düzenlenen mitingde, Ergenekon yüzünden iki grup birbirine girdi, sopalar havada uçuştu! Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ile Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) öncülüğünde 'Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz: İşsizliğe ve Yoksulluğa Karşı Birleşik Mücadele, Emek ve Demokrasi Mitingi' adıyla Kadıköy İskele Meydanı'nda düzenlenen mitingde olay! Türk-Metal ve Metal-İş üyeleri arasında kavga çıktı. Açılan bir pankart yüzünden birbirine giren iki grup arasında büyük arbede yaşandı! Gruplar polis bariyerlerini aşmaya çalıştı, sopalar havada uçuştu! MİTİNGDE OLAYLAR NİÇİN ÇIKTI? Bir grup Metal-İş Sendikası üyesi, Ergenekon Operasyonu kapsamında gözaltına alınan Mustafa Özbek hakkında slogan atınca, diğer gruplarla arasında arbede çıktı. Haber: Habertürk
Kamuda maaş farkı ortadan kalkıyor 'Eşit işe, eşit ücret ilkesi çerçevesinde düşük maaş alan devlet memurlarına ek ödeme yapılacak. Dün kamuya 70 bin memur alınacağı müjdesini veren Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu, ek ödeme düzenlemesiyle, ?eşit işe, eşit ücret? ilkesi çerçevesinde kamu personeli arasındaki ücret farklılığının ortadan kaldırılmasının amaçlandığını belirterek, ?Maaşlarda çok farklı ücret skalaları var. Bu farkı gidermek istiyoruz? dedi. Aynı pozisyonda ve kadroda olmasına rağmen kurumları farklı olduğu için farklı ücret alan personel bulunduğuna işaret eden Başesgioğlu, bu durumu gidermeye yönelik geçen yıl Temmuz ayında önemli bir adım atarak, yaklaşık 1.5 milyon civarında ek ödeme almayan, denge tazminatı adı altında çok cüzi bir miktar alan kamu personeline, ek ödeme imkanı getirdiklerini anımsattı. Başesgioğlu, 4 yılda kamu personeli içindeki ücret adaletsizliğini gidermeyi hedeflediklerini belirterek, ?Ama 2009 bütçe göstergeleri nelerdir, 2009'da olabilir mi, olursa ne kadar olur? Toplu görüşme aşamasında olacak ama nihayetinde 4 yıl içinde bu aradaki farkı gidereceğiz. Ek ödeme alan ile almayan personel arasında ücret farkı kalmayacak. Temmuz ayında yaptığımız düzenlemeyle zaten o farkı biraz daha kapattık. Şu anda yaklaşık 35-40 puan falan bir fark kaldı? diye konuştu.
daha bizi neler bekliyo bakalım bide bizim şu maaşlara taktılar yaa demiyolar nasıl geçiniyolar diye valla ben sonumuzu hayırlı görmüyom ama neyse.emeginesaglık coşkun tşkler haberler için
Densiz adam kendini böyle savundu Pir Sultan'a hakaretler yağdıran densiz adam Bakiler, kendini böyle savundu. İşte Türkiye gazetesindeki köşe yazısı... Ne zaman Alevilik üzerine bir yazı yazsam, ortalık toz-duman oluyor. Düşüncelerime katılan Alevi okurlar yanında, anlatılmaz bir öfkeyle sövüp-sayanlar da karşıma dikiliyor. Eline-diline-beline sahip olmayanlar, Alevi terbiyesini bilmeyenlerdir. Yazdıklarıma efendice itiraz edenleri saygıyla okuyorum. Mesela Mehmet Ali Kangal isimli bir okur, benim ?Bilmeden, araştırmadan, sormadan yorumlar yaptığımı? iddia ediyor. Bu münasebetle açıklamak mecburiyetindeyim: Benim on bin ciltlik bir kitaplığım var. Üzerinde dikkatle durduğum konulardan biri Atatürkçülüktür. Atatürk üzerine ancak seksen üç kitap okuyabildim. Çok önem verdiğim konulardan bir diğeri de Alevi-Sünni çekişmeleri. Kütüphanemde Alevilik üzerine yazılmış elli bir kitap bulunuyor. Mehmet Ali Kangal, her iki konuda da benden daha çok okumuş-araştırmış, kitaplığını zenginleştirmiş olabilir. Eyvallah! Yalnız bilmelidir ki, ben, fakülte tahsiline başladığım 1955 yılından beri, sürekli olarak bu konular üzerinde okuyor, araştırıyorum. Şimdi, bu yazım dolayısıyla, yine çok şiddetli hücumlara uğrayacağımı bildiğim halde yazıyorum: Ben Aleviliği kimlerden okuyup öğrendim? Önce, Hz. Ali efendimizi okudum. Sonra, Cafer-i Sâdık fıkhını, Muhammet Ebu Zehra?nın dört ciltlik Mezhepler Tarihinden öğrendim. Sonra, Ahmet Cevdet Paşa?nın 6 ciltlik Kısas-ı Enbiyasını, Abdülbaki Gölpınarlı?nın Tarih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şiilik, sonra Hacı Bektaş Veli?nin Makalat, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan?ın Alevi Bektaşi Kimliği, Prof. Dr. Ruhi Fığlalı?nın Türkiye?de Alevilik Bektaşilik, Abdülkadir Sezgin?in Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik, Prof. Kenan Erzurumlu?nun Hû... vs. vs. isimli kitaplarını dikkatle inceledim. Sonunda samimiyetle ve huzurla şu kanaate vardım: 1- Bütün Aleviler soy bakımından Türk, din bakımından Müslümandırlar. 2- Alevilik, İslâmın içinde, siyasî çekişmelerden doğmuştur. 3- Hz. Ali?yi ve Ehl-i Beyti, kayıtsız-şartsız sevmek Hz. Peygamber emridir. 4- Hz. Ali?siz Alevilik olmaz. Bir Alevi de bir Sünni gibi, elbette komünist olabilir ama Alevilikle hiçbir ilgisi kalmaz. Yani bir insan hem Alevi, hem de komünist olamaz. 5- Sünni camia içerisinde, Atatürk?e Allah diyen, Peygamber diyen, Kemalizmi, yeni bir din olarak gösteren kimseler çıktı. Mesela, eski Edirne milletvekili Şeref Aykut, Kemalizm?i yeni bir din olarak gösterdi. Şairlerimizden: Behçet Kemal Çağlar, Kemalettin Kamu, Edip Ayel, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, İlhami Bekir gibi kimseler... Atatürk?ü, hem Allah, hem Peygamber, olarak gösteren şiirler yazdılar. Nasıl bu Sünni şairlerin Atatürk?ü ilah-peygamber olarak göstermeleri, bütün Sünni camiayı suçlandırmazsa, bazı Alevi şairlerin de Hz. Ali?yi ilah gibi göstermeleri veya onu, Hz. Peygamberden önde tutmaları, bütün Alevi camiayı ilgilendirmez. Dolayısıyla bazı kişilerin inkârı yüzünden, bütün Sünni veya Alevi camiaya düşmanlık, gafletin, cehaletin, ihanetin en büyüğüdür. Türkiye?de, adam gibi yan yana yaşamak varken, düşmanlıklarla hareket etmek felaketimiz olacaktır. HABERCEM
'AKP tarihe gömülecek!' Saadet Partisi?nin yeni Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'tan çarpıcı açıklamalar... Vatan'dan Elif Urgu'nun röportajı... 'AKP iki başbakanlık bir cumhurbaşkanlığı döneminden sonra biter' Numan Kurtulmuş, ?12 Eylül olmasaydı ANAP, 28 Şubat olmasaydı AKP olmazdı. AKP ANAP gibi zamane partisidir. Zamane şartları değişince kendisine hayat veren kuruluş gerekçeleri de ortada kalmayacaktır? diyor. Saadet Partisi?nin yeni Genel Başkanı Numan Kurtulmuş... Milli Görüş?ün bayrağını Erbakan?dan alan isim. Başbakan Erdoğan?ın defalarca AKP?ye çağırdığı, ancak olumlu yanıt alamadığı isim... İktisat profesörü, 3 çocuk babası, sakin, hırslı görünmeyen, Tayyip Erdoğan?ın tam tersi kişilik özelliklerine sahip görüntüsü veren biri. Kurtulmuş ailesi 80 yıldır Fatih?te yaşıyor. Biz de görüşmeyi Fatih?te yapıyoruz. Sade bir çalışma ofisi var Numan Kurtulmuş?un. Yerel seçimler nedeniyle yoğun bir tempo içinde yakaladığımız Kurtulmuş?la buluşmaya giderken gördüğüm bir arkadaşım, ?Bakalım elini sıkacak mı?? diye sormuştu. Evet, Gamze?nin de benim de elimizi sıktı Kurtulmuş. Bunu neden mi yazıyorum? Refah Partisi döneminde Ankara?da gazetecilik yapıyordum, parti genel merkezindeki siyasetçilerin çoğu kadın muhabirlerin elini sıkmazdı. Şimdi bu isimlerin bir kısmı AKP?de politika yapıyor, bazılarının davranışlarının değiştiğini de biliyorum. Röportaja gitmeden önce soru hazırlarken Milli Görüş?le ilgili olarak aklıma ilk ne geldiğini kendime sordum. Erbakan?ın ?Kadayıfın altı kızaracak? sözü kulaklarımda çınladı, ardından ?siyonistler? ve ?adil düzen? aklıma düştü. Numan Kurtulmuş ne eski siyasetçilere benziyor, yani ne Erbakan ne Demirel gibi, ne de Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal gibi... Numan Kurtulmuş?un üslubunun Türkiye?ye iyi geleceğini düşündüm. Erbakan?ı ilk kez 9 yaşında gördüm 28 Şubat?tan hemen sonra politikaya atılmışsınız. Neydi sizi siyasete sokan temel itici güç? Üniversitede doçenttim, profesörlüğüme de az kalmıştı. Aktif olarak siyasetin içinde olma planım da yoktu. 28 Şubat sonrasındaki antidemokratik hava beni etkiledi. Partiden İstanbul İl Başkanlığı?yla ilgili teklif geldi. İstanbul İl Başkanlığı bizim geleneğimizde çok önemli bir görevdir. O dönem gelenekçilik, yenilikçilik tartışmaları başlamıştı. 28 Şubat?ın tüm spotları üzerimizdeydi. Belki de her zorluğun bir kolaylığı vardır, benim için öğretici bir dönemdi. O güne kadar siyasetin içinde değildim ama muhafazakâr camiada çok iyi bilinen biriydim. Erbakan?la nasıl tanışmıştınız? Sanırım, Bağımsızlar Hareketi?yle ilgili bir toplantıydı. 9 yaşlarındaydım. Çok etkileyiciydi, Sayın Erbakan herkesi ayağa kaldırdı, çok kalabalık değildi. ?Zafer inanlarındır ve zafer yakındır? demişti. Çocuk yaşımda hayret etmiştim ve etkilenmiştim. Çok başlangıçta bir aşamada, kalabalıklar etrafında yokken zafer düşünde olması beni etkilemişti. Siyasetin en önemli özelliği iddia ve irade sahibi olmaktır. Buna sahip olmayan bir siyaset yürümez. AKP gerilim siyaseti yapıyor Hepimizin çocukluğu Ecevit, Erbakan ve Demirel?le geçti. Üslupları çok farklıydı, ama üçü kavga da etseler sınırlar belliydi. Vatandaşa davranışları da farklıydı. ?Ananı da al git? gibi bir sözün onların ağzından çıktığını düşünemem bile... Üslup siyasette ne kadar önemli sizce? Farklı dünya görüşlerimiz olabilir, farklı paradigmalardan dünyaya bakıyor olabiliriz, sonuç itibarıyla mühim olan şey şu: Siyasetin 3 temel amacı var. İnsanları özgürleştirmek, insanlara adaletli yönetim sağlamak, refahtan herkesin pay almasını sağlamak. Kavga üslubuyla siyaset yapmanın ülkeye faydası olmaz. Ne yazık ki kendini merkezde hisseden partilerin yöneticileri zaman zaman bu çatışma ve kavga üslubunu kendileri için kolay yol kabul ediyor. Siyasetçiler muktedir olmalı. Bu seçimde de AKP genelde CHP ile Doğu?da da DTP ile kamplaşma ve gerilim siyaseti üzerine politika yapıyor. Türkiye?de merkez sorunu var AKP merkezde mi? 3 Kasım 2002?de millet 3 temel görev verdi AKP?ye: Ekonomik refahın millete yayılması, ikincisi statükonun millet lehine değiştirilmesi, üçüncüsü de özgürlük alanlarını genişletilmesiydi. Ama ne yazık ki geçmiş parlamento döneminde AKP, CHP ve anayasal kurumlarla çatışmalı görüntüsüyle bunu yapamadı. Geçen seçimlerde bu 3 göreve ilaveten sivil ve demokratik bir anayasanın yapılması görevini de verdi millet AKP?ye. Bu 4 ödev aslında Türkiye?nin merkezi nasıl olacak sorusunun cevabıdır. Mağdur, yoksul, işsiz, şehirlere gelmiş tutunmaya çalışan geniş kitle değişim dinamiklerini harekete geçirerek AKP?yi iktidara getirdi, ama ne yazık ki AKP bunları yapmak yerine ?Ben değiştim!? demekten bir türlü statükoyu değiştiremedi. Dolayısıyla Türkiye?de bir merkez sorunu vardır. Seçim anketleri AKP?yi yüksek gösteriyor. Oyu hâlâ çok yüksek. Nedeni ne? Çatışma ve gerilimden istifade ediyorlar. ?Alternatifimiz yok, aman oyları dağıtmayalım? baskısı oylarını yükseltiyor. Başbakan sizi AKP?ye çağırdı gitmediniz. Saadet Partisi alternatif olabilir mi? Son 8 yıldır uygulanan yanlış politikaların alternatifiyiz. Siyasette mühim olan alternatiflerin konuşulmasıdır. 3 aydır genel başkanım. 3 aylık süre içinde geniş kitlelerde ilgi olduğunu gördük. Değişim vaadiyle gelip statükocu oldular AKP sürekli ?Değiştim? diyor. Bunun nedeni ne? Bu arkadaşlarımız değişimi ideoloji olarak algıladı. Değişim stratejik unsurdur. Değiştim diyorlar ama toplumun değişim beklentilerini cevaplamadılar. Yalnızca eski söylediklerini söylemediklerini anlatırken ?Değiştik? deniliyor. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz! Değişim vaadiyle gelip tam anlamıyla statükocu oldular. Başbakan IMF?ye ?Ümüğümüzü sıkarsanız anlaşmayacağız? diyor, ama masada oturmaya devam ediyor. Muhtemelen de anlaşacak. Çocukken oynadığımız pilli arabalar gibiler, engel karşısında geriye giden arabalar gibi engel görünce geri adım atıyorlar. Peres?e fırça atmakla bir şey elde edilmez Başbakan?ın Davos?taki davranışını nasıl buldunuz? Tebrik ettim kendisini. Ama siyasette sonuç almak önemli. Şimon Peres?e fırça atmakla bir şey elde edilmez. İsrail?in en büyük gücü karşısına diplomatik güç oluşturmamasıdır. Başbakan?ın söylemiyle ?Diklenmeden dik durmaktır? Türkiye?nin yapması gereken. Türkiye?nin avantajları var. Türkiye AB yolunda, her iki tarafla konuşabilen bir ülke, BM Daimi Konseyi geçici üyesi, İslam Konferansı?nda etkili bir ülke... Bu kararı veren, bu zulmü yapanlar uluslararası savaş suçluları mahkemesine çıkarılmalıdır. 1000?e yakın kuruluş müracat etti. İçlerinde Hıristiyanların ve Yahudilerin birlikleri de var. Şimdi çok aktif bir tarafsızlığımız var Bunu mu yapmalı Türkiye? Davos?tan sonra 3 bakan ?Aman kimse endişelenmesin, eskiye göre İsrail?le ilişkilerimiz daha iyi olacak? demiş. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Biz herkesle iyi ilişki olsun istiyoruz ama insanların gözü önünde bir katliam yapıldı. Aktif tarafsızlık gibi bir dış politika tavrımız vardı, şimdi çok aktif bir tarafsızlığımız var. Çok geziyorlar, çok aktifler ama sonuç yok. Bu çıkış kahramanlık olarak algılanır ama somut siyasi adım olmazsa havada kalan bir adım olur. Derviş gitmedi ki geri gelsin! Yolsuzluk ve yoksulluğu önleyeceğiz diyen AKP, yoksullara kömür dağıtıyor. Bu sorunları çözememekten mi kaynaklanıyor, insanlara iş yaratamıyor diye mi oluyor? Bu hükümetin yanlışı tercih ettiği ekonomik modelde. Kemal Derviş gelmeden, biz Türkiye?ye Kemal Derviş modelinde birinin gönderileceğini söylüyorduk. Maalesef 2000 yılının başından beri uygulamam IMF programıyla birlikte Türkiye tamamen dışa bağımlı bir ekonomik modele sürüklenmiştir. Kemal Derviş?in gelip siyasi parti kuracağı söyleniyor, Derviş gitti mi geri gelsin. Derviş?in ruhu burada, bu program adım adım uygulandı. Programın adı aslında Dubai modeli. 1980?lerde Singapur?da uygulanan model. Özü, Türkiye üretmesin! Uluslararası şirketler Türkiye?nin üzerinden geçerken onların kovalarından dökülen birkaç damlayı da Türkiye kendi bardağına toparlasın. Sonuç ortada. Devletin sadaka vermesi seçim yatırımı olarak algılanıyor Kriz Mart?ta daha çok hissedilecek deniliyor... Yüzde 20 reel bir işsizlik olacak. 46.5 milyar dolar cari açık var. İki açıktan korkmayan hükümetin tavrı, bir doktorun hasta ne yerse yesin demesi gibi... Biri açık işsizlik diğeri cari açık. AKP yola çıktığında meydanlarda simit, çaya mahkum oldunuz, biz size peynir vereceğiz demiyor muydu? Bırakın peyniri simit de gitti. Peki kömür dağıtımı... Hükümetin vazifesi vatandaşını iş, aş sahibi haline getirmektir. Sadaka ekonomisi lafından rahatsızlık duyuyorlar. Dini terminolojiyi bilirim, rahatsız olurum ancak sadaka vatandaştan vatandaşa verilir. Maddi durumu iyi olan durumu iyi olmayana reklamını yapmadan sadaka verir. Devlet sadaka vermez, bu bir sadakat kültürü oluşturuyor. Bu seçim yatırımı olarak algılanıyor. Şaşaalı ve lüks yaşam doğru değil AKP iktidarının şaşaalı yaşamdan zevk alan, lüks yaşamayı seven bir kesim yarattığı gözlemleniyor. Her iktidar gibi AKP de kendi zenginlerini yarattı diyebilir miyiz? Ne yazık ki Türkiye?deki iktidarların çoğu etraflarında zengin yandaş sınıfı oluşturuyor. Bu iktidar döneminde de oldu. Bunu sade vatandaş olarak değerlendirebilirim. Dindarlık vasıfları öne çıkan vatandaşlar kamu kaynaklarından beslenmeseler dahi yaşantılarına dikkat etmeliler. Müslümanlık iddiasında olanlar iki şeye çok dikkat etmeli: Parayı nereden kazandılar, parayı nasıl harcadılar. Bu kadar insanın fakirlik çektiği ortamda şaşaalı, lüks içinde yaşanması doğru değil. Ranta bulaşan siyaset biter Bakanların oğulları ticari dehalar olarak ortaya çıkıyor... Kamu görevine gelen birisinin yakın çevresindekiler ticaret yapıyorsa, o görev devam ederken yakın çevresinin ticaretini askıya alması lazım. Bende bakanların yakınlarıyla ilgili bir delil yok ama kendim için söylerim, ?Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğime? söz veriyorum. Ranta bulaşan siyaset biter. Bu siyaseti izleyenler kendi ayaklarını bağlar. Bu seçimde sarı kart görecekler AKP sizce gücünü daha ne kadar muhafaza eder? 12 Eylül 1980?den önce Türkiye?nin her yerinde farklı partileri tutanlar vardı. Sosyolojik partilerdi bunlar. Bu partiler 12 Eylül?de tasfiye edildi. Konjonktür partileri, zamane partileri ortaya çıktı. Bunun bir örneği ANAP?tır. Yöneticilik vasıfları kuvvetli olan, sempatik, liderlik vasıfları kuvvetli rahmetli Özal?ın önderliğinde olmasına, iki defa başbakanlık, bir kere cumhurbaşkanlığı almasına rağmen ANAP ortadan kalktı. Özal, ?4 eğilimi toparlayacağım? demişti. Bu iyi bir şey gibi geliyordu. Aslında bu, ?Ey millet ben size bir şey söylemiyorum, 4 farklı siyaset bir odaya girsin, aynı yerde otursun? demekti. Dönem geçti, ANAP bitti. AKP de başta aynı iddiada değil miydi? AKP de 28 Şubat sonrası bir ihtiyaç sonucu kuruldu. 12 Eylül olmasaydı ANAP olmazdı, 28 Şubat olmasaydı AKP olmazdı. Bu millet askeri darbelerin karşısında gördüğü partilere oy veriyor. AKP 28 Şubat ürünü olarak çıktı ama sanki yanıtmış gibi algılandı ve oy aldı. Tayyip Bey?in Özal?a göre avantajı vardı. 3 Kasım 2002?de siyaset temizlendi, millet üçlü koalisyondan çok sıkılmıştı. Geçen zamanda görüldü, AKP ortak bir fikir etrafında insanları toparlayamıyor. Kurulduğundan beri ne olmadığını söylüyor. Sonunda ortaya attıkları şey mufazakâr demokratlık. Bu ne demek? Bunu kimse bilmiyor. ANAP gibi zamane partisidir AKP. Zamane şartları değişince kendisine hayat veren kuruluş gerekçeleri ortada kalmayacaktır, Türk siyasi tarihindeki yerini alacaktır. Türkiye?de iki dönem başbakanlık, bir dönem cumhurbaşkanlığıyla konjonktür verilen kredinin AKP?ye de verildiğini düşünüyorum. Bu seçimlerde sarı kart görecekler. Güçlerini kullanarak yerel seçimlerde bir sonuç alabilirler, ama bakın yüzde 47 oy alarak seçilmiş bir iktidar partisi olmasına rağmen anketlerde yüzde 35 kararsız oy var. Sevgi Kurtulmuş başörtüsü nedeniyle açığa alınan ilk hoca Numan Kurtulmuş İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu, eşi Sevgi Hanım da İktisat mezunu. Sevgi Kurtulmuş, rektör Kemal Alemdaroğlu döneminde açığa alınan ilk başörtülü hoca. Kurtulmuş, 1990?da Cornell Üniversitesi?nde konuk öğretim üyesi olmuş. Numan Kurtulmuş?un babası dahiliye uzmanı Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş, İstanbul İlim Yayma Cemiyeti?nin kurucusu. Numan Kurtulmuş?un kızı Ayşe tıpta okuyor, ortanca oğlu İsmail üniversite sınavlarına, küçük oğlu Emir de OKS?ye hazırlanıyor. Bu aralar Numan Kurtulmuş en çok çocuklarını az görmekten şikayetçi. Haber: Vatan
Bakan'a seçim ziyareti şoku! Bakan Çelik, emekli öğretmenin sözü üzerine şoke oldu! Bursa'da çat kapı ziyarette bulunan Bakan Çelik ve AK Parti Nilüfer Belediye Başkan adayı emekli öğretmenin sözü üzerine şoke oldu! Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Bursa'da yerel seçim çalışması yürüten AK Parti Nilüfer Belediye Başkan adayı Işıl Zeliha Gençoğlu Maydaer ile dairelere çat kapı 'kapı önü' ziyaretlerinde bulundu. Dün gece saat 22.00 civarı yapılan ziyaretlerin ilkinde Bakan Çelik'e kapıyı emekli bir kadın öğretmen açtı. Çelik'in, '(İyi akşamlar) demek için rahatsız ettim. Işıl Hanım, Nilüfer Belediye Başkan adayımız' demesi üzerine emekli öğretmen, başkan adayı Maydaer'e dönerek, 'Ben Atatürk ilkelerine bağlı bir ülkenin, Atatürk'ün emekli bir öğretmeniyim. O yüzden sizi bu partiye yakıştıramıyorum' görüşünü dile getirdi. Bunun üzerine Bakan Çelik ve Başkan Adayı Maydaer, teşekkür ederek, diğer daireleri ziyarete devam etti. Haber: AA