Bu yazıda, Erdoğan Çınar?ın, Alevileri kandırmak amacıyla kullandığı teknikleri ve kasıtlı çeviri yanlışlarını açıklamaya devam edeceğim. Bilindiği gibi, Erdoğan Çınar Skandalı adında bir yazı kaleme alarak bu kasıtlı yanlışları sunmaya başladım. Bu yazı, serinin dördüncüsü. Bu yazıda, Erdoğan Çınar?ın, Alevileri kandırmak amacıyla kullandığı teknikleri ve kasıtlı çeviri yanlışlarını açıklamaya devam edeceğim. Bilindiği gibi, Erdoğan Çınar Skandalı adında bir yazı kaleme alarak bu kasıtlı yanlışları sunmaya başladım. Bu yazı, serinin dördüncüsü. MANANALİS NERESİ? Erdoğan Çınar, Mananalis?in neresi olduğunu yazıyor: ?Ortodoks Kilisesi ve Bizans yönetimi için her zaman sıkıntı ve problem kaynağı olmuş Mananalis, Tunceli, Elazığ, Erzincan illeri ile Sivas ve Malatya illerinin bir bölümünü içine alan geniş bir bölgeyi kapsıyordu. Mananalis kendi sınırları içinde daha dar bölgelere ayrılıyor, bu bölgelerde yaşayanlar da yaşadıkları bölgenin adları ile anılıyorlardı.? (Aleviliğin Kökleri, s. 156) Külliyen yalan. Luvi konusunda sürekli kaynak olarak kullandığı, bazen de katakulli ile yalancı şahitlik yaptırdığı sayın Bilge Umar, Mananalis?i şöyle tarif ediyor: ?Tercan ile Kiğı arasında, Tuzla suyu güney yanında uzanan bölgenin Bizans çağında kullanılan adı. Kökenini, öz biçimini, anlamını saptayamadım.? (Bilge Umar, Türkiye?deki Tarihsel Adlar, s. 541) Yine Erdoğan Çınar?ın kullandığı Bizans kayıtlarına göre Mananalis bir köy. Peter of Sicily?nin raporundan bir bölüm sunuyorum. Peter, Constantine?i (Erdoğan Çınar?ın Pir Sultan diye sunduğu kişiyi) raporunda tanıtırken şöyle diyor: ?İn the days of the emperor Constantine, grandson of Heraclius, there was born in the territory of Samosata in Armenia an Armenian named Constantine, in a village called Mananalis, a village which even now rears Manichaeans. (Janet Hamilton, s. 76) Demek ki, Mananalis, Tunceli, Elazığ, Erzincan illerinin tümü ile Sivas ve Malatya illerinin bir bölümünü kapsamıyor. Erdoğan Çınar coğrafyayı değiştiriyor. Bunu neden yapıyor? Alevilerin yoğunlukla yurt tuttuğu yerleri Constantine/Silvanus?un kilisesine (pardon, Alevi ocağına) bağlamak için. Sonra da bana soracak, Mananalis ile Alevilerin coğrafyası neden örtüşüyor diye. HACIBEKTAŞIN VANESA OLDUĞU YALANI Erdoğan Çınar şöyle diyor: ?Strabon?un anı-gezi notlarında bir üçüncü dergah-devlet?ten daha bahseder ki bu ?dergah-devlet? Ouenasa?daki Morimene idi. Strabon?un Ouenasa olarak Helen diline uyarladığı bu yerin adı, Hıristiyanlık öncesi kayıtlarında Vanesa olarak geçer. Vanesa, Luvi kökenli bir kelime olup ?Ana Kraliçe? anlamına gelmektedir. Luvi adı taşıyan ve kökleri kuşkusuz Luvilere kadar uzanan ve isminden ?Kadın Ana?lar tarafından yönetilen bir ?dergah-devlet? olduğunu tahmin edebildiğimiz Vanesa-Morimene, bugün Aleviliğin en büyük mabedi sayılan Karacahöyük?teki Hacı Bektaş-i Veli Dergahı?nın ta kendisidir.? (Aleviliğin Kökleri, s. 60) Peki, Vanesa neresi, bir bakalım: ?Avanos: Nevşehir iline bağlı ilçe merkezi-kasaba. Bölgenin adı Bizans kaynaklarında, daha erken Hıristiyanlık çağında, Venasa olarak geçiyor. (Ramsay, s. 322-324). Strabon (12 II 6 sonu) bu adı, Helen yazımıyla, Ouenasa diye aktarır. ? Bölgenin Ouenasa Zeus?u tapınağıyla ünlü olduğunu söyler; üstelik, bölgedeki hiçbir kentin sözünü etmez.? (Bilge Umar, S.140) Bilge Umar?a göre , Luwi dilinin bir ardılı olan Pamphylia dilinde Vanassa, ece (kraliçe) anlamındadır. Umar, buradan hareketle, burada bir ana tanrıçanın varlığının düşünülebileceğini, Helen döneminde bu tapınağı Zeus?un sahiplenmiş olabileceğini söylüyor. Sayın Umar, Avanos adının Ermenice ?avan: kasaba? sözcüğünden türemiş olabileceğini de ayrıca belirtiyor. ?Morimene: Roma imparatorluğunun egemenliği döneminde Kappadokia bölgesindeki illerden biri (Strabon, 12 1 4). Bu il Avanos dolaylarını da kapsayarak Kızılırmak ile Tuz gölü arasında yayılıyordu.? (Bilge Umar, s. 580-581) Demek ki; Vanesa, Kapadokya?da bir bölge. Morimene ise Kızılırmak ile Tuz gölü arasındaki toprakları kapsayan bir il. Ne Vanesa, ne de Morimene, Hacı Bektaş dergahının ta kendisi değil. Bu iddia, Eroğan Çınar?ın uydurmasının ta kendisi. STRABON KATAKULLİSİ Erdoğan Çınar, katakulli yöntemiyle, ilkçağın ünlü coğrafyacısı Strabon?u nasıl kullanıyor bir bakalım. Strabon ne diyor, Erdoğan Çınar, okurlarına bunu nasıl aktarıyor: ?Ouenasa?daki Morimene?de, üç bin hizmetkarı barındıran Ouenasa Zeus?una ait bir tapınakla rahibe yılda yüz talatonluk bir gelir sağlayan verimli ve kutsal bir arazi bulunur. Komana?da olduğu gibi bu da yaşamı boyunca rahiplik eder ve rütbe itibarıyla Komana rahibinden sonra gelir.? (Strabon, XII-2-6; Antik Anadolu Coğrafyası, s. 7-8) Strabon, Ouenasa?daki Morimene?de bulunan Zeus tapınağından söz ediyor. Erdoğan Çınar?ın Kadın Ana deyip ikinci hamlede Hacıbektaş dergahı yaptığı yer Strabon?un yazdığına göre Zeus tapınağı. Yani, Çınar, Strabon?daki bilgiyi tahrif ederek okurlarını kandırmayı amaçlıyor. Kananların dikkatine. Kanmak isteyenlere bir sözümüz yok. STRABON HACI BEKTAŞ DERGAHINI KAYDA GEÇİRMİŞ Mİ? ?Ünlü coğrafyacı Strabon tarafından birinci yüzyılda kayda geçirilen, varlığı dört bin yıl öncesine Luviler?e kadar uzanan Hacı Bektaş-i Veli Dergahı?nın ?Pir Evi? adı verilen ana yapısına ?gök eşik? adı verilen bu kapıdan girilir.? (Aleviliğin Kökleri, s. 104) Hemen belirtelim, Strabon, Hacı Bektaş dergahını birinci yüzyılda kayda geçirmiş değildir. Zaten geçiremez, çünkü o zamanda böyle bir dergah yoktu. Eğer Çınar, tümceyi yanlış anladığımı söylüyorsa vereceğim yanıt çok daha öğretici olacaktır. ERDOĞAN ÇINAR?IN DERGAH-DEVLETLERİ FUHUŞ YUVASI Çınar Strabon?dan şöyle bir alıntı yapıyor: ?Şimdi Komana kalabalık bir kenttir ve Armenia?dan gelen halk için önemli bir ticaret merkezidir. Tanrıça?nın (Ma/Kadın Ana) ?eksadosu? zamanında festivale katılmak için kentlerden, kasabalardan, her yerden kadınlar ve erkekler hep birlikte burada toplanırlar. Belirli bazı kişiler daha vardır ki bir yemine uyarak daima orada yaşarlar, tanrıça (Ma/Kadın Ana) onuruna kurbanlar keserler.? (Erdoğan Çınar, Aleviliğin Kökleri, s. 58) Not: Ma/Kadın Ana ifadeleri Erdoğan Çınar?a ait, Strabon?a değil. Strabon?un bir sonraki cümlesini Erdoğan Çınar okurlara aktarmıyor. Bakın Strabon burada neler söylüyor: ?Yerli halk lüks içinde yaşar ve toprakları bağlarla doludur; ve çoğu, kendini tanrıçaya vakfetmiş olan, vücutlarından kazanç sağlayan kadınlardır. Bu nedenle bir bakıma kent küçük Korinthos gibidir. Çünkü orada da Aphrodite için kutsal olan kurtizanlar çok olduğundan pek çok yabancı buraya gelerek tatil yapar. Buraya giden tüccar ve askerler bütün paralarını harcadıklarından bunlar için şu atasözü söylenir: Korinthos?a seyahat etmek her adamın harcı değildir. İşte benim Komana hakkında söyleyeceklerim.? (Strabon, XII-3-36) Görüldüğü gibi, Erdoğan Çınar?ın okurlarına aktarmadığı tümcelerde Komana?daki kendini tanrıçaya adamış kadınların fahişeliği anlatılmaktadır. Bunlar Erdoğan Çınar?ın kadın dervişleridir. Erdoğan Çınar, Hubyarlı, Anşa Bacılı ve Sıraçlı Alevilerin adını bu bölümde anmaktadır ki, utanılacak bir durumdur. Çınar, bu Alevi kardeşlerimizden acilen özür dilemelidir. Adı geçen Alevi toplulukların bu Komana kentiyle bir ilgisinin olmadığı bilinmesine rağmen, böyle bir bilgi vermek zorunda kaldığımdan dolayı Hubyarlı kardeşlerimden peşinen özür diliyorum. (Ayrıca, belirtmek gerekir ki, Hubyarlı, Anşa Bacılı ve Sıraçlı terimleri, Hubyar ocağının dedelerini ve taliplerini ifade eder. Bunlar tek bir ocaktır.) EVLİYA ÇELEBİ KATAKULLİSİ Erdoğan Çınar şöyle diyor: ?Evliya Çelebi, on beşinci yüzyıl başlarında Tokat?da, Kadın Ana?ya adanmış dergah devletin arazisi üzerinde yedi adet Alevi-Bektaşi dergahının olduğunu nakleder.? (Aleviliğin Kökleri, s. 58). Külliyen yalan. Evliya Çelebi, Kadın Ana?ya adanmış dergah-devletten falan söz etmez. Yalnızca Tokat?taki Bektaşi dergahlarını yazar. Ayrıca, Evliya Çelebi on beşinci yüzyıl başlarında değil, on yedinci yüzyılda yaşamıştır. Çınar, Komana?daki Işık kentinden söz ediyor ki, (s. 58-59) bu da kendi uydurması. Kaynaklarda Işık kenti falan yok. ANTİ-TOROS KOMANA?SI Erdoğan Çınar?ın tümcesi: ?Strabon, Anti-Toroslar üzerindeki bu Işık şehrinin ?Kadın Ana (Ma)?ya atfedildiğini şu cümlelerle nakleder:? (Erdoğan Çınar, Aleviliğin Kökleri, s. 57) Strabon?a bakalım, Işık şehri falan var mı? Kadınların yönettiği bir dergah devlet mi, yoksa, erkek rahiplerin yönettiği bir kurum mu? Hatta, rahiplerin kralla aynı soydan gelmesi şartı var mı? Strabon şöyle yazmış: ?Bu Anti Toroslardaki derin ve dar vadilerde, Komana ve buradaki halkın ?Ma? dediği Enyo tapınağı bulunur. Burası önemli bir kenttir; halkını çoğunlukla dindar kişiler ve tapınakta yaşayan hizmetkarlar oluşturur. Halkı Kataonia?lılar olup genellikle krala tabi olarak sınıflandırılırlarsa da, aslında çoğunlukla rahibe tabidirler. Rahip, tapınağın ve hizmetkarlarının ruhani başkanıdır. Ben orada konuk olduğum zaman bunların sayıları kadın erkek karışık altı binden fazlaydı. Ayrıca tapınağın rahipler tarafından kullanılan önemli bir de arazisi vardı. Kappadokia?da kraldan sonra rahip gelir ve genellikle rahip kralla aynı soydandır. Artemis Taoropolos onuruna yapılan ayinlerin buraya, Orestes?le kız kardeşi Iphigenia tarafından Tauroslar Skythia?sından getirildiği ve kente ismini veren yas saçının buraya bunlar tarafından bırakıldığı zannedilmektedir.? (Strabon, XII-2-3, S. 4-5) Görüldüğü gibi, Işık şehri ve kadın dervişlerin egemen olduğu bir yapı gibi ögeler yok. Sayın Çınar, Sinemilli, Alhaslı ve Küreciklileri bu yalan ortamında kandırmaya çalışıyor ki, acilen onlardan özür dilemelidir. Çünkü Çınar, Komanaların tümünde aynı faaliyetin yürütüldüğünü iddia etmektedir. Tokat Komanası için söyledikleri, öteki Komanalar için de geçerlidir. (Kürecikli, Sinemilli ve Alhaslılar 16. Yüzyıldan sonra bu bölgelere gelmiştir, ayrıca belirteyim.) Erdoğan Çınar devam ediyor: ?Strabon?un kanalı ile bizlere ulaşan ?Komanalar?ın kurumsal yapıları ile Alevi-Bektaşi dergahlarının geleneksel ekonomik işleyiş şemaları birebir aynıdır. Bir örnek olarak Elmalı?daki Abdal Musa Dergahı incelendiğinde; Alevi dergahları ile ?Komana?lar arasındaki ayırt edilemez benzerlik apaçık ortaya çıkar. On beşinci yüzyılın ünlü gezgini Evliya Çelebi, Elmalı?daki Abdal Musa Dergahı?nda, sürekli üç yüzden fazla dervişin bulunduğunu, bu dervişlerin devamlı olarak dergahta yaşadıklarını ve ibadetle ve hizmetle meşgul olduklarını yazar. Evliya Çelebi ayrıca, dergahın yiyecek ve içeceğini temin eden, dergahın malı evlerde yaşayan yüz haneden bahseder. ?Dağ eteğinde yüz ev vardır. Abdal Musa evkafıdır. O tekkenin tamirine yiyecek ve içeceğine memurdurlar.?? (Aleviliğin Kökleri, s. 82) Sayın Çınar, bu durumda olan bir sürü Sünni kurum var, onlara ne diyeceksin? Kadın ve erkek hizmetkarların bulunduğu, Sünni şeyhlerinin dergahları var. İnsan yazarken bunları düşünmez mi? ?Komanalar ile Alevi dergahları arasındaki ayırt edilemez benzerlik? için hemen özür dilemen gerektiğini yukarıda hatırlatmıştım. LUVİ ÇEVİRİSİNDEN BİR ÖRNEK: ŞAHKULU VE SERVANT OF THE LORDS Erdoğan Çınar, ?servant of Lord? ifadesini Şahkulu olarak çeviriyor. (Aleviliğin Kökleri, s. 159) Luvi çeviri yöntemi herhalde. Lord, İsa anlamında kullanılıyor. Servant da onun hizmetkarı, ya da dinine hizmet eden. RAFIZİ ROMALI RAHİP ALEVİ PİRİ Mİ? Erdoğan Çınar, Urfalı Mateos?tan şu alıntıyı yapıyor: (Altını çizdiğim yerleri metinde ... ile geçiştiriyor) ?Bu zamanda İstanbul?da aslen Romalı bir rahip olan menfur bir rafızi türedi. Bu, şeytana Allah diye tapınıyor, beraberinde bir siyah köpek dolaştırıyor ve ona dua ediyordu. O, birçok erkek ve kadını ve dindar bir şehir olan İstanbul halkının ufak bir kısmını bu menfur rafızilikle kirletmişti. O, hatta imparator Aleks?in annesini de bu rafıziliğin içine almıştı. İmparatorun annesi cüretini o kadar ileri götürmüştü ki Hazreti İsa?nın mukaddes haçının bir parçasını gizlice imparatorun pabuçlarının içine yerleştirmişti ve bu suretle haçı ona çiğnetiyordu. Fakat Allah bu menfur rafıziyi kendi taraftarlarının eliyle imparatorun eline verdi. Dindar imparator Aleks, rafıziliğin başı olan adamı ateşte yakmak suretiyle idam ettirdi, taraftarlarından 10.000 kişiyi de Okyanus denizinde boğdurdu.? (Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 175) DANİŞMEND GAZİ Erdoğan Çınar, Danişmend Gazi ile ilgili bölümde şöyle yazıyor: ?Urfalı Mateos onun Hakk?a yürümesini şöyle naklediyor: ?O iyi bir adam, memleketi imar edici ve Hıristiyanlara karşı çok merhametli bir zattı. Onun tabiiyetinde bulunan Hıristiyanlar, Onun ölümü için büyük matem tuttular.?? (Aleviliğin Kayıp Bin Yılı, s. 130) Urfalı Mateos?un yazdığı kitapta, bundan önceki tümce şöyle: ?Bu yılda Ermeni aslından olup Roma memleketinin büyük emiri bulunan Danişman öldü.? (Urfalı Mateos Vekayinamesi ve Papaz Grigor?un Zeyli, s. 225) Erdoğan Çınar, bu tümceyi neden okurlarına duyurmuyor acaba? Ermeni ögesinden dolayı mı? DANİŞMEND KONUSUNDA YUNUS EMRE?Yİ KATAKULLİYE GETİREREK YALANCI ŞAHİTLİK YAPTIRMAK Erdoğan Çınar, Yunus Emre?den şu dizeleri alıyor ve bu dizelerde Danişmend Gazi?nin kast edildiğini iddia ediyor: ?Şeyh-i Danişmendi veli Cümlesi birdir, er yolu Yunus dervişler kulu Tapduk gibi serveri var.? (Erdoğan Çınar, Aleviliğin Kayıp Bin Yılı, s. 134) Danişmend: 1- Bilgi sahibi 2- Tanzimat?tan önce kadıların yanında çalışan mülazım, stajyer. (M. Nihat Özon, Osmanlıca-Türkçe Sözlük) Yunus Emre, şeyh, danişmend ve veli sözcüklerini özel ad olarak kullanmıyor, şeyhlerin danişmendlerin ve velilerin tümü birdir diyor. Sayın Çınar, danişmendin ilk harfini büyük yazıyor, bu durumda ifadeyi ?Danişmendi veli? biçimine dönüştürerek Yunus Emre?yi katakulliye getiriyor. TAHTACI SERGİUS?UN ADI HALEN YAŞIYOR MU? Erdoğan Çınar şöyle diyor: ?Tahtacı Sergius?un adı halen Toroslar?da, Batı Anadolu?da Alevi toplulukları arasında yaşıyor.? (Aleviliğin Kayıp Bin Yılı, s. 76) Çınar burada Sergius adının yaşadığını kast ediyor. ?Tuhafiyeci Ahmet?in adı Anadolu?da halen yaşıyor? diye bir tümce kurulsa, yaşayan ad tuhafiyeci değil, Ahmet?tir. Çınar?ın yaptığı, şark kurnazlığının kalitesiz bir örneğidir. DİVRİĞİ?DE ALEVİ DEVLETİ Mİ VARDI? Erdoğan Çınar şöyle bir paragraf yazabiliyor: ?Bizans İmparatoru adına Divriği Alevi Devleti ile barış görüşmelerinde bulunan Sicilyalı Peter, raporunda, Battal Gazi?nin Bulgaristan?daki Alevi topluluğuna katkı sağlamak için misyoner dervişlerini Trakya?ya gönderdiğini duyduğunu not eder.? (Aleviliğin Kayıp Bin Yılı, s. 82) Hemen belirtelim; Sicilyalı Peter?in raporunda Battal Gazi, Divriği Alevi Devleti, Alevi topluluğu gibi sözcükler ve ifadeler yoktur. Tamamen Erdoğan Çınar?ın uydurması. Bu kadar yalancılığa ve cesarete pes doğrusu! (Çınar?ın uydurduğu Divriği Alevi devleti konusuna bir başka yazıda değineceğim.) BÖLÜM II Bu bölümde Erdoğan Çınar?ın bana yönelttiği soruları ve suçlamaları yanıtlamaya çalışacağım. Çınar, benim Aleviler kitabından bir alıntı yapıyor ve benim İslamcı olduğumu iddia ediyor: ?Dede ocakları için varılan (Çınar, verilen diye yazmış) sonuçlardan biri de ezici çoğunluğunun Musa Kazımlı olmasıdır... Altıncı imam Cafer-i Sadık?tan sonra imamlık konusunda iki grup ortaya çıkmıştı. Bunlardan birincisi İmam Cafer?in büyük oğlu İsmail?i imam olarak tanıyanlardı ki, bunlara İsmaili dendi. İkinci grup ise Musa Kazım?ı imam olarak tanıdı ve daha sonra imamların on ikincisi Muhammed?i, Mehdi olarak kabul etti. İşte dede ocaklarındaki Musa Kazımlılığı bu bağlamda ele almak gerekir.? (Hamza Aksüt, Aleviler, s. 414-415) Eğer bu yorum İslamcılık ise Erdoğan Çınar da en az benim kadar İslamcıdır. Çınar, Anadolu Bektaşiliğini, İsmaililerin elindeki Alamut kalesine bağlıyor: ?Hermes?in öğretisi Moğol baskısı ile Asya?daki yurtlarını bırakarak Sabahi egemenliği altındaki Kuhuzistan bölgesi üzerinden Anadolu?ya göçen Türkmenler eli ile Anadolu?ya taşındı. Anadolu Bektaşiliğinin gizemli kaynağı oldu.? (Aleviliğin Gizli Tarihi, s. 210) ?1200?lü yıllara gelindiğinde Hermes?in öğretisini yayan kadim bilgilerin ve sırların koruyuculuğunu yapan en büyük merkez Hasan Sabbah?ın ünlü Alamut Kalesi idi.? (Aleviliğin Kökleri, s. 211-212) ?Hacı Bektaş?ın ailesi ve yakınları Nişabur?un Moğollar tarafından kuşatılması öncesinde şehri terk ederek Kuhuzistan?daki Nizari İsmaililerin kalelerinden birine sığındılar.? (Aleviliğin Gizli Tarihi, s. 213) Erdoğan Çınar?ın sözünü ettiği İsmaililer, Musa Kazım?ın kardeşi İsmail?i imam olarak tanıyanlar. Alamut?takiler de öyle, yani, İmam Cafer?in oğlu İsmail?e Mehdi diyenler. Dedelerimiz, pirlerimiz Musa Kazımlıyız deyince cahil oluyor, bunu derleyen ve konuya açıklık getirmek isteyen Hamza Aksüt, İslamcı oluyor. Musa Kazım?ın kardeşi İsmail?i tutuyoruz, İsmaili?yiz diyenler aydın oluyor, bu bilgiyi aktaran ve Aleviliği İsmaililere bağlayan Erdoğan Çınar İslamcı olmuyor. Vallahi bravo! Kendi mantığına göre Erdoğan Çınar, İslamcının ta kendisidir. (Not: Benim Aleviler kitabında ?Musa Kazımlı? ifadesi var. Erdoğan Çınar bu ifadeyi ?Musa Kazım?cı? olarak aktarıyor. İkinci not: Erdoğan Çınar?ın cahil diye hakaret ettiği pirlerimizden bazılarının adlarını veriyorum: Dede Garkın ocağından Hüseyin Dedegarkınoğlu; Hacı Bektaş ocağından Veliyettin Ulusoy, Münir Ulusoy; Ali Seydi ocağından Ahmet Hamdi Şahin (1923 doğumlu, hayatta), Ali Şahin (1923 doğumlu, yaşıyor), Kanber Şahin (1926 doğumlu); Cibali Sultan ocağının tüm dedeleri; Kazımoğulları ocağı dedelerinin tümü? Erdoğan Çınar bu dedelerden acilen özür dilemelidir. Üçüncü not: Yakından tanıdığım dürüst insan araştırmacı ve yayıncı Ünsal Öztürk?e yönelttiği yakıştırmalar, Erdoğan Çınar için utanç vesilesidir. Maddi ihtiyacı olmadığı halde yolumuza hizmet etmek için heyecanla çalışan Ünsal Öztürk?e.) ÇAĞIRI:Sayın Erdoğan Çınar?ı televizyon kanalında canlı yayına davet ediyorum. İstediği İngilizceciyi bilirkişi olarak getirebilir. Ben de Grekçe uzmanını getirme hakkına sahibim, çünkü karşımızda Grekçe uzmanı (!) Erdoğan Çınar var. Saygılarımla. Hamza Aksüt tarafından yazıldı