Demokrasi Düşmanlığı Aleviliğe-Bektaşiliğe Yabancıdır

Konu, 'Yazılar, Makaleler, Araştırmalar' kısmında prkacin tarafından paylaşıldı.

  1. prkacin

    prkacin Super Moderator

    [​IMG]

    Esen USLU
    Çuvaldızı Başkasına Batırmadan İğneyi Kendimize Batıralım
    Alevi örgütlerinin üst yönetimlerinden dört bir yana türlü-çeşitli eleştiri okları uçuşuyor. Bu eleştirilerin hedefi Alevi-Bektaşi hareketi içindeki, çevresindeki aydınlar. Demokratik Alevi-Bektaşi örgütlerinin üst yöneticileri, kendilerini eleştirenlere karşı en acımasız biçimlerde saldırıyorlar. ABF üst yöneticilerinin bir Alevi partisi kurmak ya da “yeni” sosyal demokrat bir partinin kurulmasına katılmak sevdasını geçen yıl boyunca en zararlı davranış olarak gördüğümüz eleştiriler ve tartışma onlar üzerinde yoğunlaştı. Ama sorun sadece onlarla sınırlı değil.
    İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkemizdeki Alevi-Bektaşi hareketinde, “kendine aferin demek” alışkanlığı ağır bastı. Bu alışkanlık, kırda yaşayan halkın “topraksızlaşma-mülksüzleşme” yoluyla “kente göç ettirilmesi” sürecinin sonucuydu. Büyük kentte gecekondu bölgelerine yerleşme, işçileşme, ayrışma sürecinin yaşattığı acılarla başa çıkmanın bir yöntemiydi. Bu, eski bağların dağılması ve kardeşliğin bozulmasına karşı, çekilen acıları değil, olumlulukları öne çıkararak yaşadıklarından memnun olmanın, en azından şikâyetçi olmamanın bir yoluydu.
    Ancak son yirmi beş yılda yükselen Alevi-Bektaşi hareketi, 21. yüzyılda, 20. yüzyılda izlediği bu “acıyı bal eyleme” yöntemi ile ne bir ilerleme sağlayabilir ne de günümüzün acılarını ve sıkıntılarını giderebilir. Artık Alevi ağırlığıyla bir kent toplumudur. İçinde yaşadıkları geniş toplumda yaşanan demokrasi mücadelesine, kendi hakları için katılmaya başlamıştır. Bu amaçla modern topluma uygun örgütlenmelerin ilk adımlarını atmıştır.
    Bu toplumdaki tartışmalarda anlamlı bir yer alabilmek için kurulmuş örgütlerin yöneticileri hem Alevi-Bektaşi toplumunun geleneklerine ve inanç ilkelerine uygun davranmak zorundadır, hem de modern örgütlerin iç işleyişindeki demokrasiye uymak zorundadır. Bunlara ek olarak Türkiye’de demokrasi mücadelesinde yer alan diğer toplum kesimleri ile dayanışmanın, ortak hedefler için birlikte mücadele etmenin demokratik yolunu izlemek zorundadır.
    Ne yazık ki demokratik Alevi örgütlerinin yöneticileri dünün alışkanlıklarını bugüne taşımayı marifet sayıyor. Böylece güncel mücadelenin önünde engel oluşturduklarını göremiyorlar. Koltuklarına yapışmak için her türlü demokrasi dışı-düşmanı yöntemi kullanmaktan çekinmeyen bu tür yöneticilerin eleştiri oklarını kendilerini uyaran Alevi-Bektaşi aydınlarına yöneltmelerinde şaşılacak bir şey yok. Ama artık kafalara dank etmesi gereken, bu yöntemlerle kurumların başını tutan yöneticilerin, kendine aferin diyen söylemleri gerilik ve gericilikten başka sonuç vermez. Bu yöneticiler rakiplerine çuvaldız batırmaya kalkışmadan önce kendilerine bir iğne batırma alçak gönüllülüğü göstermeyi öğrenmeliler.
    Devletçi-Milliyetçi-Irkçı Görüşlere Yalakalık Yok
    İstanbul’da tarihi geçmişi olan Şahkulu Sultan Dergâhı’nın yönetimi bir vakfın elindedir. Türkiye devleti, her türlü vatandaş örgütlenmesinden korktuğu ve onları denetimi altında tutmak istediği için çıkarttığı yasalarla vakıfların demokratik kurumlar olmasını engellemiştir. Bu durumdan yararlanan siyaset bezirgânları, bir kere yönetimine geçtikleri vakıfları, tümüyle demokrasi dışı yolla yönetmektedir. Şahkulu Vakfı da bu durumdadır.
    Vakıf Başkanı Mehmet Çamur, kamuya açık “Tahtacılar” internet yazışma grubunda, Onur Öymen’in Meclis’te Dersim konusunda sarfettiği sözler üzerine bir canla tartışmaya girişti. Tartışmada Şahkulu Dergâhı’nın ilkelerinin aşağıdakiler olduğunu yazdı:
    “Şahkulu Dergâhı’nın ilkeleri:
    1. Ulus-üniter devlet
    2. Laik cumhuriyet
    3. Anadolu aydınlanma devrimi
    4. M. Kemal Atatürk’e sonsuz sevgi ve saygı
    5. Yurduna duyduğu sonsuz saygı
    6. Hümanizma
    7. Bölücülük değil, kardeşlik
    İlkelerini yol eyleyen bir kurumdur...
    Ucuz siyaset, ilkeleri dışında ve yukarıda yazdığımız ilkeler doğrultusunda siyaset yapan ve kişisel hiç bir beklentisi olmayan kişiler tarafından yönetilen bir kurum olduğunu bilesin. (Belki içimizden en fazla bir kişi kişisel amaçları doğrultusunda siyaset yapma sevdalısı olabilir. Yönetim böyle amaçları olan kişileri de derhal dışlar.)
    Grup üyelerinin bilgisine saygılarımla sunulur.
    Memet Çamur, Şahkulu Vakfı Başkanı.”
    Şimdi biz kendisine soralım:
    (1) Şahkulu gibi Osmanlıya ayaklanmış bir Kızılbaş liderin adını almış olan vakıf, Osmanlı artığı devletçiliğimizin görüşlerini nasıl kendi ilkeleri olarak benimsedi? Bu konuda üyeleriniz bir karar aldı mı? Karar alındıysa, nerede ve nasıl alındı? Yoksa bunları siz, kendi keyfinize göre mi belirlediniz?
    (2) Sizin bu ilkelerinizin Alevi-Bektaşilik düşüncesi, felsefesi ve inancıyla ne alakası vardır? İlkelerin içine sokuşturduğunuz “hümanizma” (insan severlik) sözcüğü diğer geri ve gerici ilkelerinizin ayıbını gizlemeye yeter bir incir yaprağı olur mu sanıyorsunuz?
    (3) Bu “ilkeler” bugün Türkiye siyasi yelpazesinde gerici-devletçi-ırkçı-milliyetçi bir siyasi düşüncenin ta kendisi değil midir? Bu “ilkeler”le en büyük dergâhlardan birini gerici bir siyasi eğilime peşkeş çekiyorsunuz. Bu yaptığınızın, sözde ilerici-solcu görünerek, demokratik Alevi hareketinin, başta Kürt özgürlük hareketi olmak üzere tüm demokrasi güçleriyle birlikte aynı yolda yürümesini engellemeye çalışmaktan başka bir anlamı var mıdır?
    (4) Dergâhta siyaset yapmıyoruz, yaptırmıyoruz sözlerinizin arkasına gizlemeye çalıştığınız gerçek, vakfın üst yöneticilerinin siyasi görüşünden başka hiçbir görüşe söz, oy ve yaşam hakkı tanımadığınız, demokrasi dışı ve düşmanı yollarla devletçi-ırkçı-milliyetçi bir siyaset izlediğiniz değil midir?
    Size bir Osmanlı sorusunu hatırlatalım: “Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” Bu “ilkeleriniz”le siz, en az CEM Vakfı kadar geri ve gerici bir siyasi görüşü temsil ediyorsunuz. Ayrıca demokrasi dışı ve düşmanı bu tutumla, demokratik Alevi-Bektaşi hareketinin gelişiminin önündeki en önemli engellerden biri oluyorsunuz.
    Bir Dede Demokrasi Düşmanlığına Soyunamaz
    [FONT=Times New Roman]Yıllardır başta biz olmak üzere Alevi solu, altmışların sonu yetmişlerin başında, yani devrimci gençlik hareketinin çocukluk yıllarında, dedeleri hedef alarak yanlış yaptığı eleştirisini dile getirdi. Köye dede sokmamak, geleni kovmak, cem yaptırmamak, dedeleri küçümsemek, erenlerin önünde tartışarak bilgisizliklerini ve yetersizliklerini ortaya sermek gibi davranışların hatalı olduğunu; bunların, eksik ve zaaflarına karşın Aleviliği günümüze taşıyan dedelere haksızlık olduğunu söyledik. Eleştiri ve de özeleştiri yaptık.
    [FONT=Times New Roman]Günümüzde, büyük kentlerde örgütlenme çalışmalarının sonucu olarak dernekler çevresinde yeni cemevlerinin kurulması, Alevi solu ile devrimci gençleri yeniden dedelerle karşı karşıya getirmeye başladı. Ancak günümüzde sorun değişti ve bir üst düzeye tırmandı. Cemevi dedeleri ve dernek yöneticilerinde, bir yandan gözler dünya mülküne dönerken, öte yandan Aleviliğin ilkelerine ve demokratik iç işleyişlere ters davranışlar görülmeye başladı.
    [FONT=Times New Roman]Derneklerin iç işleyişinde demokratik usullerin yeterince yer etmemiş olması cemevlerinin nasıl işleyeceği sorunu ile birleşti. Sünni egemen toplumun, kadını toplumsal yaşamdan dışlayan yaklaşımı, kendilerini Sünni topluma benzetmeye çalışan dernek ve cemevi yönetimlerini etkiledi. Yönetici ve dedelerin Alevi kadınların söz ve karar sahibi olarak yönetime katılmasının önünü kesmesi, ceme girerken başlarını bağlamaya, erkeklerden ayrı oturmaya zorlanması gibi açıktan gerici tutumlarla bir arada yürümekte.
    [FONT=Times New Roman]Gençlerin örgütlenmesinden korkan devletin uyguladığı yasakçı-baskıcı tutum, dernek ve cemevi yöneticilerine, gençlerin çalışmalara söz ve karar sahibi olarak katılmasını engellemek olarak yansıdı. Gençlerin kendi girişimleri ile yapmak istedikleri her türlü çalışmanın önü kesildi.
    [FONT=Times New Roman]Gençler, “masa taşımak ve ayak işleri yapmaktan bıktık” diye serzenişte bulunarak, birkaç yıldır Hacıbektaş’ta düzenledikleri toplantılarda bu durumdan rahatsızlıklarını dile getiriyorlar. Tüm olanaksızlıklara karşın kendilerine uygun örgütlenme çalışmalarını cemevleri ve demokratik Alevi dernekleri dışında yürütüyorlar. Dernek yöneticileri ve cemevi dedeleri ile gençlerin arasında giderek açılmakta olan uçurumun güzel bir örneği, Hacıbektaş Kurultayı’nda konuşan Murtaza Demir’in şu cümlesidir: “(Gençleri) Onları kazanmak için çaba göstermeli, ancak bünyemizi ve doğrultumuzu bozmalarına izin vermemeliyiz.”
    [FONT=Times New Roman]Kendi devletçi-milliyetçi “doğrultularını” bir matah sayan, köhnemiş “bünyesinden” pek memnun olan yaşlı kuşak, bu kafayla gençliği kazanabilir mi? Gençliğin sert, ama temizleyici eleştirisinden korkanlar, kendi bünyelerinin kokuşmakta olduğunu ve doğrultularının gericilikle paralel bir yola oturduğunu anlayamazlar.
    [FONT=Times New Roman]Gençleri kendi istediği gibi şekillendirme merakının sonuçsuz kalmaya mahkûm olduğunu kabul etmeyen nice yaşlı kuşak bu sevdayı güttü. Bu insani bir yanılgı olduğu için anlaşılabilir, ancak demokratik bir örgüt yönetiminin bunu, yasaklar ve “örgüt disiplini” ile gençlere dayatmaya çalışması kendi eliyle örgütün geleceğini karartmaktan başka bir sonuç vermez.
    [FONT=Times New Roman]Dedeler, kadınlardan ve gençlerden korkarsa, onları geri planda tutmaya, kendi çıkarlarına hizmet ettirmeye, yapmak istedikleri etkinlikleri engellemeye çalışanlara ortak olursa ya da böyle gerici çabaların başını dedeler çekerse, gençlerle kopuşmaları ve çatışmaları kaçınılmazdır. Böyle dayatmaları dedelik otoritesine, dernek yöneticiliği yetkisine dayandırma çabası, iç işleyişte demokrasiyle de, gençlerin benimsemesi arzulanan Alevilik ilkeleriyle de, örneğin cemde cemaatte “eşikteki ile döşekteki birdir” ilkesiyle çelişir.
    [FONT=Times New Roman]Daha geçenlerde gözlerimizle görüp, kulağımızla işitip, utanç duyduğumuz gibi bir cemevinde bir dede, gençlerin daha önce yönetimden izin aldıkları bir etkinliği, “Buranın tek yetkilisi benim, ben izin vermiyorum” sözleriyle engellemeyi kendine yakıştırırsa, kendisine bugün dede diye saygı gösterenlerin, yarın arkasından teneke çalarak kendisini o cemevinden kovmasının yollarını döşüyor demektir. O zaman geri dönüp, “gençler dedeleri cemevlerinden kovuyor” diye ağlaşmasının faydası olmaz.
    [FONT=Times New Roman]Kimse dedeyim diye gençlerin kendisine saygı göstermesini beklemesin. Dedeye saygı, tüm cem erenlerinin gönlünde, bu çerçevede gençlerin de gözünde, dedenin düşünce ve davranışlarıyla kazanması gereken bir makamdır. Dedelik, eleştiriden uzak olmak anlamına gelmez. Tam tersine, her dedenin alçak gönüllülükle kendini kontrol etmeyi ve kendi mürşidi önünde dâr’a durup, sorulup-görülmeyi bilmesi gerekir.
    [FONT=Times New Roman]Dedeyim diye demokrasi dışı ve düşmanı davranış gösterme özgürlüğü olduğunu sananlar, bir dedeye gösterilecek saygıyı hak etmezler. Hak etmeyenler de davranışlarının sonuçlarına katlanır.
    [FONT=Times New Roman]Sacayak Aralık 2009 tarihli 9. Sayısından alınmıştır[/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT][/FONT]
     

Sayfayı Paylaş