ALİ KONAR GELECEĞİN SIRLARI GEÇMİŞTE Mİ SAKLI? Daha önce Munzur Efsanesi, Gerçek ve İşkence, Dersimli Bektaşi, Acı Fırat Asi Fırat, Sürgün, Cennetin Ölümü, Nişancı, Dicle, Harput’taki Hayalet, adlı romanları yayınlanmış Metin Aktaş Yayınlanmış son romanı CEFR’le yaşamın derinliklerine yaptığı yolculuğu sürdürür. Tarikata girmek isteyen mürit dört aşamadan geçer. Her bir aşaması bazen bir ömrü alan tarikata giriş aşamaları olan şeriat, tarikat, marifet aşmalarında mürit softadır. Bağnazdır. Yaratana katı bir şekilde bağlıdır. İtaatkârdır. Ama bu üç aşamayı tamamlayıp maddi dünyanın ötesine geçmeyi yani hakikat aşamasına ulaşmayı başarmış mürit sorgulayıcıdır, isyankârdır. Çünkü yaratanın vasıflarına ulaşmak istemekte mürit; yaratanın ölümsüzlük niteliğine ulaşmak istemekte, ölümü, hayatı anlamada, tanımada kendisine verilmiş sınırlı yeteneklere isyan etmektedir. İşte görünüşte çok katı, bağnaz, sorgusuz sualsiz itaatkâr olarak görünen tarikat içerisindeki müridin gerçek amacı bu. Aslında mürit yaratanın yeteneklerine, ölümsüzlüğüne ulaşmak istemekle ona isyan etmektedir. Aşarı bağlılığın, softalığın, itaatkârlığın arkasında isyankârlık, yaratanla yarış yatar; ona ulaşmaya onun ölümsüz vasıflarına ermeye çalışmaktadır. İnsanoğlunun en büyük sorunu hep ölüm olmuştur. Bundan sonra da en büyük sorunu ölüm olacaktır. Bazı inanışlar ölümü güzelleştirmek, kolaylaştırmak için onun yeni bir yaşamın başlangıcı olduğunu aslında ölüm diye bir şey olmadığını ölümle insanoğlu ölümle maddi boyuttan enerji boyutuna geçtiğini yaşamın sonsuz olduğunu savunmakta, bazı inanışlar ölümün olmadığını ölümün ruhun (yaşam enerjisi) bedeni terk ettikten sonra başka bir bedenle yeniden dünyaya döndüğünü yaşamın sonsuz bir tekrar olduğunu savunmakta. İnsanoğlu kendini bekleyen yok oluş korkusundan kurtulmak için yüzlerce, binlerce inanış yarattı ama ölümü güzelleştirmeyi ölüm korkusunu yok etmeyi başaramadı. Ve hep bazen açık bazen çok gizli bir şekilde kendisini ölümsüzlük ya da uzun, sonsuz yaşam vasıflarından yoksun bırakan yaratana isyan etti. Bireysel ölüm gibi insanoğlunun yaşadığımız dünyada topyekûn ölümü ya da yokoluşu tehlikeside hep insanları korkutmuştur. Bugün olduğu gibi geçmişte de insanoğlu kıyamet anı(toplu yokoluş) olarak adlandırdığı insanoğlunu bekleyen toplu yok oluş anını önlemek için çalışmış düşünceler, inançlar üretmiştir. Tarikat örgütlenmeleri kapitalizm önce topraklarımızda yaşamış insanların düşüncelerini, inançlarını, toplumsal öngörülerini ifade etmek ya da onları uygulanır hale getirmek için yaptıkları( bir çeşit parti ) siyasal örgütlenmedir; tarikatlar görünüşte inançsal bir niteliğe sahip olmalarına rağmen aslında siyasal örgütlenmelerdir. Metin Aktaş’ın CEFR romanı bu durumu çok güzel çok çarpıcı bir şekilde önümüze sererek bizi bir muamma olarak görülen tarikatların mistik, batini iç dünyalarında bir yolculuğa çıkarır. Tarikatların, mistik batini iç dünyalarında yaptığımız bu yolculukta İslam dini içerisinde örgütlenmiş tarikatın yaratanla yarış, onun ölümsüzlük vasıflarına sahip olmak için verdiği çetin mücadelelere tanık oluruz. Aleviler içerisinde örgütlenmiş gizli bir tarikatın elinde olduğu söylenen sırra ulaşmak için İstanbul’dan yola çıkmış Cloadya ile Hıdır’ın Aleviler içerisinde örgütlenmiş gizli tarikatın, İslam dininin mistik, batini dünyasına yaptıkları bu derin bedensel, ruhsal yolculukta kendilerini gizli örgütlenmiş katı kuralları olan tarikatın içerisinde bulurlar. Bu zor dayanılmaz sınavlarla dolu yolculukta İslam dininin, mistik batini derinliğine, yaşamın ve hayatın sırlarının derinliğine yaptıkları bu maddi ve ruhsal yolculuğun aslında kendi iç dünyalarının derinliklerine yaptıkları bir yolculuk olduğunu görerek kapitalist hayat tarzının yarattığı acımasız bencillikle yüzleşirler. Kapitalizm insanoğlunun hep korktuğu o toplu yok oluş anını(kıyamet anı) yaratmıştır; yaşadığımız çağda yeryüzündeki yaşam yok olma tehlikesiyle yüz yüze. Nehirler, göller kirletilerek kurudu, ormanlar yok edildi, hem hava hem ışık kirliliği yaşamı çekilmez hale getirmeye başladı. Yeryüzünde insanoğluyla birlikte yaşayan milyonlarca canlı türünün soyu yok edildi, nükleer silah üretimi yeryüzündeki hayatı defalarca yok edecek kapasiteye ulaştı. Yeryüzünde yaşamın devamı tehlikeye girdi. İnsanoğlunun beklediği topyekûn yok oluş efsanesi kıyamet anı yaklaştı. Evet, insanoğlunu ve insanoğluyla birlikte yeryüzünde yaşayan bütün canlı türleri topyekûn yok oluşla karşı karşıya. Bu durum her insanı korkutmaktadır. Ne yapmalı? İnsanoğlu kendi eliyle yarattığı kıyameti durdurabilir mi? Cloadya ile Hıdır Anadolu’da Alevilerin içerisinde örgütlendiği söylenen gizli tarikatın elindeki sıra ulaşmak için yaptıkları bedensel, ruhsal yolculukta uğradıkları her dergâhta dedeler, pirler öldürülmekte, esrarengiz olaylar yaşanmaktadır. Gizli çok güçlü bir güç onları izleyerek bu yolculukta vazgeçirmeye çalışmaktadır. Kimdir bu güç? Tarikatın mistik batini derinliğine yaptıkları derin, dayanılmaz yolculukta tam hedeflerine ulaştıklarını düşündükleri an hedeflerinden sonsuz bir şekilde uzaklaştıklarını hayretle görürler. Bu nasıl bir gizdi böyle? Uzun dayanılmaz bir bedensel, ruhsal yolculuktan sonra tarikatın elindeki sırın adını öğrenmeyi başarırılar. CEFR. Nedir CEFR? Onu bu kadar esrarengiz, ulaşılmaz kılan nedir? Bu soruların yanıtlarını bulmak CEFR’e ulaşmak için yaptıkları yolculukta kendilerini yaşamın ve evrenin sırlarının derinliklerinde bulurlar. Ulaştıkları tek şey HZ Muhammed’in ölüm döşeğindeyken ümmetinden sakladığı adı CEFR olan bir şeyi HZ Ali’ye teslim ettiğidir. Peki, neydi CEFR? HZ Muhammed onu neden ümmetinde saklamıştı? CEFR HZ Muhammed’in eline nasıl geçmişti? CEFR’i esrarengiz kılan Peygamberin sakladığı sır olması mıydı yoksa çok daha farklı bir şey miydi? Sonra Ne olmuştu CEFR? Her şeyden çok önemlisi CEFR maddi bir nesnemi yoksa ütopik bir düş müydü? Bu soruların yanıtlarını öğrenmek istiyorsanız CEFR romanını okuyun. Güzel bir roman olmuş. Yazar bizi on bin yıllık geçmişimizde dolaştırarak yaratılmış inançlarla, düşüncelerle yüzleştirerek bu alanda resmi tarihin yarattığı resmi düşünceleri yerle bir eder. Cefr romanı yalnızca on bin yıllık geçmişimizi anlatan bir roman değil bu günümüzü ve geleceğimizi anlatan bir roman. Romanı okuduğunuzda göreceksiniz ki CEFR geçmiş değil geleceğimiz geleceğimizi kurtarmak için geçmişimizde yaratılmış bir şey. Acaba bizden on bin yıl önce yaşamış atalarımız bugün yaşadıklarımızı bilerek mi CEFR’i yarattılar yoksa Bugün karşılaştığımız tehlikeleri On bin yıl önce insanlar yaşadı mı? Geleceğimizin sırları geçmişimizde mi saklı?