Anadolu Alevilerinin binlerce yıllık bir zaman ve mekan dilimine yayılmış olan inançsal ve kültürel dokusuna baktığımızda, kimi yanlarının güçlü sis perdeleriyle sımsıkıca kapatıldığına tanık oluruz. Çocukluğumuzun kimi evrelerine doğru yolculuğa çıkarken karşılaştığımız ve bir türlü gerisine geçemediğimiz kalın sis perdeleri gibi bir şeylerin engeliyle karşılaşıyoruz. Sanki görünmeyen surlarla sımsıkı kapatılmış, sanki gözbağacının yarattığı ilüzyonlarla geçmişimizden kopartılarak köksüzleştirilmiş gibiyiz. Sanki görünmeyen eller bizi biz eden köklerimizden kopartarak hayal aleminin dipsiz uçurumlarından aşağı yuvarlamış ve biz bu uçurumdan düşerken bile zaman ve mekan duygusunu kaybetmişiz. Tarihimiz ve geçmişimiz menkıbe ve efsanelerle örülmüş: Hacı Bektaşi Veli´nin güvercin donunda Anadoluya gelişi, ahir zaman peygamberinin peygamberlik vasfıyla giremediği fakat âben fakir fukara dostuyum´ söyleminden sonra ancak içeri alındığı Kırklar menkıbesi, Hz. Ali´nin Anadoluya gelip Kemah boğazını kılıcıyla ikiye bölüşü, yüzülen derisini sırtına atıp gayiplara karışan Nesimi, Gayip Ordusunun komutanı Abdal Musa, Yemenden öte bir yerde Düldül´ün halen savaşta oluşu, bir çoğumuzun haritalarda yerini bile göstermekte zorlanacağımız Kerbela ismini duyunca Cemlerde hüngür hüngür ağlayışımız vs. bunlara sadece bir kaç örnektir. Bu ve benzeri menkıbeleri derinlemesine anlamak ve onların altında yatan psikolojik travmaları çözmek yerine yüzeysel bir bağlantı kurma alışkanlığımız bizleri bugün de yanıltmaya devam ediyor. Tarihler boyu yarattığımız menkıbe ve efsaneler, baskı, horlanma ve katliamlar karşısında tedirgin olan ruhlarımızın birer sığınak kalelerinden başka ne ki? Acıyı bizim kadar hagi halk bal eyleyebilmiş ki? Ozan ve bilge insanlarımızın isdisnasız hepsinin birer derviş oluşları neye işarettir? Hiç düşündünüz mü? Yüzyıllardır kafir, dinsiz, düşük ahlaklı olarak itham ettikleri insanlara bugün niye âSiz de müslümansınız´ diyorlar? Gülerek çağırıyorlar, şefkat gösteriyorlar, gel diyorlar. Gelmeyince, birden ciddileşiyorlar âgelmezsen yakarım âdiyorlar. Ve yakıyorlar da. Örnek mi, işte Sivas!!! Cem evlerimizi ibadet yerleri olarak görmüyorlar. Orası mı, cümbüş evi diyorlar. Kendileri gibi olmamız için bize Arap milliyetçiliğinin dinsel kılıflı (Kuran) ideolojisini dayatıyorlar. Oysa Kuran kendi dışında bir din ve yaşam biçimi tanımıyor, hepsi batıldır(sapkınlıktır) diyor. Allahı kendi tekelinde görüyorlar. Alevilerin kendi inançsal ve kültürel özüne dönmelerinden korkuyorlar. Çünkü, hem kendi kanlı tarihleri ortaya çıkacak hem de yüzyıllarca insanları içine sokarak kandırdıkları illüzyonları bozulacak. Evet ne doğu ne batı, onların muhteşem yalan ve üllizyonlarını bozacak tek felsefe ve yaşam iksiri Aleviliktir. Bu yüzden, din ve diyanetini, hokkabaz ve kravatlı ulemalarını üzerimize salıyorlar, bizleri tekrar uyuşturarak hayal alemine sürüklemek için. Fakat bu arap büyüsü artık tutmayacak, çünkü, geçmişimizi ve erenlerimizin, devrin tahribatından korumak için şifreleyerek devrettikleri o âhakikat aleminin´ sırlarını çözmeyi öğrendik artık. Bu toplumsal uyanış, bu özedönüş hareketiyle başlayan diriliş kendini birçok alanda göstermeye başladı. Kulak veren herkes bu dirilişe şahit olabilir. Yeter ki şartlanmışlığın yarttığı yenilgi tuzağını fark edebilsin, gerçeklere gözünü ve kulağını kapamasın!! Lakin kimi dedeler bu gerçeği göremeyecek kadar özünden uzak ve özüne yabancı. Kimi mevkii ve post kaygısında, kimi de derin kış uykusundan uyanmak istemiyor. Şii ve sünni şarlatanların Aleviliği asimile etme konusunda birer köprü vazifesi gördüklerinin farkında bile değiller!? Fakat gerçekler er yada geç onları da uyandıracaktır!! Genç Aleviler Harekati bu uyanışın en hızlı habercisi olarak tarih sahnesine çıkmaktadır; kulağı olan işitsin, yüreği olan dinlesin!! Sis perdelerini birer birer dağıtmaya aht etmiş bir harekettir, bu hareket. Hem de büyük ozan ve bilge insanlarımızın özlü sözlerine dayanarak!!! Hem de gerçeğin ta kendisine sarılarak!!! AAKM- Cemevi Dedeler Kurumu adıyla yayınlanan ve internetlere de yayılmış olan bir âmakale´ var elimizde. İmla ve gramer hatalarını bir kenara bırakırsak, içerik ve tarihsel bilgi bakımından tam bir muamma ve düşünce sefilliği görülmektedir. Belli ki düşünsel ve ruhsal dünyaları da derin bir tedirginlik ve kaygı içerisinde. Şimdi kaleme alınan bu yazıdan alıntı yaparak çelişkileri ortaya serelim: 1) Hünkar Hacı Bektaşi Velinin Künyesi, Adı Muhammed lakabı Bektaş... Babası Seyyid Muhammed İbrahim es-Sani, Ataları Seyyit Musa es Sani, İbrahim Muharrem el-Mucap, İmam Musayi Kazım... Hacı Bektaşi Velinin fikir ve öğretilerini kavramaya çalışmak yerine secere fetişizmine soyunmuş olan dedelerin tarih bilgileri olmadığı gibi akıl ve mantık yürütme yeteneğinden de yoksun oldukları görülmektedir. Hünkarın ölümünden yüzlerce yıl sonra nakip ül eşrafın (sünni ulemaların) yada şii tayfasının düzenlediği uyduruk bir secere olduğunu anlayamıyorlar. Ya da anlamak istemiyorlar. Çünkü kendi secereleri de aynı eller tarafından düzenlenmiştir. (bu hususta, Nejat Birdoğan´ın âAnadolu ve Balkanlarda Alevi Bektaşi yerleşimleri.. isimli kitabına bakabilirsiniz). Gelelim meselenin mantık boyutuna: Kaynaklara göre Hacı Bektaşi Veli´nin 1209-1271 yılları arasında yaşadığı bilinmektedir. Secereye göre dördüncü göbekten atası olan Musayi Kazım 745-799 yıllarında yaşamıştır. Arada tam 410 yıllık bir zaman dilimi vardır. Dört kuşağa 410 yılı ancak akıl garibesi bir zihniyet sığdırabilir. Üstelik Hacı Bektaş, Arap değil şaman geleneğinden gelen bir Türkmen babasıdır. (geniş bilgi için, ünlü Alevilik araştırmacısı İrene Melikhofun, âEfsaneden gerçeğe Hacı Bektaşi Veli´ isimli eserine bakılabilir). Anadolu Aleviliğinin serçeşmesi olan Hacı Bektaşi Veliyi Araplaştırmaya kimsenin hakkı yoktur. 2) Şuda bir gerçek ki Hünkarın, kendisinin de Hacı olmak için gitigi Mekkedeki Kabedir. Akıl var izan var. âHer ne arar isen kendinde ara, Kudüste, Mekkede, Hacda değildir´ diyen bir insanın Arapların taşyığınına tenezül etmesinin imkanı var mı? Belli ki dedeler, Hünkarın âBenim Kabem insandır´ sözünü bile duymamışlar. Yazık, çok yazık. Hünkara hacı lakabını yakıştırmaları ya mecazi ya da kasıt içermektedir. Osmanlı tarihçisi Aşık Paşanın Hünkar hakkında söylediği â şeriata boş vermiş, meczup bir dervişti´ söylemi bir gerçeği açığa vurmaktadır. Hünların, meczup-budala bir derviş olduğu şüphelidir lakin şeriat kurallarına uymadığı şüphesizdir. Zaten sözlerinden de bu anlaşılmaktadır. (Geniş bilgi için, Nejat Birdoğanın âAnadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı´ adlı kitabına bakın). Hacı Bektaşi Veliyi sünnileştirmeye kimsenin hakkı olamaz. 3) Alevilik Anadoluya özgü bir inançtır; anlayışınız islamdışı bir inanci çağrıştırır; bu anlatım yanlış ve eksiktir,bu görüşe katılmıyoruz. Biz Anadolu Alevileri İslamın özüdür derken..Kuranı ehlibeytin yorumladığı gibi yorumlayarak, ehlibeyti rehber kabul ederek.... Alevilik Anadoluya özgü değilse neden Anadolu dışında örneğin Arabistanda, Yemende, Irakta, hatta sayısı ellinin üzerinde olan hiç bir İslam ülkesinde benzeri yoktur? Buna Ehlibeyt taraftarı olan İran da dahildir. Ehlibeytin rehberliğine gelince; belli ki dedeler Kuranı da bilmiyorlar. Kuranda Ehlibeytin kendinden sonra islam ümmetine rehberlik etmesi hususunda tek bir ayet bile yoktur. Bu görüş peygamberin bir hadisine dayanır. İslama göre ölçü âtanrı kelamı olan Kurandır´. Peygamberin dönem dönem Ömer, Osman, Ebubekir hakkında da övücü hadisleri vardır. Bunu anlamak için Müslim ve Buhari´nin hadis kitaplarına bakmak yeterlidir. 4) Ayrıca Anadolu Aleviliği islamın özüdür veya islamın dışıdır bu kargaşaya son vermeniz gerekliliğine inanıyoruz. Yukarda, âAlevilik islamın özüdür´ derken iki satır sonra âİslamın özüdür-dışıdır´ kargaşasına son verilmesini istemekle kendi söylemiyle çeliştiklerinin farkında bile değiller. İslamın içindeyiz deseler Alevi gelenek ve inançları bir barikat gibi önlerine dikiliyor, İslamın dışındayız deseler bu seferde üstün ırk psikosuna dayanan beleş elde edilmiş ünvan (Seyitlik yaftası) elden gidiyor. Ne yardan ne de serden geçebiliyorlar. Vahim bir durum içerisinde oldukları için olsa gerek sürekli vehimler üretiyorlar. Vehimlere sarılıyorlar. 5) Berlin AAKM Cem-evi Dedeler Kurullu; biz seyitler olarak sorumluluğumuz ve inancımız gereği diyoruz ki; Hz. Muhammed, Hz Ali, oniki imamlar ve yedi Ulularımızın bize buyurduğu gibi Ehlibeytin Öğretileri İmam Caferi Sadık´ın Buyruğu bizim için yönlendirici açıklıktadır. Hz. Muhammedi bilemem ama Yedi Uluların insanlara buyurdukları ya da emirvaki söyledikleri hiç birşey yoktur. Onlar devletin memuru olmadıkları gibi Kuranın insanlara şırıngalamak istediği cehennem korkusu yayan hayali bir Allahın da memurluğunu yapmamışlardır. Onlar sevginin, ilahi aşkın, hümanizmin, paylaşım ve dayanışmanın, yüceliğin ve dogmalardan kurtulmuş içsel bir özgürlüğün paha biçilmez hazinesini kendi beninde keşfederek insanlığa yaymışlardır. Buyurmak ancak efendi köle diyalektiğinde mümkündür. İçi sevgi ve esenlikle dolu olan bir insan buyurmaz! Üstelik, insan yaşantısının en mahrem yerine kadar uzanma ve onu yüce bir efendi adına tahakkümü altına alma yetkisini kendinde gören bir kitabi pek te muhatap almamışlardır. Ne Kuranı nede peygamberi, kendi aşkından yarattıkları Allah ile aralarına sokmamışlardır. Örnek mi? Bundan bol ne varki! Gerçi bugün Nesimiyem Haşimiyem Kureyşiyem Bundan uludur Ayetim, ayet ü şana sığmazam (Nesimi) * * * sofular haram demişler bu aşkın şarabına ben doldurur ben içerim günah benim kime ne (Nesimi) * * * gafil kaldır gönlündeki gümanı bu mülkün sahibi Ali değil mi? Yaratmıştır 18 bin alemi Rıskını veren Ali değil mi? (Kul Himmet) * * * zikredenler ezazilden sakınır âLa ilahe ille Ali´ yazılı (Kul Himmet) * * * Bin Kabeden yeğdir Bir gönül ziyareti ( Yunus emre) * * * Hatai hal çağında Hak gönlün alçağında Yüzbin kabe yapmaktır Bir gönül al çağırda ( Hatai) * * * değme arif bunun sırrın bilemez bilse de künhüne agah olamaz her dede ölüyü diri kılamaz hünkar Hacı bektaş Vel´olmayınca (Pir Sultan Abdal) * * * Bu yol böyle gide gide Yerimiz yoktur dünyada Kimi hoca kimi dede Say babo say say (Mahzuni Şerif) * * * Sinemi zalime açtım vur diye Çok cahile bel bağladım Pir diye (Mahzuni Şerif) İmam Cafer buyruğu meselesine gelince; bu konuda da ne yazıkki dedeler tarih bigisinden yoksunlar. Altıncı İmam olan İmam Caferi Sadık âBuyruk´ isimli bir kitap yazmamıştır. Aksini kanıtlamak isteyene âhodri meydan´ diyoruz. Okumak, araştırmak size zahmetli mi geliyor? Yapacağınız iş çok basit, yakınınızda bulunan bir şia-İran yanlısı bir kuruma gidip onlardan sormak. Fakat piyasada bulunan ve âİmam Caferi Sadık Buyruğu´,Büyük Buyruk, Küçük Buyruk vs. adıyla anılan (ki, yer yer şiilik tandanslı, şeriat kurallarından da bahseden-yedi ayrı nüshası bulunan) bu kitap, 15.yy sonları ile 16.yy da Safevilerin Anadoludaki âAlevi´ zümrelere yönelik yazdıkları yarı politik yarı sufi içerikli propaganda kitabıdır. Bugünkü İranın resmi meshebi olan Caferilikle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Çok nadir de olsa kimi Alevi ozanlarının şiirlerinde geçen âCaferiyim´ kelimesi ise sadece bir sembolden ibarettir. âCaferi Mezhebi ve Esasları´ adlı eserin yazarı Ayetullah Kaşüf-ül Gıta Abdülbakıy Gölpınarlı´nın türkçeye tercüme ettiği kitabının 32. sayfasında şunları yazmaktadır: â İmam ve bilhassa Hazreti Ali hakkında aşırı bir inanç besleyen´Gulat´ âileri gidenler, haddi aşanlar- ise, bunları Şiayı İmamiyeye-Caferiyye ile aynı saymak, bir görmek, bunların inançlarınıimamiyeye mal etmek, büyük bir zulümdür. Şiayi İmamiye ve İmamları, bu fırkalardan teberri etmişler, onları kafir bilmişlerdir. Şiayı İmamiye, tenasuhun, ittihatın, hululun Allahı cisim bilmenin şiddetle aleyhindedir. İmamiyenin icmaiyle namazı terk eden fasıktır. (s.65) Şia katında , İslamın en büyük direklerinden biri de hacc dır(s.74). Cihat,düşmana karşı koymak, yeryüzündeki zulüm ve festa karşı, hak için gerçek için canla başla, malla savaşmaktır. Zina eden, evliyse...ona yüz kamçı vurulduktan sonra recmederek öldürülür. Kadın da olsa aynı cezaya çarptırılır.(s.107) Safeviler döneminde yazılmış olan âBuyruk´ ta ise yukarda alıntıladığımız Caferiliğin aksine Anadolu Alevilerine cazip gelen kimi değerler (bunlar sufilik-Rıza Kenti gibi şeyler) mevcuttur. Kırklar menkıbesi, dört kapı kırk makam, Pir, Mürşit, Rehber, Cem, Semah, Musahiplik gibi değer ve kavramlar örneğin Nehcül Belaga´da yoktur. Belliki dedeler Hz. Ali´nin hutbe ve veciz sözlerinin bir derlenmesi olan bu kitabı da okumamışlar. Ceddim diye arkalarına saklanmak yerine o eseri okusalar iyi ederler. En azından Hz. Aliyi kulaktan dolma bilgilerle değil tarihsel yönüyle tanımış olurlar. Fakat hazıra konmak var iken zahmete katlanmaya pek yanaşmıyorlar. Bedavacılığı zahmete yeğ tutuyorlar. Nefes ve deyişlerde geçen İmamların ismine dört elle sarılıyorlar lakin tasavvuf bigileri olmadığı için bu sembollerin ne anlama geldiklerini de bilmiyorlar. Feodaliteden gelen derebeylik ve pederşahi şartlanmışlıklarına batınıliği maske ederek günü ve eziklik içerisinde kıvranan gelişememiş egolarına maske yapıyorlar. Örneğin, âmakalelerinde´ Şah İsmailden şöyle bir nefes almışlar fakat anlamı üzerine pek düşünmemişler. 6) Men Hasan hulki Rıza´nın bir muhubb-i aliyim Hamdü lillah kim hasetle kibr ü kinden haliyem Şah Hüseyni Kerbela´nın baş açık abdaliyam Kıblegahımdır Muhammed Secdegahımdır Ali Oysa Kurana göre Kıble Muhammed değil Kabedir. Peygamber de namaz kılarken Kabeye dönmüştür. Alevi dervişlerinin dışında hiç bir İslam ümmeti âŞiiler de dahil- Hz. Ali´ye Secdegahım demez. Bu söylem Kurana göre en büyük suçtur, günahtır. Nehcül Belaga´ya bakın, hiç Hz. Ali kendisine secde ettiriyor mu? İslama göre secde ancak Allaha edilir. Yukarda örneklerini verdiğimiz yedi uluların nefesleri gibi Şahın bu nefesi de Kurana göre küfürdür. Dedeler Kuranın iç manasını bilmedikleri gibi onun yansıması olan dış manalarını da bilmiyorlar. Fakat Kuranı kimselere bırakmamaları ise içler acısı bir durum. Hele bunu Aleviliğe empoze etme gayretleri ise cehaletin, hilkati garibeliğin en büyüğü Kabeye dönmüştür. Alevi dervişlerinin dışında hiç bir İslam ümmeti âŞiiler de dahil- Hz. Ali´ye Secdegahım demez. Bu söylem Kurana göre en büyük suçtur, günahtır. Nehcül Belaga´ya bakın, hiç Hz. Ali kendisine secde ettiriyor mu? İslama göre secde ancak Allaha edilir. Yukarda örneklerini verdiğimiz yedi uluların nefesleri gibi Şahın bu nefesi de Kurana göre küfürdür. Dedeler Kuranın iç manasını bilmedikleri gibi onun yansıması olan dış manalarını da bilmiyorlar. Fakat Kuranı kimselere bırakmamaları ise içler acısı bir durum. Hele bunu Aleviliğe empoze etme gayretleri ise cehaletin, hilkati garibeliğin en büyüğü. Dedelerin, Konfederasyonun Alevilerle ilgili AB için hazırladığı raporda içkillendiği bir diğer nokta da Kitap olayı. Neden, kitabımız Kuran değil de insan denilmiş?! Vay efendim biz Kurani sünni İslamdan farklı yorumluyoruz! Nasıl farklı yorumluyorsun? Kuranın bir çok ayeti yorum gerektirmeyecek kadar açıktır. Örneğin, Hülle olayı. Neyini farklı yorumluyorsun? Hangi Alevi karısına hülle yaptırmış?! âBiz erkeği kadından üstün yarattık, Allah katında din İslamdır, kadına mirastan erkeğe verilenin yarısını verin, cennette erkekler için el değmemiş huriler vardır, yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyiniz, ganimet size helal kılındı, zina eden kadına yüz sopa vurun´.........Aleviler tarih boyu bunların hangilerine inanıp uygulamışlar? Hem Hacı Bektaşi Veli´yi büyük bir evliya, bilge insan olarak kabul edip cemlerde adını zikredeceksin hem de o zatın âOkunacak en büyük kitap insandır´ sözünü reddedeceksin. Bu ne çarpık zihniyet? Hünkarı İslamla buluşturma gayretkeşliğinden vazgeçin, çünkü onun nefesi Kurandaki İslamdan binlece kere daha güçlüdür. Onun nefesi İslamı yıkar!! İslam da sizde bunun altında kalırsınız! Anadoluda bir deyim vardır: Kurt bildiği dereye kaçar. Çünkü kendini o âbildik´ derede güvenli ve rahat hisseder. âEğer Alevilik kendine göre bir inanç ise, peki bunun peygamberi kim, kitabı kim, diyorlar. Belliki deruni yaşantı ve batıniliği hiç duymamışlar! İdrak edemiyorlar, çünkü bilinçaltı dürtülerin yarattığı tedirginlik duygusundan ve onun bir yansıması olarak ortaya çıkan nefsin yanılgı ve yenilgi tuzağından bir türlü kurtulamıyorlar. Genç Aleviler Harekati bir başka yazıda bu konya geniş yer ayıracak. Merak eden herkes sitemizi ziyaret edebilir. Aksini iddia ecedek her babayiğide âhodri meydan´ diyoruz. gelecek her yazıyıda kayıtsız, şartsız, sansürsüz sitemizde yayınlayacağız. Genç Aleviler Harekati bütün dedeleri bu tartışmaya davet ediyor. Yolumuz, gerçekleri keşfedipte halktan saklayanları âdüşkün´ ilan eder. Şeyh Bedreddin, güzel insan Nesimi, Hallacı Mansur, Pir Sultan Abdal ve daha niceleri buna açık birer örnektir.... Gençliğin yükselen sesi GENÇ ALEVİLER HAREKATİ
yorum yok... ama şunu da söylemeden geçemeyecem.alevi dedelerinin alevilik hakkında yeteri kadar bilgiye sahip olmadıklarını düşünüyorum bende...