Boykot! 21 Ekim´de yapılacak olan ve aslında şu sıralar gümrük kapılarında yapılmakta olan referandum boykot edilmelidir. Öncelikle gayri ciddi olduğu için... AKP´nin âmadem öyle...â bıçkınlığıyla bir sinir anında ortaya atıverdiği anayasa değişikliği halkoyuna â11. cumhurbaşkanını halk seçsin miâ sorusuyla sunuluyor. Çankaya´ya adamını çıkaran AKP´nin kendi tabanını âhalk seçsinâe ikna etmesi durumunda Abdullah Gül´ün durumunu sorgulatacak bir sonuçla karşılaşılması muhtemel. Tabii, bunun için, bazı CHP´lilerin de şimdiye kadar âhalk seçerse rejim çökerâ diyen Baykal´a rağmen, âhalk seçsin bakalımâ demesi gerekiyor. Lakin, bu partilerden hiç ses yok! Ses verseler ne yazar? Diyelim ki referandumda âevetâ çıktı yine ne olacak? Meclis yeni adaylar belirlese, bu adayların katıldığı bir seçim yapılsa, seçilecek olan 12. cumhurbaşkanıdır. İsteseniz de istemeseniz de 11. çocuk doğmuştur, dilerseniz onikincinin adını âYeterâ koyabilirsiniz! Referandum boykot edilmelidir. Yalnızca bir komedi olduğu için değil... Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde, kendi aramızda çok tartıştık. TKP Konferansı´nda da bu konu gündeme geldi. Bizim sosyalizm projemiz açısından, cumhurbaşkanı ya da devlet başkanını halk oyuyla belirlemek söz konusu bile olamazdı. Birkaç gün önce burada yazdığım gibi, sosyalizmde güçler ayrılığına yer yoktur. Birbirine güvenmeyen, birbirini dengelemek zorunda bırakılan kurum ya da güçlerle yürüyen bir sistem, toplumun devlet yönetiminden uzaklaştırıldığı bir sistemdir. Halkın hesap soramadığı, yetki ve sorumlulukların karmaşık mekanizmalarla halkın iradesinden uzaklaştırıldığı, âhalkın seçtiğiâ parlamentonun dışında başka âerkâlerin de icat edildiği burjuva demokrasilerinde âhalkın seçtiğiâni tırnak içine almamızı gerektiren başka âkusurâlar da var elbette ama kuvvetler ayrılığı meselesi yenilir yutulur, geçiştirilebilir bir olgu değil, sosyalizm söz konusu olduğunda... Sosyalizmde burjuva parlamentolarından farklı olarak meclis profesyonel milletvekillerinden oluşmaz. Halkın temsilcileri her ayın belli günlerinde mevcut işlerinden izin alır ve tüm toplumsal örgütlerde tartışılmış olan yasal düzenlemeleri, politikaları, devlet işlerini değerlendirirler. Kararlar alırlar. Meclis´in içinde oluşturulmuş olan hükümeti denetler, ona yol gösterirler. Devlet başkanı da Meclis´in dışında değil, içindedir. Dolayısıyla yasama ve yürütme iradesi halkın temsilcileri tarafından bir bütün olarak temsil edilir. Bu nedenle âhalk seçsinâe bizim devlet kurgumuzda teorik olarak yer yoktur. Halk aşağıdan yukarıya kendi temsilcilerini seçer, bu temsilciler de kendi aralarından devleti temsil edecek başkanı seçer. âOnu da halk seçsinâ demek, arkasına halk desteğini almış âbirâ kişi halkın temsilcilerinin karşısında yeni bir odak olsun demektir. Dolayısıyla bugün âcumhurbaşkanını halk seçsinâ önerisi, yasama ve yürütme arasındaki mesafeyi biraz daha açmak, parlamentoyu biraz daha işlevsizleştirmek için atılmış bir adımdır. âİşlevli olsa ne olurâ önermesi ciddi devrimcilerin ağzına da kalemine de yakışmaz. Burada yıllardır üzerinde durduğumuz siyasetsizleştirme sürecinden söz ediyoruz. Emekçi sınıfların en önemli kazanımlarından birisi olan genel oy hakkının sermaye egemenliği tarafından önemsizleştirilme girişimlerini tartışıyoruz. Özetle, referandumu boykot etmek için teorik nedenlerimiz de var. Peki o zaman neyi tartışıyorduk? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin toplumu politize etme olasılığını... Zaman içerisinde meclisin içinden aday çıkarma zorunluluğunun kalkabileceğini; devrimci, ilerici adaylar etrafında topluma yeni seçenekler sunulabileceğini... Tartıştık... Geriye boykot kaldı! Referandum boykot edilmelidir. Baykal gibi halk düşmanı argümanlarla değil. Olanaklar ölçüsünde burjuva diktatörlüğünü, sermaye sınıfının iki yüzlülüğünü teşhir ederek. Halkın hiç ilgilenmediği bir referanduma ilgi çekip, âbakın burada neler oluyorâ diyerek... Boykot ciddi iştir; ortadaki komediyi bastıracak kadar, ciddiye alarak