Biz Aleviler ne kadarız?

Konu, 'Yazılar, Makaleler, Araştırmalar' kısmında ersan-tan tarafından paylaşıldı.

  1. ersan-tan

    ersan-tan Daimi Üye

    'Biz Aleviler', ne kadarız? YAZAR: HASAN ALI ERDEMEkim 2006'da yapılan ve Milliyet gazetesinde yayımlanan KONDA araştırmasına göre yüzde doksan dokuzunun müslüman olduğu kabul edilen 73 milyonluk Türkiye'nin yüzde 82'si Sünni-Hanefi, yüzde 5.73'ü, yani 4 milyon 587 bini Alevi-Şii'dir.Yine bu araştırmaya göre, Alevilerin üçte biri İstanbul'da yaşamakta, geri kalanı ise Ortadoğu Anadolu (Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli, Bitlis, Hakkari, Muş, Van) ve Akadeniz bölgesinde bulunmaktadır. KONDA'nın sahibi olan Tarhan Erdem, CNN Türk'de Taha Akyol'a konuk olduğunda ben Aleviyim diyenleri Alevi kabul ettiklerini belirtmiş, başkaca bir soru sormaya gerek duymadığını söylemiştir. Ancak, TESEV'in Ali Çarkoğlu ve Binnaz Toprak'a yaptırttığı Kasım 2006 tarihli çalışmada ki, Türkiye'de Alevi vatandaşların kimliklerini toplum içerisinde rahatca dile getirmeleri çok sık rastlanır bir durum değildir.Bu nedenle, değişik araştırmalarda bu konuda farklı soru sorma yöntemleri geliştirilmeye çalışılmış, bu denemelerin ayrıntıları yayınlamıştıdenilerek konunun ne kadar hassas olduğuna dikkat çekilmiştirBu araştırmanın yayımlamasından sonra NTV ve CNN Türk'de yapılan açık oturuma katılanların arasında Alevilere yer verilmemiştir. Alevi konusu Sünnilerce şen şakrak bir şekilde tartışılmış, KOÇ Üniversitesi'nden bir akedemisyen "bu kadar cehalet ancak okumakla mümkün olur deyişini doğrularcasına Alevilikte "takiyenin" yaygın olduğundan dem vurmuşturCNN Türk'teki programında, TESEV'in yukarıda anılan raporuna değinen Taha Akyol, araştırmacıların farklı soru teknikleriyle bulduğu orana göre Alevilerin toplam nüfusun yüzde 11.4'ünü oluşturduğunu ekleme gereği duyar. Türkiye'de yaşayan Alevilerin sayısının ne olduğu veya ne olmadığını irdelemeye geçmeden önce araştırmayı Alevilerin nüfusu 5 milyon ile manşetten veren Milliyet gazetesi'nde son bir ayda kapaktan verilen haber ve yorumlara bir bakalım ve bunu milliyetçi basında yer alan bir makaleyi, Yeniçağ'da yazan Özcan Yeniçeri'nin 28.3.2007 tarihli yazısından bazı bölümleri buraya taşıyarak gösterelim.Milliyet Gazetesi, özel bir misyon üstlendiğini attığı manşetlerle kanıtlamıştır. Bu gazete, ABD'li yetkililerin Türkiye'deki "milliyetçilik karşıtı söylemlerini sürekli manşetlere çekerek bilinen merkezlerin adeta sözcülüğünü yapmaktadır. Türk milliyetçiliğinin azı dişlerinin sökülmesi, bu mümkün olmazsa törpülenmesi, Amerikan çıkarlarına karşıt duruşları önemli ölçüde zayıflatacaktır. ABD'nin etkin ve yetkili zevatı, bu nedenle Türkiye'de yükselen milliyetçiliği hem hedef hem de sorun yaparlar. ABD çıkarı karşıtı olan günahkâr, ezilmelidir.Bu söylemleri de Milliyet Gazetesi belirli periyotlarla sık sık manşete taşımaktadır. Bir gün ABD'ci Genomculara atfen Türkiye'de Türk genlilerin az olduğu bu gazetede yer buluyor. Bir başka gün, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Fried'in,Milliyetçilik gurursuzluktur" biçimindeki sözlerine yer veriliyor. Bir başka zaman diliminde de Salman Rushdie'nin milliyetçilik ötekine bakmayı bilmeyenleri cezbediyor gibi oportünist bir sözü milliyetçilik aleyhtarı her söz gibi manşete çekiliyor. Son haberlerinden birisinde de bu gazete, milliyetçilikle ilgili ABD'li yetkililerden birisinin Türkiye'deki kavgacı milliyetçilikten endişeliyiz sözlerine yer vermiştir.Bu gazete, bir yandan milliyetçilik karşıtı ne kadar zat ve zevat varsa onların sözlerine büyük yer verirken, diğer yandan da milliyetçilik yükseliyor aman dikkat başlıkları atıyor. Milliyet Gazetesi adeta tarihi misyonunu tamamlamak için milliyetçilik aleyhtarı gayretlerini etnik, mezhep ve cinsiyete dayalı bölücü anketler yayınlayarak zenginleştirmektedir. Bu bağlamda Konda'ya bir araştırma yaptıran gazete, 48 bin kişiyle yüzyüze görüşülerek yapıldığı söylenen bu ankette etnik olarak Türk, Kürt, Laz, Arap ve diğer nüfus oranlarını çıkartmıştır! Her türden tartışmaya açık bu manipülatif anketlerle ülkenin etnik, mezhep, cinsiyet ve azınlık haritasının çıkarılması, herhalde Türkiye'deki barışa, istikrara ve kardeşliğe hizmet etmeyecektir.Milliyetçiliği ırkçılıkla özdeşleştirerek, ne kadar kötü olduğunu her fırsatta gündeme getiren bir gazetenin etnisite, mezhep, ırk ve farklılığı kutsaması çok manidardır. Milliyet Gazetesi Farklıyım / farklısın / farklı / farklıyız / farklısınız /farklılar diye fiilin şimdiki zaman halini halka çektirmeye çalışıyor. Milliyetçiliğin önüne vahşi, hoyrat, ırkçı, etnik vb. sıfatları koyarak onu kötülüyor, aşağılıyor ve kendi mantığı içinde sözüm ona mahkûm ediyor. Bunu ABD'li yetkililerin, AB'li etkililerin endişeleriyle birlikte dile getirdikçe, Türkiye'deki milliyetçilerden doğal olarak tepki görüyor. Bu durumu da malum gazete milliyetçiliğin yükselmesi olarak pazarlıyor.Milliyetin milliyetçilik aleyhtarı söylemlerini, Türkiye'de şu kadar Kürt var iddialarını ya da şu kadar Alevi var yaklaşımlarını masum bir gazetecilik olayı olarak görmek mümkün değildir. Etnikçilik, mezhepçilik ve çeşitli türden bölücü konuşmaları canlı tutmak amacıyla birilerinin aralarında işbirliği yaptığı açıktır.Durum dikkatle izlenmeye değer! Yeniçağ gazetesinin Milliyet ile hesaplaşmasını akılda tutarak kendi konumuza dönelim ve sorumuzu soralım. Biz Aleviler ne kadarız? Başvurulacak iki kaynak varSünni Müslüman olan iki kişi; birincisi, Lozan heyetinde yer alan, Atatürk ile ters düşünce vatanı terk eden Dr. Rıza Nur [1] diğeri hayatının önemli bir kısmını Anadolu'daki Alevi toplumu araştırmaya vakfeden Dağıstan kökenli Baha Said Bey. Irkçılığa varan ölçüde milliyetçi olduğu iddia edilen Dr.Rıza Nur, Lozan Barış Görüşmeleri sırasında azınlıklar konusunda yaşanan olayları ve tavrını aşağıdaki ifadeyle açıklar.Frenkler bizde ekalliyet(azınlık) diye üç nevi biliyorlar: Irkça ekalliyet, dilce ekalliyet, dince ekalliyet. Bu bizim için gayet vahim bir şey, büyük bir tehlike Aleyhimize olunca şu adamlar ne derin ne iyi düşünüyorlar. Irk tabiri ile Çerkez, Abaza, Boşnak ve Kürt ilh... yi Rum ve Ermeni'nin yanına koyacaklar. Dil tabiri ile Müslüman olup başka dil konuşanları ekalliyet yapacaklar. Din tabiri ile halis Türk olan iki milyon Kızılbaş'ı da ekalliyet yapacaklar. Yani bizi hallaç pamuğu gibi atacaklar. Bu taksimi işittiğim zaman tüylerim ürperdi. Kıllarım sanki birer kazık oldu.Bileklerimi sıvadım. Bütün kuvvetimi bu tabirleri kaldırmaya verdim. Pek uğraştım. Pek müşkülat ile fakat kaldırdım. Bunun dersi: Vatanımızda başka ırkta, başka dilde, başka dinde adam bırakmamak en esaslı, en adil, en hayati iştir Lozan görüşmelerinin başladığı 1922 yılına ait bir rakam bulunmamaktadır. Bu da doğaldır, çünkü 1915-1922 arası savaş dönemidir. 1913'de pik yaparak 15 milyon 821'e yükselen bugünkü sınırlarımız dahilindeki nüfus, 1912-1922 arasındaki 485.573'lük göçmen akımına rağmen birinci dünya savaşı ile beraberindeki olaylar nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar 2 milyon 728 bin azalıp 1923 itibariyle 13 milyondur. Osmanlı'daki Alevi(Kızılbaş-Bektaşi) nüfusu öğrenmek için yapılacak ilk basit hesap Dr. Rıza Nur'un ifadesinden yola çıkılarak yapılabilir.Nereden alındığı belirtilmeyen ve halis Türk olduğu ifade edilen rakam yalnızca Kızılbaş Türklere ait olup Alevi olan Zaza, Kürt ve Nusayrileri kapsamamaktadır. Balkanlar'dan 1923'e kadar gelen ve çoğunluğunu Sünni kabul edebileceğimiz göçmenleri toplama dahil ettiğimizde Türk Alevi nüfusun 1923' de toplama oranı % 15.4 çıkmaktadır. Zaza ve Kürt ile Mersin ve Adana'daki Nusayrilerin tamamını kabaca beşyüz bin kabul ederek hesaba dahil ettiğimizde bu oran % 19.2 olmaktadır ki, Türkiye'deki diğer gruplarla aynı oranda arttığını varsaydığımız Alevi nüfus en kötü ihtimalle 2007'de 14 milyona ulaşır. Baha Said Bey'in [2] çalışmaları Doç.Dr. İsmail Görkem tarafından derlenir ve ikinci baskısı Kitapevi tarafından Mayıs 2006'da yapılır. Aşağıdaki alıntılar Türkiye'de Alevi-Bektaşi, Ahi ve Nusayri Zümreleri adlı kitapdandır.Anadolu Türklerinin laekal (en azından) üçte birini toplayan Bektaşi-Kızılbaş zümresi cemiyet hayatındaki salabet (peklik), tesanüd (dayanışma) ve teavün (yardımlaşma) gibi kudretli kabiliyeti ile mümtaz bir hayat gösterebilmişler ve onun içindir ki, hükümetin en şedid(şiddetli) icratı önünde asırlarca boyun bükmemiştir. Mezahib-i Hürre içinde en asri bir ‘sosyal' hayatı yaşayan bu Türk kitleleri için irfan ve medeniyetin hiçbir şekl-i mahdudu yokturMilli varlığıyla yaşamış ve dini, milli hayat ve zihniyette anlamış olduğu için de ‘mefkurecilik (ülkü)' istidatları en selim (doğru, dürüst) bir hassaya(özellik) maliktir. İçtimai (toplumsal) tekamülün Türkiye'de en seri mükafatını verecek yegane ocak bunlar olduğu halde bu muhitin liyakat-ı fikriyesi mateessüf tedkike özenilmemiştir Çünkü en azından Anadolu'da yaşayan üç milyonluk bir kütle ‘atam gök, anam yer' idealine bağlıdır. Yalnız bir fark ile ki, bu imanın eski şekli yerine İslami şekli geçmiş ve böylece ‘ortaklığa ait' bir ‘toplumsallık' teşekkül etmiştir.121 Türkiye'nin üç şerefli minarelerinin yükselttiği kurşun kubbelerden, kırmızı teneke çatılı köy mescitlerine kadar bütün bu resmi kıblelere yüz çeviren bir sınıf Kabe ehli var ki memleket Türkü'nün üçte birini doldururdu. Bunların biz, topuna birden Kızılbaş der, geçeriz.129 Bilgisine başvurduğumuz Baha Said Bey'in Doç.Dr.İsmail Görkem tarafından derlenip kitaplaştırılan araştırmalarının iki yerinde Anadolu'daki Kızılbaş-Bektaşi nüfusundan oran, bir yerinde de sayı olarak bahsedilmektedir. Baha Said Bey'e göre, Kızılbaş-Bektaşi nüfus toplam nüfusun üçte biridir. Saha araştırması yaptığı bölgelerdeki Alevi köylerin sayısını çıkarıp çıkarsama yapan Baha Said Bey, araştırmasının bir yerinde Kaz Dağı'ndan Antalya'ya uzanan bölgedeki Tahtacıların 250.000'e yakın nüfusu olduğunu belirtirken, Karesi(Balıkesir) Sancağı'nda 27 Çepni köyü ile bir miktar da Göçer Evli olduğunu belirtir. Manisa, Saruhan ve Bursa'daki Çepni(Çetmi), Tat ve Karakeçili aşiretinin yarısı eklendiğinde Antep Ocağına bağlı Çepni Süreği'nin nüfusu 130 bine varmaktadır.Baha Said Bey'in araştırmalarından iki kez belirttiği "üçte bir" oranını veri olarak aldığımızda, Anadolu'daki Kızılbaş-Bektaşi nüfusun 1916-1917 ‘de beş milyon olması gerekmektedir. Bir kez belirttiği "üç milyon" rakamını esas alırsak % 23'lük bir orana varırız. İttihat Terakki merkez komite üyesi olan Baha Said Bey, Dağıstanlı Sünni Türk'tür. Kızılbaş-Bektaşi olduğu için Anadolu'daki Alevi nüfusu çok göstermektedir, savı ileri sürülemez. Ancak, yazdıklarından ve kullandığı üsluptan yola çıkarak onlara sempati duyduğu söylenebilir. "Osmanlıların Anadolu'da kökleşmesiyle ‘milli bir mezhep'de doğmuştu. Bu da Bektaşilik! Buna ihtiyaç da vardı, çünkü, Mesnevi'nin ‘Parsi taklidi' ile ‘ney ve cemaatinden' Selçuk Türkleri denilen Oğuz Türkleri hiç bir şey anlamıyordu."s.122. "Mesela Kargın, Avşar, Tahtacı, Çepni Alevileri nüfus bakımından kesif bir cemiyet meydana getirdikleri halde, genellikle ‘Ortodoks' Rumların Türkleştirilmiş zümreleri diye kabul edilirdi. Dersim(Tunceli), Kığı(Bingöl), Tercan(Erzincan), Bayburt, Iğdır vb. Alevileri de, Ermeni nüfus kayıtlarında birer ilave olarak yer alırdı.Özellikle de Protestan misyoner istatistikleri, Mütarekeden sonra bunları neşrediyordu..."s.153 Baha Said Bey'in araştırmasında verilen bilgi bir yerde Dr.Rıza Nur'un şikayetiyle çakışmaktadır. Türkleşmiş "Ortodoks Rum" zümreden sayılan Kargın, Avşar, Tahtacı, Çepni Alevileri ile Ermeni nüfus kayıtlarında birer ilave olarak yer alan Dersim (Tunceli), Kığı (Bingöl), Tercan (Erzincan), Bayburt, Iğdır vb. Alevileri, ekalliyetten sayılmak istenen iki milyon Kızılbaş Türk olabilir mi? Olabilir. Şöyle ki; Baha Said Anadolu'da yapmış olduğu araştırma sonuçlarını 1916 ve 1917'de, İstanbul'da Türkocağı ile Milli Türk Talebe Cemiyeti'nde katılımcılara anlatır ve sonra da yayınlamaya başlar, ancak devamı gelmez. Nedenini kitaptan, Dr.İsmail Görkem'den öğrenelim. "Baha Said Bey, bu çalışmalar başlamasına, Anadolu'da yaşayan Alevi-Bektaşi zümrelerinin Protestan misyonelerlerinin hazırladıkları nüfus istatiklerinde ve Merzifon Koleji'nin gizili Pontus Belegelerinde "Hristiyan dönmesi" unsurlar olarak gösterilmesinin sebep olduğunu belirtmektedir. O, bu sebepler yüzünden, böylesi bölücü fikirlere karşı koymak maksadıyla 1917 yılında neşriyata başlar. Fakat, "müzayedeci bir mecmua"nın "muhtemelen Saray'ın arzusuyla" bu harekete, "yıkılan Türk Ocağı'nın dinsiz çocukları şimdi de Kızılbaşlık propagandası yapıyor" şekilinde acı bir karşılık verdiğini ve bu tartışma neticesinde ise, Sansür Heyeti'nin yazılarının neşrini engellediğini üzülerek belirtmektedir." "Ben Aleviyim" diyenleri Alevi kabul edip gerisini dışlayan, başta İstanbul olmak üzere Ortadoğu Anadolu (Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli, Bitlis, Hakkari, Muş, Van) ve Akadeniz'i Alevilerin yoğun yaşadığı bölgeler kabul edip gerisini görmezlikten gelen KONDA-Milliyet işbirliği Yeniçağ yazarını haklı çıkaracak niteliktedir. Şöyle ki; • 12 Eylül'e giden süreçte katliamlara maruz kalan Sivas, Malatya, Kahraman Maraş ve Çorum Alevi toplumunun yoğun yaşadığı yerler olup bu şehirlerde yalnızca Alevilerin yaşadığı mahalleler bulunmaktadır. • Bu iller çevresi ile uzantısındaki Nevşehir, Kırşehir, Kırıkkale, Yozgat, Tokat, Amasya, Erzincan, Erzurum, Kars ve Ardahan Alevi yoğun bölgelerdir. • Nüfusun tamamına yakınının Alevi olduğu Ankara'nın Mamak ilçesine bağlı Tuzluçayır ve Natoyolu' mahallerinde sol partilere verilen 80 bin oy bulunmaktadır. • Arap Alevilerin (Nusayri) nüfusunun yayıldığı Mersin (12),Adana (14) ve Hatay (10) TBMM'ye 36 milletvekili göndermektedir. • Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Aydın, Manisa, İzmir yoğun Alevi bölgeleridir. • Almanya'da yaşayan Türk nüfusunun çoğunluğu Alevidir. • Bitlis, Hakkari ve Van Alevi bölgesi değildir. Tatvan, Mutki ve Sason'da Sünni Zazalar yaşamaktadır. KONDA-Milliyet işbirliğinde; Alevi nüfusun az, Sünni Kürt nüfusun çok gösterilmesi, Şii'liğin Aleviliğe eklemlenmesi, Zazaların Kürtlere dahil edilemesi ve batıda yaşayan Kürtlerin daha az oranda DTP'ye oy verdiğinin belirtilmesinin yegane amacı, anketin yayınlanmasından sonra 21 Mart 2007 tarihli Milliyet'teki Taha Akyol'un yazısında belirtilen "...Hatta Osmanlı-İran çatışması yüzünden, devlet Alevi Türkmenlere karşı Sünni Kürtleri tercih etmişti."yle ifade olunanın 21. Yüzyıla taşınmasıdır. Kendisini liberal gören bir gazete ile CHP'de genel sekreterlik yapan eski politikacının ağzından söylenen şudur; "Hey Aleviler, haddiniz bilin!" "Hey Kürtler, siz de biz de Sünniyiz. Bu devlet Sünnidir, Kürt Milliyetçiği yapıp devletin elimizden gitmesine sebep olmayın!" Notlar [1] A. Dr.Rıza Nur: Mustafa Kemal ile arası açılan Dr.Rıza Nur, milletvekili olduğu halde 1926 yılında Franasa'ya gitti ve Paris'e yerleşti. Daha sonra oradan Mısır'a geçti. İskenderiye'de bu kez 12 yıl süren bir gurbet dönemi yaşadı. Bu arada "Türkbilik Revüsü" adlı yıllık bir Türkoloji dergisini yayınladı. Leiden'de toplanan Şarkiyatçılar Kongresinde Reşit Saffet'le birlikte Türkiye'yi temsil etti. Öğrenciliğinden beri hayranı olduğu Namık Kemal üzerine 720 sayfalık bir inceleme yazdı.1938'de yılında, Atatürk öldükten sonra Türkiye'ye dönen Dr.Rıza Nur, vefat edene kadar İstanbul, Taksim'de kiraladığı 3 odalı bir apartman dairesinde yaşamıştır. Burası aynı zamanda Tanrıdağ Dergisi'nin de idarehanesi olmuştur. Dr. Rıza Nur İstanbul'da 8 Eylül 1942'de öldü. Anılarında Mustafa Kemal Atatürk'e ve İsmet İnönü'ye küfüre varan ithamlarda bulunmuştur. İnönü'ye karşı Kürt, Renda'ya Arnavut, Orbay'a karşı Kafkasya kökeni hareket noktasına dayalı hakaret, ima ve dokundurmalar gütmüş tarzda bir milliyetçidir. Ancak, zekası, gözlem gücü, üretkenliği ve fikirleri, Doktor Rıza Nur'u, polemik ve ideolojik yönleri ihtiyatla okunmak ve sorumlu tarihçilerin rehberliğinden yararlanmak şartıyla önemli bir kaynak haline getirmektedir.[Kaynak Wikipedia] [2] B. Baha Said Bey: Aslen Kafkasya'dan Anadolu'ya göçmüş Dağıstanlı bir Türk ailesinin evladı olan Baha Said Bey, 1882'de Biga'da doğmuştur. Harp Okulu'ndan mezun olduktan sonra, Harp Akademesi'ne girmiş ve burayı da 1906'da bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle ordu saflarına katılmıştır. Fakat, kısa bir müddet sonra, disipline uymayan haşarı tabiatı sebebiyle ordudan emekli edilmiştir. 1910'lu yıllarda İttihad ve Terakki'nin Türkiye'deki esnaf teşkilatlarını, benimsemiş olduğu "milletleşme süreciyle uyumlu kılmak maksadıyla" Anadolu'da bazı araştırmalar yaptırdığı bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi, ŞTF merkez komite üyesi Baha Said'i Ankara ve Kırşehir'e gönderip, varlığını o yıllarda devam ettiren esnaf teşkilatlarını "katılımlı gözlem" ve "mülakat" teknikleriyle incelettirmiş olmasıdır. 1916 yılında, Sadrazam olan Talat Paşa, ŞTF'nin ideoloğu Ziya Gökalp'ın tavsiyesiyle Baha Said'i Anadolu'daki Alevi-Bektaşi zümrelerini incelemek üzere görevlendirir. Karakol Cemiyeti'nin ,üç kurucu üyesinden bir olan Baha Said'in gönderdiği raporlarla Anadolu'nun iç yüzü daha iyi öğrenilmiş olacaktırBaha Said, Anadolu'da yapmış olduğu gezilerden elde ettiği neticeleri 1916 ve 1917 yıllarında İstanbul'da Türk Ocağı ile MTTC'de, o devrin aydınlarına vermiş olduğu seri konferanlarda anlatacaktır. 57 yıllık ömrünün yaklaşık 25 senesini Anadolu'daki Alevi-Bektaşi, Ahi ve Nusayri zümrelerini araştırmakla geçirmiştir. Baha said Bey, bu çalışmalara başlamasına, Anadolu'da yaşayan Alevi-Bektaşi zümrelerinin Protestan misyonerlerinin hazırladıkları nüfus istatistiklerinde ve Merzifon Koleji'nin gizli Pontus belegelerinde "Hristiyan dönmesi" unsurlar olarak gösterilmesinin sebep olduğunu belirtmektedir.
     

Sayfayı Paylaş