Bâtıni gelenekte tasavvuf ?edebiyattır?; öyleyse bir Alevi-Bektaşi ibadet edebilmek için ?sanat yapmak? zorundadır. Sûfi inanç uygulamasında Tanrı ile yaşanmış bir ?anı? yaratmak için ?O?nu dansa kaldırmak? ya da ?O?nunla dans etmek? gerekir. Anı, ?etten yapılmış bir ruh?tur, bunu hiçbir zaman unutma. ?Kıpırdamasını? istiyorsan eğer; Tanrı ile dans et. Ruhun ?eti terk ederse?, Tanrı ile ilişkin kesilir, dans, yani ibadet edemezsin artık. Dağların denize kavuşma isteği, kendi bağrından çıkan dereciklerin ?akarsu? olup okyanuslara akmasıyla; bir erkeğin bir kadını-bir kadının bir erkeği ya da yol insanının Tanrı?yı ?kucaklama? arzusu, ?gönlün akması? ile betimlenir. Ölçü verilmiştir: Akan dereleri yoksa dağlar, akan gönlü yoksa insanlar ?dans edemez?, yani ibadet görevini yerine getiremez. İnsanın Sır Yanında Beliren Dürtü Semah Alevilikte, cemdeki on iki hizmet sıralamasında yer alan, cem ve muhabbet toplantılarında müzik eşliğinde yapılan kutsal dansın adıdır. Sûfi gelenekten kaynağını alan ve bu terimin kazanımı durumunda bulunan ?anlamlar? da tarihsel sürecinde Aleviliğe taşınmıştır. Taşınan kazanımlara kısaca değinelim: Bu bağlamda her şeyden önce semah, ?fena-beka? deneyimi(*) sırasında yol erini ?cezbe? durumuna sokan ve ?Canan? olarak algılanan Tanrı?nın eğiliminin ?somut? biçimde gerçeklenişidir, yani tanrısal ?nedenin? sonucu olarak tanımlanan ?vecd? halinin ?simgesel? dışa vurumudur. Bu ?gerçeklenişte? ya da ?dışa vurumda?, tanrısal özleme bağlı olarak insanın ?sır yanında? beliren sevinç-üzüntü, insan bedenini ?sallanmaya ve dönmeye? zorlar. Anlaşılacağı gibi Alevilikte semah, ruhun-canın bir gıdası-yiyeceğidir: Can-ruh çorbasını hazırlama kapsamında, kutsal sanatsal bir çaba içine giren yol eri, kendini kendinden ?kurtarmanın? ayrımına vararak dans eder; günahlarını ?döker?; ölmeden evvel ölerek, yani yaşarken dirilerek ?ölümsüzleşir?. Dans bâtıni gelenek dışında ?zahiri? tasavvuf kullanan kimi Sünni gelenekte de özellikle ?kurumlaşma? gösteren Mevlevilikte(**) kullanılmaktadır. Mevlevilikte, ?ölümsüzlük? nedeni olarak algılanan ve ?sema? adı altında gerçekleştirilen kutsal dans, üzümleri ayaklarıyla çiğneyen işçilerin hareketinden esin alarak biçimlenen ?manevi şarabı? üretme işini simgeler. Mevlevi inanç uygulamasında, kendinden geçip Tanrı?yla birleşme amacıyla dervişlerin topluca ve her biri olduğu yerde dönerek ya da hem kendi ekseni çevresinde dönüp hem de belli bir düzen içerisinde hareket ederek yaptıkları rakstır ?sema?. Göklerden gelen çağrıya uyularak yapıldığına inanılır; bedenin zincirlerini kıran ve nefsi özgürlüğüne kavuşturan kutsal dans olarak inanca taşınır. Bütün bunların ötesinde, örneğin Hindistan kökenli Çişti tarikatında simgesel anlamda evliyanın ?miracıdır? kutsal dans. Sûfi gelenekte semah, kutsal bir dans olarak algılanır. Vecd durumunda iken insanı harekete geçiren şeyin tanrısal güç olduğuna inanılır. Sûfi geleneği en fazla besleyen kimlikler arasında yer alan Attâr?a göre vecd, tanrısal özlemle insanın ?sır? yanında beliren bir ?alev?dir. Vecd alevinde kavrulan yol insanının bedeni sevinçten ya da üzüntüden sallanmaya-dönmeye başlar. Vecd durumunda yapılan semah sonucu, kimi sûfiler bilincini yitirir; kimi özel durumlarda ?bilinç yitirme? durumu yıllarca sürer. Bu süre içinde o sûfiden ibadet yükümlülükleri düşer. Gerçekte dans ve dönme-dönüş hareketleri, uzak geçmişin dinsel etkinliklerinin tümünde vardı: ?Mutlak oyun? olarak algılanan bu kutsal dans, Yunanlılarda tanrıların hareketleri olarak düşünüldü. Bu kapsamda Apollan ve Dionysos törenlerinde belirli özellikleri olan dans hareketleri yapıldı. İlksel topluluklarda ise dans, ?büyüsel? bir niteliğe sahipti: Yağmur yağdırmak, bereket dilemek ya da kazanmak için yapılan ayinler, dans belirleyiciydi. Kutsal dans, namazın-ibadetin vermediği bir manevi gücü veren bir ?deneyim? olarak algılandığı için sûfilik dışı inanç uygulamalarında yeri yoktur: Örneğin Hıristiyan Kilise babaları, ?dansın olduğu yerde şeytan vardır?, diyerek kesin bir yasaklama tavrı içine girmişlerdir. Ortodoks İslamlık farklı davranmamış, her türlü müzikli ve ritmik hareketi yasaklamıştır. Böyle olmakla birlikte kimi Sünni tarikatlarda, özellikle Mevlevilikte dinsel dans vardır. Mevlevilik, bu dönüş hareketlerinin kurumlaştığı tek Sünni tarikat durumundadır. Kan İçinde Raks Bâtınilikte ?kutsal dans?, 900?lü yılların başlarında kurumlaşmış olmalı. Bu kurumlaşmada Hallac-ı Mansur?un zincirlenmiş durumda darağacına giderken yaptığı ?raks?, belirleyici olmuştur. Hallac-ı Mansur?un manevi özgürlüğün son adımı olarak algılanan ?kan içinde raks?ı, fena-beka deneyimi olarak sûfi dünyaya taşınmıştır. ?Kan içinde raks?, sûfinin, evliyanın, ermişin ya da bilgenin ?miracı? kabul edilmiştir. Alevilikti semah dendiğinde, sahibini semahçının (pervanenin) oluşturduğu, semah dönme hizmeti analaşılır. Kırkların Cemi?nde, toplumsal akılla yıkandıktan sonra gerçekleştirilen semah; kul durumundan yorum ve yetenek varlığı durumuna dönüşen insanların, kadın erkek ayrımına gitmeden yaşama geçirdikleri teatral nitelikte ilk toplu davranıştır. İnanç tanrısına değil, tanrı insana ve onun sorumluluklarına yönelik toplu bir tapınmadır bir bakıma. Semah, Alevi dinsel söylence ürünlerinin ?sanatsal? biçimlendirilişidir; bu da ortodoks dinde ?sonun başlangıcı? ve felsefi dinin, yani din anlamında ?aşkın? doğuma hazırlanmasıdır. Çünkü, burada doğaüstü güçlerin insansal olarak biçimlendirilişi bu güçleri ?insansal? kılmakta, öbür dünyaya ilişkin güçler olmaktan çıkarmaktadır. Demek ki semah, mutluluk içgüdüsünü tatmin edebilmek için kendini söylence dünyasına taşıyan insanın özünün, ?görünüşlerinden? ya da ?ortaya çıkışından? başka bir şey değildir. ?Semah, Arapça kökenli bir sözcüktür. ?işitmek, uçmak, gökyüzü? gibi sözlük anlamları vardır. Ayrıca terim olarak, müzik ezgilerini dinlemek, vecde gelip devinmek, kendinden geçip oynamak, dönmek demektir. Bu nedenle Alevilerin yaptıkları ritüel dansa semah, Mevlevilerin yaptıklarına ise sema denmektedir. Semah adının ne zamandan beri kullanıldığı bilinmemekle beraber, Orta-Asya Şaman ve diğer Uzak-Doğu inanç kalıntılarını taşır. Bu nedenle gökbilimsel danslardan sayılır. Semahların eski dönemlerdeki izleri oldukça belirsizdir. Eldeki verilere göre, semahların İsa?dan önce de oynandığı ileri sürülmektedir. İlk olarak ateş çevresinde yapılan ritüel Şaman dansları, daha sonraları tasavvuf ve İslamlığın etkisiyle cem denilen toplantılara girmiştir. Anadolu öncesi biçimi hakkında fazla bilgimiz yoktur. Anadolu?ya göç eden Oğuzlar tarafından getirildiği düşünülmektedir. Benzer dans figürlerine Erken Çin dönemi kaynaklarında da rastlanmaktadır. Bunlar kadın-erkek birlikte, yalnızca kadınların ya da erkeklerin oynadıkları dans-oyunlarıdır. Semahların doğuşu konusunda ise Alevi-Bektaşi inancında Kırklar Cemi olayı vardır. Aleviler ilk semahın Kırklar Meclisi?nde oynandığını kabul ederler... Semahlar, her ne kadar çıkış kaynağı olarak Kırklar Meclisi olayına indirgense de aslında İslamlık öncesi, Orta-Asya çoktanrılı inançlardan, gökbilimsel danslardan kalıntılar taşır. Semahta gezegenlerin, Güneş çevresinde dönüşleri simgelenir ki bu da çoktanrılı inanç sisteminden geldiğini gösterir.... Cem töreninde mürşit postunda oturan Dede, Güneş?i temsil etmektedir. Diğer oyuncular ve anabacılar, yıldızları ve gezegenleri oluştururlar. Semah oyununda ellerin yukarı kalkması Gök-Tanrı?ya, yere doğru uzanması Yer-Tanrı?ya olan inancı ve tapınmayı anlatır. Ayakların yere vuruşuyla kötü ruhlar kovulur. Ellerin göğüste çapraz olarak birleşmesi, tüm insanlığı kucaklamak ve sevgi dağıtmaktır... semahlarda İslami motifler fazla yer almaz. Yalnızca Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Hacı Bektaş Veli sevgisi, Ehlibeyt ve 12 İmam kültü, ulu sayılan kişilere saygı ve bağlılık aşırı biçimdedir. Dairesel dönüşlerde bir gülün biçimleriyle bir atın yürüyüşünü ya da turna kuşunun uçuşunu, kanat süzüşünü görürüz......? ( İlhan Cem Erseven) Görüldüğü gibi Alevilikte ?geriye dönüş tapımı? nedeniyle inanç kaynağı ile nesnel kaynak her zaman ?aynı yerde? bulunmaz. Geriye dönülerek yaratılan inanç söylencesine göre semahın kaynağı, Kırklar Meclisi?dir: Hz. Muhammet Miraç dönüşünde, Kırklar Meclisi?ne uğrar; Selman-ı Farisi bir üzüm tanesiyle içeri girer ve Hz. Muhammet?e, ?-Ey yoksulların hizmetçisi! Bu üzüm tanesini bize paylaştır?, der. Cebrail bir tabak getirir ve Hz. Muhammet, onun içinde üzüm tanesini ezip şerbet yapar; bu şerbet, Kırklar?dan birinin dudağına değince tümü kendinden geçer; kalkıp, ?-Ya Allah!?, diyerek semaha dururlar. Cem ve muhabbet toplantılarında semah dönülmesi, Hz. Muhammet?in Kırklar Meclisi?nde semah dönmüş olmasının bir kanıtı olarak algılanır. Bele bağlanan şed ve tülbent o gece Hz. Muhammet?in kırk parça edilmiş sarığının Kırklar tarafından bellerine bağlanmış olmasının anısını simgeler. Alevilik inanç uygulamasında semah, Hz. Ali başkanlığında toplanan Kırklar Meclisi?nde yapılan semahı anmak için gerçekleştirilen bir dinsel ibadettir; kesinlikle bir ?oyun? olarak kabul edilmez. Hacı Bektaş Veli bu konuda; ?-Semah ariflerin aleti, muhiplerin ibadeti, taliplerin maksududur. Hakka ki bizim semahımız oyuncak şey değil, ilahi bir sırdır, mecazi değildir. O kimse ki semahı bir oyun sayar; o, cifedir, namazı kılınır kimse değildir?, der. Semahın yalnızca erkekler ya da yalnızca kadınlar tarafından dönülen biçimleri varsa da büyük çoğunluğu kadın-erkek birlikte icra edilir. Semah sırasında, ünlü Alevi-Bektaşi şairlerden özel bir ezgi eşliğinde nefesler okunur; ayaklar çıplaktır; el ele tutuşmak yoktur; karşı karşıya geçilir ya da halka oluşturulur, kollar ileriye uzatılır ve geri çekilerek göğüse kavuşturulmak suretiyle hareket yinelenir; ayaklar, çalınan ezginin temposuna uygun, ayak parmakları birbiri üzerine konularak yürünüp dolaşılır. Semahlar ağırlama, canlanma ve yeldirme bölümlerinden oluşur; buna bağlı olarak ağır, orta ve hızlı olmak üzere üç bölümlü dönülür. Ağır semah nefesleriyle başlayan bu kutsal dans, giderek nefeslerin ritmine göre hız kazanır; semah sırasında yorulan olursa birinin dizine niyaz ederek onu semaha kaldırır ve kendisi çıkar; nefesin son beyiti olan şah beyitte yazanın adı geçince semah kesilir, ozana saygı gereği biraz durulur ve yeniden semah dönmeye başlanır. Semah yapanlar, meydanda açılan boşlukta, oldukları yerde değil, dolaşarak oynarlar; mürşit/dedenin oturduğu kısma gelince semahçılar, çerağ tahtı denilen bu kutsal yere sırtlarını dönmezler; yüzleri çerağlara dönük, elleri göğüslerinde bağlı ve boyunları hafifçe öne eğik biçimde geçerler ve yeniden dolaşarak semaha devam ederler. Belli başlı semah türleri şu şekilde sıralanabilir: l) Çoban Baba semahı, 2) Miraçlama, 3) Ali nur semahı, 4) Çark semahı, 5) Kırklar semahı, 6) Dem geldi semahı, 7) Turnalar semahı, 8) Kırat semahı, 9) Erkân semahı, 10) Gençler semahı, 11) Gönüller semahı, 12) Ya Hızır semahı, 13) Nevruz semahı, 14) Muhammet-Ali semahı ve 15) Hacı Bektaş semahı. (*) Fena deneyimi: Yol erinin, duygularından ve iradesinden sıyrılarak benliğini Tanrı?nın varlığında yok etmesi durumu. Beka deneyimi: İnsana özgü bütün niteliklerden ve ilişkilerden sıyrılarak tanrısal özde sürekli olarak kalma durumu. (**) Aleviliğin-Bektaşiliğin Mevlevilik ile belirleyici anlamda bir akrabalığı yoktur. Geçmişte Mevlana sağ iken Mevlana?nın etkin olduğu kent koşullarında Şems?in temsil ettiği felsefe-öğreti-inanç Bâtıni kol olarak algılanıyordu. Şems aracılığıyla Mevlana ve Mevlana hareketiyle bir akrabalık kuruluyordu. Mevlana?nın ölümünü izleyen süreçte Şems ve Şems düşüncesi boğuldu. Dışarıdan bakıldığında Alevilik-Bektaşilik ile Mevleviliğin yan yana duruyor gözükmesi, en entelektüel Sünni tasavvufu kullandığı için doğal olarak Bâtıni tasavvufu kullanan Aleviliğe-Bektaşiliğe yakın konumlanmasından kaynaklanır. Mevlevilik kentlerde Selçuklu egemeninin beşinci kolu olarak örgütlenmiş Sünni bir tarikattır. Alevilik-Bektaşilik kırda, temel üretim zemininde belirleyici üretici güçleri örgütleyen ve egemene karşı duruş alan Bâtıni bir tarikattır/yoldur. Tarih Alevilik-Bektaşilik ile Mevlevilik arasında bir akrabalık bulunmadığına tanıklık eder. Selçuklu yönetimini sarsan Moğol saldırıları, güneyden gelen Araplaştırıcı inanç akımları, toplumsal mutluluğu doğrudan çalışmada, üretimde değil de kılıçların ucunda arayan egemen yargı, Anadolu insanını kaygılı bir ortamın içine itti. Fars toprağından gelen tasavvuf akımı değişik yorumlara uğradı; bu yorumlar, birbirleriyle uzlaşmaz tarikatların/yolların doğmasına yol açtı. Yasakçı, baskıcı, sınırlandırıcı, ürkütücü bir tutumu benimseyen; yaşamın tüm girinti çıkıntılarına girmeye çalışan; bireyi belli değişmez görevlerin tutsağı durumuna sokan şeriatçı İslamlığın egemen olduğu kentlerde Sünnilik adına ?sosyal barış? öneren tarikatlar ve ideolojiler şekillendi. Yerleşik tarım ve otlatıcılık temelinde üretici köylüler ve göçerler şeriatçı İslamlığa karşı, toplumsal eşitliğin sağlanması adına Bâtıni tarikat/yol ve ideolojiler altında toplanmaya başladı. Bu tutumların kurumsallaşması sürecinde tüketici ve varlıklı kesimlerde yaygınlık kazanan, giderek meşru sultanlarına isyan eden Türkmenlerin büyük bir günah işlediğini, öldürülmeye müstehak asiler olduklarını, merhamet edilmeyerek tümünün kılıçtan geçirilmelerinin gerektiğini savunan Mevlevilik ve şeriatçı İslamlığı ideoloji edinen Selçuklu egemeniyle tam bir hesaplaşmaya girdi Bektaşilik. Toplumsal haksızlığa duyarlı kırsal kesimde hızla yaygınlaştı. Bu kapışmadan, tüm Sünni baskı ve kuşatılmışlığa karşın Anadolu insanının sesi Bektaşilik yengiyle çıktı ve bugünlere taşındı. Esat Korkmaz