Yorgundum. Bir dağ yamacına yaslar gibi Sana yaslamıştım yorgunluğumu. Avuçlarımda bir sevdanın Kor ateşi yanıyordu Ve İnan bana İçim her ayrılığa En az senin kadar kanıyordu Biliyorsun Yasaklara başkaldıramamanın Sessiz öfkesi saklıydı dudaklarımda Hani biri, Bir yerlerde bir ateş yaksa Ben dünyanın geri kalanını, Gözü kapalı yakardım. Üstüne bide bu suçu Göğsüme madalya diye takardım yaa. Olmadı Düşte kaldı o ihtilal. Gün oldu öfke sıktık avuçlarımızda Gün oldu kan kustuk gözlerimizde Gün oldu en ağır küfürler bastı dudaklarımızı Ve bir şarkının nakaratında bulduk Çoğu zaman sabahı Ve sustuk Sustuk. Savrulduk Eylülde savrulan her yaprak gibi Sarardık, Kavrulduk. İçimizde kaldı kavgamız Ve sevdamız. Asiydik Ama isyanımızı Göğsümüzün dışına hiç taşırmadık. Ve gün geldi '-Çekip gittin' diye ağladık. Ezildik, Üzüldük, Yenildik ama hiç şaşırmadık. '-Onurlu olmalıydım,Onurlu gidişin gibi' diye avunduk. Oysa yalandı onur '-Yokluğun her düştüğünde aklıma salya sümük ağladım' bile diyemedik. Hiç bir ihtilale bulaşmadı adımız Çünkü Yasak bir hikâyenin Yasak kahramanlarıydık Bu yüzden olsa gerek Hiç okunmadık Ve hiç duyulmadık. Şimdi Şimdi yeni zamanları yaşıyoruz Ve içine özlem ektiğimiz ŞİİR-ler okşuyor yüreğimizi. Ah bide şu ellerinin kokusu olmasaydı var yaaa ...