Aleviler entegre edilmeye çalışılıyor Erdogan Aydin ile söylesi Alevilerin tekrar sisteme entegre edilmesine, Kürt sorunu karşısında Türk milliyetçisi, sol karşısında düzenin savunucusu, kendini yaşama hakkı karşısında İslam kimliğine entegre edilmiş bir konuma sokulmaya çalışılıyor. Son kitabı âAleviliği Ne Yapmalıâ ile Alevilik ve onun İslamiyet ile ilişkisini irdeleyen yazar Erdoğan Aydın, İslamiyet ve Alevilik üzerine yaptığı araştırmalarla tanınıyor. Yazar Erdoğan Aydın ile Hollanda´da katıldığı Alevilik konulu panel´den sonra konuştuk. Son olarak âAleviliği Ne Yapmalıâ adlı kitabınız yayınlandı. Türkiye´de devletin Aleviliğe yaklaşımı nasıl, sizi Alevi inancını araştırmaya sevk eden etken nedir? Araştırmalarımı yönlendiren temel güdü Türkiye´nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmasıdır. Oysa şuandaki gerçeklikte, mevcut anayasada öyle yazılsa da, Türkiye ne yazık ki laik, sosyal ve demokratik bir hukuk devleti değildir. Dolayısıyla gerçek anlamda vatandaşlık bilincine sahip insanların, vergi verdikleri devleti demokratikleştirme, laikleştirme, sosyal bir hukuk devleti haline getirme görevleri var. Bilim, özellikle sosyal bilimler bu görevi daha da yaşamsal kılmakta. Hem doğru bilinçlenmek hem de tarih, inanç, siyaset gibi alanlarda maruz kaldığımız yoğun çarpıtmaları açığa çıkarabilmek için. İşte bu bilinçle tarihle uğraşmaya başladığımda, geçmiş dönemdeki ezilenlerin kendilerini esas olarak Alevi inancıyla ifade ettiklerini gördüm. Örneğin Pir Sultan Abdal bir Alevi önderi olduğu kadar eşitlikçi, özgürlükçü, kurtuluşçu bir önder. Hacı Bektaş´tan Baba İshak´a, Kalender Çelebi´den Yunus Emre´ye kadar diğer Anadolu halk önderlerinde de aynı durum mevcut. Dolayısıyla mevcut dünya görüşümün geleneksel dönemdeki öncüllerinin özellikle bu inançta şekillendiğini gördüm. Egemenler onları sevmiyorlardı, çünkü onlar hem 72 millete bir göz ile bakmanın hem de toplumsal eşitliğin dillendiricisiydiler. Zorla Müslümanlaştırılan Anadolu, Mezopotamya, Horasan halklarının, Müslümanlık görüntüsü altında kendi geleneksel inançlarının yeni bir sentezini ürettiklerini gördüm. Bu inanca karşı Emevilerin başlattığı asimilasyon Selçuklular, Osmanlılar, hatta Cumhuriyet sonrasında da sürecek ve Alevi inancı giderek Anadolu´da azınlık bir kesiminin inancı haline getirilecekti. Bu asimilasyon bugün de devletin resmi politikalarıyla sürdürülmektedir. Örneğin İslamcılığa karşı son dönemde görece tolerans gösterilirken, son dönemde bile Aleviler asimile edilmekte, Sivas´ta Gazi´deki gibi tenkile uğramaktadırlar. Bence Türkiye´de her aydının, bu Alevi inancı ve tarihini bilmesi gerekiyor. Çünkü bu bilgi hem tarihin hem de günümüzün bütünsel kavranışı açısından zorunlu. Bu bilincin Alevilerde de eksik ve sorunlu olduğunu düşünüyorum. Nitekim kendi dışındaki ezilenleri görmezden gelmek, kendi özgün inançlarıyla özgür yaşamak talebi yerine onu İslam´ın içine sokarak yalancı bir güvence arayışı peşine düşmüş pek çok Alevi ile karşılaşabiliyoruz. Dahası tıpkı Pir Sultan´ı astıran Hızır Paşalardan farksız Alevi sözcüsü insanlarla bile karşılaşabiliyoruz. Türkiye´de insanlar sadece inançlarında dolayı ezilmiyorlar, insanlar kimliklerinden, düşüncelerinden ve cinslerinden dolayı da eziliyorlar. Türk aydını sistemin tüm yanlış uygulamalarına karşı çıkması gerekmiyor mu? Elbette karşı çıkması, Türkiye´yi çürüten sorunların çözümü için misyon yüklenmesi gerek. Bu kapsamda çok kimlikli, çok kültürlü ve sosyal bir Türkiye´nin savunusu konusunda daha kararlı ve çifte standartlardan uzak durması gerek. Ancak görülen o ki, milliyetçiliğin yükseldiği, aydınların ise yorulduğu bir dönem yaşanıyor. Bu yorgunlukta işçi sınıfı, sosyalist hareketin güçsüz ve dağınıklığı da önemli bir etken. Dolayısıyla bu realitede aydınları daha da kaybetmeyi sağlayacak kolaycı ve suçlayıcı yaklaşımlardan uzak durmak gerek. Anımsanmalı ki 1993 gibi faili meçhullerin en acımasızca uygulandığı dönemde bile Türkiyeli aydınların çok önemli çıkışları sözkonusu olmuştu. Aynı aydınlar bugün aynı şeyi yapmıyorlarsa yorgunluğun yanısıra onlardan demokratik katkı ve cesaret bekleyen çevrelerin de kendilerini sorgulamaları gerektiğine inanıyorum. Son bir kaç yılda Alevi inancına sahip toplumlarda örgütlemenin artığını görüyoruz. Yıllarca Alevilere yalnızca katliam reva gören Türk devleti ,bu gün bazı Alevi federasyonlarını direk desteklediğini görüyoruz. Sizce devlet bu desteği ne karşılık yapıyor? Öncelikle bir bilgi düzeltmesi yapmalıyım. Aslında bir dizi örgütlenme olmakla birlikte ciddi bir saflaşma ve merkezileşme var. Alevi geleneği ve inancına daha sadık kesimler Türkiye´de Alevi Bektaşi Federasyonu, Avrupa´da ise Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu adlarıyla örgütlendi. Bir dizi alt kesimden oluşan bu iki ana yapının aynı zamanda birbiriyle uyumlu ve koordine olduğu gerçeği de önemli. Ama yine güdümlü, Hızır Paşa karakterli bir dizi örgütlenme de yaratılmış durumda ve bunlar da ideolojik tahkimat ve güç birikimi gerçekleştiriyor. Birinciler sadece Alevi haklarını değil, aynı zamanda bütünsel bir çözüm olarak çok kimlikli, çok kültürlü bir Türkiye´yi savunarak demokrasi mücadelesinin önemli bir bileşeni olurken, ikinciler, Alevileri ezen tektipleştirmeci sistemin askerliğini yapıyorlar. Bu kapsamda var güçleriyle sözkonusu federasyonlara, sola ve Kürt kimlik mücadelesi verenlere saldırıyorlar. Birinciler Aleviliğin kendine özgü bir inanç olduğunu söylerken, ikinciler âİslamın özüâ olduğunu iddia ederek bu inancı sistemle entegre etmeye çalışıyorlar. Alevi örgütlenmeleri irdelerken bu temel ayrım temelinde yaklaşılmalıdır. Esas mesele Alevi inancı hak ve özgürlüklerini savunan, Alevi felsefesini uygun ve genel bir demokrasi perspektifinde tutarlı davranıp davranmamaktır. Buna karşı tahkimat yapan devlet güdümlü örgütlemelerin esas misyonu Alevi sorununun çözümü ve demokratikleşme değil, rejim adına Alevi halkın kontrolü ve onların rejimin çıkarlarına uygun yönlendirilmesidir. Ki bu talihsiz misyonun yürütücüleri içinde kimi eski solcu, Dersimli, Kürt unsurların varlığı da sorunu daha da dramatik hale getiriyor. Cumhuriyet tarihinden bu güne kadar, Alevi inancını hiçbir şekilde kabul etmeyen, her türlü katliamı reva gören devlet, bugün gelişen Kürt hareketine karşı mı Alevi federasyon ve vakıflarını desteklenmeye çalışıyor? Aslında Alevilik desteklenmiyor ama Sivas Katliamı sonrasında kendi hak ve özgürlükleri konusunda atılım yapan Aleviliğin manipüle edilmesine çalışılıyor. Burada hem Kürt sorunu ve sol bilince karşı, hem de denetim dışına çıkmış İslamcılığa karşı Alevilerin kullanımı sözkonusu. Bu sırt sıvazlama yaklaşımlarıyla Alevilerin tekrar sisteme entegre edilmesine, Kürt sorunu karşısında Türk milliyetçisi, sol karşısında düzenin savunucusu, kendini yaşama hakkı karşısında İslam kimliğine entegre edilmiş bir konuma sokulmaya çalışılıyor. Tıpkı Osmanlı´nın Kürt kimliğini Alevi kimliğine karşı kullanması gibi, şimdi de Alevi kimliği Kürt kimliğine karşı kullanılmaya çalışılıyor. Alevilere Kürt kimliğine karşı tutum alınırsa, sorunlarının çözüleceği yanılsaması yaratılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla tümünün çözümü, çok kimlikli bir demokrasi ve ezilenlerin birbirini gözeten bir bilincin yaratılmasında yatıyor. Aleviliğin İslamcılığa karşı yönlendirilmesinde de açık bir, iki yüzlülük var. Çünkü Alevi sorununun asli faili İslamcılar değil, tek tipleştirmeci sistemin bizzat kendisidir. Zorunlu din dersleri, Diyanet düzeni ve diğer İslamlaştırıcı uygulamalar yanısıra Dersim, Maraş, Sivas, Çorum vb. katliam ve sürgünler sorunun İslamcıların boyunu aşan bir sistem sorunu olduğunu gösteriyor. Alevi sorununu daha da ağırlaştıran İslamcı hareketin de bir 12 Eylül ürünü olduğu ve sonradan denetim dışına çıktığı için sistem tarafından Alevilerin manipülasyonunda kullanıldığı da açık. Daha önce sola ve demokrasi güçlerine karşı beslenip büyütülen şeriatcılar denetim dışına çıktıklarında hem onlara karşı bir saldırının alt yapısını kurmak hem de Alevilerin sindirilmesinde yeni bir zemin elde etmek için sözkonusu vahşet tezgahlandı. Cumhuriyetin kurulduğu Türkiye´nin tam orta yerinde Alevi ve aydınların sekiz saat boyunca cayır cayır yakılması seyredildi. Güvenlik güçleri böyle zamanlar için yoksa onlara ne gerek var diye masum, haklı, ama Türkiye gerçeklerinden habersiz bir soru sorulabilir, ama büyük bir tezgahla karşı karşıya olduğumuz açık. Dinsel kimliklerin kullanılmasıyla merkeziyetçi bir devlet yapısını güçlendirmek mi amaçlanıyor? Evet, Osmanlı´dan günümüze gelen bir gelenek olarak kimlikler duruma göre, halkın kontrolü veya birbirini güçten düşürmek amacıyla kullanılıyor. Tek kaygı rejimin güvenliğidir. Ve süreç içinde hedeflenen herkesin Türk-İslam/Hanefi kimlikle asimilasyonu ve tek tipleştirilmesidir. Şimdi Alevi kimliğine sahip çıkılıyor görüntüsü verilmesi de onun denetimden kaçmış İslamcılığa, Kürt bilincine ve sola karşı tahkim edilmesindendir. Ama bu kadar önemli bir misyonla sırt sıvazlanırken bile, zorunlu din derslerine son verilmesi, Alevilerin kendi isimleriyle örgütlenmeleri, Cemevleri´nin yasal güvenceyle kurulması, inançlar karşısında ayrımcılıktan vazgeçilmesi gibi laik gereksinimler, bizzat devletin tavrıyla engellenmeye devam ediliyor. İsteniyor ki Aleviler devletin yedeği ve sadece onun karşı olduğu güçlere karşı çıkmakla yetinsin, onu asimile eden büyük oyuna razı olsun. Alevilik âİslam´ın özüdürâ tezi de bu planın ideolojik kılıfı olarak karşımıza çıkıyor. Alevi çocuklarını asimile etmek için konulan zorunlu din dersleri bu kapsamda sorgulatılmıyor. Alevi dernek ve Cemevleri´ne karşı yasak kararları da bu kapsamda devlet iradesiyle devam ediyor. Alevi toplumunun büyük bir kısmı sosyal demokrat görünen, ama yaptığı politikayla milliyetçi sağı aratmayan CHP´nin içinde yer alıyor... Demokratik Alevi örgütleri böyle bir anlayışta değil, ama Alevi seçmenin oyunun ağırlıkla CHP´ye yöneldiği doğru. Çok uzun dönemdir ezilen bir inancın anlaşılır bir yorgunlukla ehven-i şer ile yetinmesi durumu ile karşı karşıyayız. Oysa CHP´nin geçmişte de Alevilerin hak ve özgürlüklerini savunması bir yana, sağ çekilmiş, siyaseti halkın hakları temelinde değil, bütünüyle devletin tek tipleştirici kaygılarıyla yapan bir konuma çekildiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu bağlamda Alevilerin CHP´ye açık tavır alması lazım. Sizce, Türkiye´de herkesi kucaklıyacak demokratik bir güç var mıdır? Malesef böyle bir güç yok, ama böyle bir gücün yaratılması için gerekli nitelikte ciddi bir insan malzemesi ve bu seçeneğin yaratılmasını dayatan ciddi bir siyasal boşluk vardır. Eğer toplumun her kesimi biraraya gelerek böyle bir seçenek yaratma becerisi gösterebilseler, Türkiye´yi babalarının çiftliği gibi istismar edenlerin de sonu başlayacaktır. Böyle bir seçenek çok kısa bir zamanda hem güçlenme hem de Türkiye´nin demokratikleşme umudu haline gelebilir diye düşünüyorum. Demokrasi güçlerinin bunu başaramamasının faturası ise, halkın bugün olduğu gibi, devlet ile AKP arasındaki kavgada saf tutmak olacaktır. 3. bir güç yaratmaktan başka seçenek yoktur. AKP, Avrupa Parlamentosu tarafından liberal bir İslami parti olarak görülüyor ve Türkiye´nin AB´ye hazırlama sürecine de destek sunuyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Öncelikle AKP´nin liberalizminden siyasal düzlemde sözedilemeyeceğini, bu kavramın olsa olsa vahşi, kuralsız, işbirlikçi bir kapitalist uygulama konusunda kararlılıktan ibaret olduğu belirlenmeli. Demokratlaşan bir parti ile değil, devlete karşı elini güçlendirmek amacıyla toplumun ezilen kesimlerinin taleplerini istismar eden bir parti ile karşı karşıyayız. Onun AB politikasını belirleyen biricik ölçüt de elini güçlendirme kaygısıdır. AKP´nin, AB normları doğrultusunda,12 Eylül Anayasası´nda yaptığı değişiklikler,Türkiye´nin iç yapısında bir ilerlemedir kuşkusuz. Ama sözkonusu değişim ve söylemlerin uygulamasına geçilmediği, hatta bir kısmından geri çekildiği de bilinmektedir. Görülmüştür ki AB hukuku, laik ve demokrat bir hukuktur. Dolayısıyla Alevileri yok sayma ve İslami kimlikte eritme kararlılığı içinde olan, Kürtlerin haklarını vermemeye devam eden bir AKP´yle Türkiye´ye demokrasi gelmeyeceği açık. AKP gerçek anlamda demokrat olmadığı bir yana, kendi özel gündemi olan bir partidir. Mersin´deki bayrak krizinde nasıl milliyetçi bir rüzgar estirdiğini, devletle adeta yarışırcasına milliyetçilik yaptığını hep birlikte gördük. Aleviler meselesinde AKP tamamen gericidir ki, AKP´nin demokratik görüntüsünü deşifre eden en yumuşak noktası da Aleviler karşısında sergilediği tavrıdır. AKP demokrasiyi savunuyor, asker de AKP´yi engeliyor gibi bir durum var, buna ne diyeceksiniz? Bu yaklaşım tümüyle bir yanılsama ve ne yazık ki bu yanılsamada kimi demokrat unsurların da ciddi payı var. Oysa AKP demokrat değil, sadece iktidardan daha çok nimetlenmek, devletçe kabul görmek verejime kendi İslami rengini katmak istiyor. Bu anlamda onun kavgası, demokrat bir gücün rejimi ileriye doğru değiştirme değil, onun gibi gerici ama farklı olan özellik ve çıkarlarını da kurumlaştırması kavgasıdır. AKP milliyetçi duruşuyla orduyla uzlaşmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Başında belirttiğim gibi iki anti demokratik güç var; biri laikliği istismar ediyor, diğeri de dini. Birbirleriyle kavga ediyorlar, bizim bu iki anti demokratik güçten birini destekleme gibi bir yaklaşımımız olmamalı ve olanları da uyarmak zorundayız. Türkiye´de demokrasisi Türk´ün, Kürd´ün, Çerkez´in, Laz´ın, Alevi´nin, Sünni´nin, gayrı Müslim´in birlikte kendi kimlikleriyle yaşayabildiği ve aynı zaman sosyal bir hukuk devleti kurulmasıyla gerçekleşebilir.
Çok güzel bi paylaşım bilinen türkiye gerçekleri bunlar.Sürekli olarak yozlaştırılmaya çalışılan Alevilik var karşımızda.Bize güzel gibi gösterilen medyayla şaşalı haberler yapılan bazı oluşumlar var.'Alevi açılımı' diye bişey çıkaraklar şimdi de.Sebepleri de belli Türkiye de tek yozlaşmayan benliğine sahip çıkan bi düşünce sistemidir Alevilik. Aleviliği değiştirmek Türkiye Cumhuriyetinin temeline bomba koymak gibi bişeydir.