Dindar insan aynı zamanda da iyi insandır: inançlara saygılıdır. İyi insan sağa sola bühtan etmez; dolaylı da olsa ?ben inançlıyım? demek ihtiyacı duymaz; Yaratan?ın işine karışmaz; iftira etmez; şirk koşmaz; insanları aşağılamaz; varsa eğer hatalarını yüzlerine vurmaz; hiçbir şey bilmese dahi hangi yolun doğru ya da eğri olduğuna dair takdirin, sadece Yaratan?a ait bir hak olduğuna iman eder. Murtaza DEMİR Sivas HABER58.com adlı Haber Portalında Alevileri rencide eden, ?ötekileştirme-ayrıştırma? rüzgârına körük tutan ve güya aşağılamaya matuf olan ?Aleviler Dinsiz Mi? başlıklı bir makale yayınlanmaktadır. Makalenin, Av. Haydar Mermer ismiyle kaleme alındığı görülmektedir. Makalenin bütününe baktığımızda Haydar Bey kendisini ?bir mezhebin taraftarı? olduğu kadar, ülkesini-milletini seven ?sorumlu? bir vatandaş olarak lanse etmeye çaba gösteriyor. Ve fakat Haydar Bey bu ?hasletlerini?, yurttaşların hak ve hukukunu koruyan; eğer bir eşitsizlik söz konusuysa onu gidermeye çalışan biri gibi davranmak-yazmak yerine, Alevileri ve Aleviliği ?olumsuz? göstermeye çalışarak, adeta kin kusuyor. Ve sayıları az da olsa kimi Sünni kardeşimizin alışkanlık haline getirdiği hakaretleri tekrar ediyor. Oysa dindar insan aynı zamanda da iyi insandır: inançlara saygılıdır. İyi insan sağa sola bühtan etmez; dolaylı da olsa ?ben inançlıyım? demek ihtiyacı duymaz; Yaratan?ın işine karışmaz; iftira etmez; şirk koşmaz; insanları aşağılamaz; varsa eğer hatalarını yüzlerine vurmaz; hiçbir şey bilmese dahi hangi yolun doğru ya da eğri olduğuna dair takdirin, sadece Yaratan?a ait bir hak olduğuna iman eder. Yazarlık ise bir sorumluktur. Yazar, aydın ya da aklı başındaki her insan, eğer ülkesini ve milletini seviyorsa, o halde toplumun refahını, birlik ve beraberliğini esas alır: nifak sokmaz; tarihsel çeliklileri kaşımak yerine onların kabuk bağlamasına çabalar. Bilir ki, emperyalistler, sömürge olarak kullanmak istediği ülkelerde tüm senaryolarını toplumsal çelişkiler üzerine kurar: kışkırtıcı ajanlar bulur; satın alır, çıkar karşılığı yazılar yazdırır, kargaşa çıkarır, ülkeyi zayıf düşürür, böler ve sömürür. Yazarımızın bu niyette olduğuna ihtimal bile vermiyorum ama kendisi bir tür suçlama-karalama duygusuna kapılmış, ?Aleviler Dinsiz Mi?? Diyerek başlamış ve tüm Alevileri hedef alarak, aşağılayıcı, kırıcı ve bölücü cümleler kurmaktan çekinmemiştir. Anlaşılan, ya yazdıklarının anlamını kavramaktan yoksundur, ya da ?bilinçlidir!? Örneğin birisi hâşâ, ?Sünniler Dinsiz Mi?? şeklinde tahrik etse ve aklına geleni yazıp yayınlasa, ?ben bu davranıştan rencide olur muyum?? gibi basit bir muhakeme kabiliyetinden dahi habersiz görünmektedir. Bu yüzden ?nefsine ağır geleni başkalarına tatbik etme!? şiarından dahi habersizdir. Özetle yazı içeriği tümüyle yanlış, imalı ve tehlikeli tanımlamalarla doludur. Oysa Alevilik de Sünnilik gibi bir inanma yolu, yani tariktir. Dolaysıyla kişi ?dinsiz? olduğunda Sünni olamayacağı gibi Alevi de değildir artık. Alevilik ya da Sünniliğin kelime anlamları birer inançsal yoldur ve bizatihi inançlılığı ifade ederler. Kaldı ki, bir yanlışa düşmeyelim; günümüzde artık inançsızlık dahi bir haktır. Bu yüzden kem söz elbette sahibinindir ama ?Sünnilik Dinsizlik Mi? dediğimde, bu Sünnilerin dinsiz olduğunun değil, benim çapımın ve ?ne menem?? biri olduğumun kanıtı olur? Bir Alevi olarak bu tür karalamalar elbette gücüme gitmektedir. İçimden ?sana ne kardeşim; benim günahımı senden mi soracaklar; git işine? demek geliyor ama bu davranış sorunumuzu çözmüyor ki? Sonuçta aynı ülkede yaşıyoruz ve huzura ihtiyaç duyuyoruz. Kardeşlerimizin bir bölümü Alevilerin tapınma biçimiyle ilgili olarak büyük bir merak içinde! Her ne hikmetse bunu kendilerine dert edinmişler! Öyleyse hadi iç dünyamı bölüşeyim: Alevilerin kahir ekseriyeti gibi ben de ?Hz. Ali?nin ve Ehl-i Beyt?in yolundayım. Tavella ve Taberra içindeyim.? Bu açıklamadan sonra ?Hz. Ali camiye gitmedi mi? öyleyse hadi camiye? denilerek bir ezberin tekrar edileceğini ve yine camiye davet edileceğimi adım gibi biliyorum. Ve bu yüzden bin yıldır bitmeyen bu tartışmaya girmenin biraz daha zarar vereceği endişesiyle konuyu burada noktalamak istiyorum. Tanrıya inanıyor ve onu seviyorum. Camide ibadet eden kardeşimin orada huzur bulduğu gibi, ben de ibadetimi cemevinde yapıyorum: çünkü ancak cemevinde huzur buluyorum. Kaldı ki, ?dinde zorlama olmadığını? da bilenlerdenim. Önerim Şu: ?senin inancın sana, benim ki de bana.? Olmaz mı: mutlaka camiye mi gelmeliyim? Gök Kubbenin altındaki her bir yerin ibadethane olduğu gerçeğine ne dersiniz? Haydar Bey bir hukukçu gibi değil bir misyoner gibi yazmaktadır. Ve çoğunluğun azınlığa bir çeşit zulmetmesi gerçeğinin tipik bir temsilcisidir. Bunun, ülkemizde olduğu gibi bu nedenle geri kalmış-bırakılmış komşu İslam ülkelerinde de çok sayıda örneği vardır. Örneğin İran?da da Şii çoğunluk, Sünni azınlığa zulmetmektedir. Çünkü orada Sünni azınlık yenilikçi, Şii çoğunluk is adamakıllı tutucudur. Oraya gittim, gördüm ve buna bizzat şahit oldum. Öyleyse çözüm? Tek çözüm demokrasi ve laikliğin evrensel ölçütlerde uygulanması gerçeğidir. Herkesin inancını ve inançsızlığını istediği gibi yaşama hakkının önünün açılması ve içtenlikle kabul edilmesidir. Gelelim ?Zorunlu Sünni Derslerine?? Yurdunu, ülkesini, milletinin birliğini-beraberliğini seven bir vatandaş, hem de diplomalı ve hukukçu bir vatandaş; kendisi gibi inanmayan bir kısım yurttaşının şiddete değil, hukuka başvurarak bir hak elde etmesinden, bundan sevinç duymasından gocunur mu? Bir hukukçu, hukukun üstünlüğü ilkesini ve hukukun işlemesini eleştiri konusu yapar mı? Ne yapmış bu yurttaşlar; adam mı yakmışlar? Maraş?ta olduğu gibi hamile kadınları mı kurşunlamışlar? Şeyhlik, şıhlık maskesi altında kadın ticareti ve uyuşturucu, kaçakçılığı mı yapmışlar? Hizbullah örgüt elemanları gibi insan kesip kuyulara mı doldurmuşlar? Hayır! Bir hukuk mücadelesini kazanıp, bunu sevinç vesilesi yapmışlar? Bu yüzden yazarın savları, başı ve sonuyla bir bütün olarak tutarsız ve değersizdir. Öneri, empati, yol göstericilik değil, aşağılama ve hakaret vardır. Yazının hukuki boyutu ise içler acısıdır. Anayasamız Devletimizi;??demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti? (Madde II) olarak tanımlamaktayken, nasıl oluyor da ana babanın izni olmadan, onların çocuklarına istemediği bir inanç biçimi (Sünnilik) hem de devlet zoruyla öğretilmeye ve icra edilmeye zorlanıyor? Masa üstünde namaz kıldırılıyor? Notları kırılıyor? Biricik varlığımız olan çocuklarımız, ?bu Alevi? diyerek sınıf içinde aşağılanıyor; arkadaşları arasında rencide ediliyor? Alevi ebeveyn ne yapmış: yasaların verdiği bir hakkı kullanarak, işte bu hukuksuzluğa ?dur? demiş ve bir skandal rezalete son vermiş. Yargıtay, Danıştay ve hatta AİHM de aynı yönde kararlar alarak, gerekçeli kararlar yayınlayarak bir büyük içtihat oluşturmuş. Mesele bundan ibarettir. Soruyorum, bunun neresi kötüdür. Yüce yargı ?laik devletin din öğretmek gibi bir görevi yoktur? demiş ve 12 Eylül mantığının yasalaştırdığı bir zulme son vermiş. Bize göre ailenin verdiği din ve ahlak eğitimi yeter de artar bile, hepimizin imam ya da dede olacak halimiz yoktur. Kaldı ki, iyi ahlak evde de verilir, salt okulda değil. O halde önce şu kafa karışıklığından ve çelişkiden kurtulmamız ve bir karar vermemiz gerek: Şeriat devleti mi, çağdaş devlet mi tercih ediyoruz? Ve AB?ye girmeyi gerçekten istiyor muyuz? Şeriat devleti istiyorsak bunları yazmak ve tartışmak boşuna? Şayet çağdaş devlet modelini ve AB?yi gerçekten istiyorsak, o halde biraz samimi ve ahlaklı olalım. Çağdaş devlet kavramında ve AB standartlarında ?Diyanet? benzeri bir kurum ve uygulama yoktur. Bunu bilelim. Orada kilise ve benzeri din kurumları gönüllü aidat ödeyen yurttaşların ödentileriyle hizmet verir. Bizde olduğu gibi rızası olmayanın parasını almaz; yani dinimizde olduğu gibi rızasız lokmayı ne kendi yer, ne de çocuklarına götürür. Bu yüzden bizler, Diyanet?e değil, vergilerimizden Diyanet?e kaynak aktarılmasına karşıyız. Yoksa istiyorsanız yüz tane daha Diyanet kurabilirsiniz? Ama benim paramla değil! Devlet tabii ki, cami de cemevi de yapmasın. Dedeler dahil, hiçbir din görevlisine maaş ödemesin. Bu insanların ücretini hizmeti kimler alıyorsa o cemaat ödesin. Devlet okul yapsın, işyeri açsın. Ama bizim masraflarını kuruşuna kadar ödediğimiz, anamızın ak sütü kadar helal olan, iç huzuruyla ibadet ettiğimiz cemevini de ibadethane olarak yasallaştırsın. Bunu tartışmanın bizi daha da ayrıştırmaktan öte ne faydası var? Bin yıldan buyana tartıştık, astık, kestik, yaktık da neyi çözdük? Çoğunluk mezhebini siyasallaştırarak tek mezhebi, tek ırkı ve asimilasyonu dayatmanın neresi ahlaki? Yazar arkadaşımız belki de çıkıp ?ben Alevileri çok severim, şu kadar arkadaşım vardır, onlar camiye de giderler? vb. diye başlayacak falan? Bunca bühtan, karalama ve ?inkârdan? sonra bu lakırdıların inanın ki, hiçbir değeri yoktur. Doğrudur; camiye giden Alevilerin varlığı bilinmektedir ama cemevine giden Sünni kardeşlerimizin varlığı da bir vakıadır. Daha geçen haftaki cemimize gelen cemaatin en az üçte birini Sünni kardeşlerimiz oluşturmaktaydı. Bu onların camiyi reddettikleri anlamına mı gelir? Hayır! Bizlerle birlikte ibadet etmiş ?Allah, Allah! Nidalarımıza, cemimize, dualarımıza, lokmalarımıza ortak olmuşlardır. Helali hoş olsun. Yaratan kabul ve makbul etsin! Bu yüzden Alevinin camide dua etmesi demek, cemevinin ibadethane olduğu gerçeğini değiştirmez. Yeryüzünde 723 tane konuşulan dil, 2500 tane de din olduğunu biliyor muyuz? Peki ya, Tanrının, bizim gibi aciz fanilerin avukatlığına hiç mi hiç ihtiyaç hissetmediğini? Ya da içine girmek istediğimiz kıta Avrupa?sının, tam yüz yıl mezhep savaşlarıyla bitip tükendiğini, yüz milyonlarca insanın ?benim mezhebim seninkinden makbuldür ya da Katolik, Protestan, Ortodoks daha iyidir? diyerek birbirlerini boğazladığını? Ve ancak laik devlet sayesinde huzur bulduğunu, varsıllaşıp zenginleştiğini; daha sonra biz Müslümanları işçi, çöpçü, aşçı, bulaşıkçı ve hizmetçi olarak kullandığını? Bunları ve nedenlerini gerçekten biliyor muyuz? O halde bunca ayrımcılık, baskı ve cehalet neden? Madımak Otelinin neden ?Utanç Müzesi? olması gerektiğini de sonra yazalım? [email protected]