ARAFINDAN: GÜNLÜK GAZETESI ALEVİLER VE SİYASAL TERCİHLERİ-2 Demokrasi konusunda aslında Baykal ile Erdoğan arasında bir fark yok 'Aleviler ve Siyasal Tercihleri' üzerine yaptığımız söyleşilerin ikinci gününde Turan Eser ile birlikteyiz. Turan Eser'i kamuoyu Alevi Bektaşi Federasyonu'nda gerçekleştirdiği çalışmalardan tanıyor. Türkiye'de inanca dayalı kimliklerin siyasal karar alma süreçlerinde ne derece etkin olduğunu düşünüyorsunuz? Oldukça yüksek ve yaygın olduğunu düşünüyorum. Çünkü cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, Osmanlı siyasetinde egemen olan dine dayalı kimlik siyaseti korunmuştur. Cumhuriyet tarihi boyuncu siyaset kurumları, devlet Sünniliğine dayalı Hanefi inancını korumuş ve kollamıştır. Hanefi inancı da, siyasetten nemalandığı için, siyasi partileri, siyasal alanı oylarıyla beslemiştir. Her ne kadar çok partili sürecin siyasal partileri kimlik eksenli siyaset yapmadıklarını iddia etseler de, aslında dinin ve siyasetin karşılıklı çıkar ilişkilerini sürekli korumuşlardır. Dolaysıyla, özgürlükçü laiklik, evrensel hukuk, emeğin hakkı, barış, demokratik cumhuriyetin yaratılması ve sosyal devlet için siyaset yapmak yerine, dini besleyen, siyasal ve ekonomik alanda dinin hegemonik güç olmasını sağlayan siyaset tarzı benimsenmiştir. Dün AP, DP, ANAP, DYP, RP ve bugün AKP içinde ve üzerinde inanca dayalı kimlik siyasetinin belirgin ve etkili olduğunu biliyoruz. Her ne kadar R. T. Erdoğan 'kimlik siyaseti yapmıyoruz' diye mesaj verse de, bal gibi dine dayalı kimlik siyaseti yapıyor. Gülen Tarikatı'nın, diğer cemaatlerin desteği ve etkisi olmadan AKP'nin bu güce sahip olması beklenebilir mi? Siyasetin evrensel ilkelerini ve faaliyet alanlarına dair politik programından dolayı oy toplamıyor. Çünkü Türkiye'de siyasetin sosyolojik analizleri bize, siyasetin demokrasi, özgürlükler, emek, işsizlik sorunu, barış, hukuk, ekonomik, çevre, kadın, eğitim ve sağlık gibi toplumsal ihtiyaçlar üzerinde değil, daha çok dini kimlik üzerinden siyaset yapıldığını gösteriyor. Siyasetin zemini, emek ve sermaye ilişkisinde, sözde bir laik-anti laik çatışmasına sıkıştırılmıştır. Sözde diyorum, çünkü kendilerini laik cephe olarak tanımlayan siyasal partiler de İmam Hatip okulları, kuran kursları açtı, laik okullarda zorla din dersi verilmesine itiraz etmedi, Diyanet'i gerek bütçe, gerekse kadro olarak güçlendirdiler. Bugün çarşaf ve Kuran kursu açılımı, tarikatlarla hoş geçinmek, hem CHP'nin, hem de AKP'nin ortak siyaset yapma tarzıdır. Alevilerin inancını siyasallaştırması asla beklenemez Alevi kimliğini bu anlamda ne ölçüde belirleyici görüyorsunuz? Daha önceki Alevi partisi girişimlerinin başarısızlığını nasıl yorumluyorsunuz? Alevi toplumu bugüne kadar hiçbir koşulda inançsal kimliği üzerinde bir siyaset tarzı geliştirmemiştir. Bu nedenle siyasi alanda, inançsal kimliği üzerinde var olmayı ya da etkili olmayı hiçbir dönemde tercih etmemiştir. Aleviler her dönemde yurttaş kimliği üzerinde siyasette varolmayı tercih etmiş ve benimsemiştir. Etnik ve dinsel kimlik ekseni üzerinde, siyasette varolmanın en cazip olduğu Türkiye'de, Aleviler siyaset zeminini düşünsel olarak, siyasetin asli unsurları ve ilkeleri üzerinden belirlemiştir. Örneğin 1920'li yıllar ve 1950'li yıllar arası, halifeliğe, şeyhülislama dayalı teokratik rejime karşı, cumhuriyet, laiklik zemini üzerinde siyasallaşan Aleviler, 1950 ve 1970'li yıllarda, Cumhuriyet ve laiklik mücadelesinin yanına, bu dönem de daha da belirginleşen siyasetin dinselleştirilmesine karşı, sosyal demokrat eksende özgürlükler, eşitlik talebini yükseltmiştir. 1970 ve 1980 döneminde ise, sermaye sınıfının sömürüsüne ve sendikal örgütlenme yasaklarına karşı, bu taleplerinin yanına emek mücadelesini, demokrasi mücadelesini yerleştirerek, solun ve sosyalistlerin yanında yer almıştır. TİP'in güçlenmesinde ve Meclis'e girmesinde önemli rol oynamıştır. 1980 sonrası, özellikle Madımak ve Gazi katliamından sonra, Alevi hareketi örgütlenerek, mücadelesinin merkezine Alevilerin kültürel kimlik haklarını elde etmek için, eşit haklar ve farklı kimliklerin eşit koşullarda, kardeşçe bir arada yaşaması talebini yerleştirmiştir. Ayrıca Kürt sorununda şiddetten arındırılmış bir Türkiye için barış talebinin de savunucusu olmuştur. Dolayısıyla 1966 yılında kurulan ve 'Alevi Partisi' olarak algılanan BP'nin (sonra Türkiye Birlik Partisi) aslında kurucularının Alevi kökenli olması, parti ambleminin Alevi değerlerini çağrıştırmasının ötesinde Alevi inancına ait bir etkileme gücü göremezsiniz. Çünkü TBP'nin düşünsel çizgisi ve politik programı bir inanç partisinin, kimlik partisinin programı değildi. Bu partinin talepleri arasında Alevi inancına özgü spesifik bir talep yer almamıştır. Barış Partisi projesi de, program ve talepleri itibariyle bir inanç ve Alevi partisi değildi ve olmadı. Bu nedenle 'Alevi partisi' olarak algılanan bu girişimlerin başarısızlığını konjonktürel ve siyasal öngörüsüzlükten kaynaklandığını düşünüyorum. Zaten dinin siyasallaştırmasının en soğuk yüzünü ve acısını yaşayan Alevilerin, inancını siyasallaştırması asla beklenemez. Alevilerin mevcut laiklik eksenli gerilimde CHP ile yakın gözükmesini neye dayandırıyorsunuz? Bu sanırım dışarıdan yanlış algılanan bir resim. Çünkü Alevileri CHP'nin yanına sürükleyen koşulların başında, 12 Eylül Anayasası'nın anti-demokratik hükümleri gelmektedir. Baraj sistemi ve Siyasi Partiler Kanunu bunlardan biridir. Diğer bir sebep ise, Türkiye'de solun siyasal alandaki gücünün marjinal olmasıdır. Bu durumda sol ve sosyal demokrat seçmenlerin gericilik ve siyasal İslam karşısında, 'oyum boşa gitmesin' kaygısı sonucu, Alevi seçmen CHP'nin yanında görünmektedir. Siyaset alanı, solsuz kalmıştır. Yani ülkemizde ciddi anlamda kitlesel bir sol seçenek yaratılmamıştır. Pragmatizm seçmen tavrını belirlemiştir. CHP ise 'solculuk ve sosyal demokrasi' adına bugün, TCK'nin 301. maddesini, yüzde 10 baraj sistemini, halkın değil, elitlerin taleplerini, barışı değil, savaşı, evrensel hukuk, özgürlükler için değil, çarşaf ve Kuran kursu için açılımı savunan CHP, babamın 1995 yılında delegesi olmaktan gurur duyduğu CHP değildir. Kopenhag Siyasi Kriterleri ekseninde AB üyeliğine karşı çıkan bir CHP ile de, benim 16 yaşındaki oğlumun barışık olması mümkün değildir. Sol ve sosyal demokrat kimlikli yeni bir sol kitle partisi seçenek olarak kurulduğunda, CHP'nin yanında görünen Alevilerin ilk tercih edeceği adres olacaktır. Bu proje farklı toplumsal kesimleri kucaklayacak, ayrımcılığa, dışlanmışlığa ve öteki yaratmaya karşı, toplumsal uzlaşmayı adalet, hukuk, demokrasi, eşit haklar üzerinden tarif ederek ortak paydalarda bir arada yaşama kültürünü savunacak, solun ve sosyal demokrasinin evrensel ilke ve kültürü ile şekillendirilmiş güçlü bir kitlesel sol partiyi inşaya girişmesiyle mümkündür. Peki 'laikliği korunmak' adına siyasal alandaki yaşanan çatışmada ve tartışmada, Alevilerin taraf olduğu pozisyonu nasıl konumlandırıyorsunuz? CHP 'Türkiye laiktir, laik kalacaktır' görüşünü savunurken, Alevi hareketi Türkiye'nin laik bir ülke olmadığını ifade etmektedir. Özellikle AKP ile CHP arasında süregelen ve toplumsal kesimleri ilgilendirmeyen, gerilim ve çatışma üreten siyaset, toplumun gündemindeki can alıcı ve gerçek sorunları örtmeyi hedefliyor. Alevilerin gericilik karşısında laiklik ve teokrasi karşısında cumhuriyeti savundukları, hatta bu konuda çok hassas oldukları doğrudur. Fakat Alevi hareketinin savunduğu laiklik ve cumhuriyet anlayışı, MHP'nin, AKP'nin ve CHP'nin savunduklarından çok farklıdır. Alevilerin laiklik anlayışında özetle, dinin sadece devletten değil, siyasetten, ekonomiden ve hukuksal alandan tamamıyla arındırılmasını savunurken, AKP, MHP ve CHP'de ise bu durum tam tersidir. Bunlar, devlet tarafından örgütlenmesini, denetim altına alınması, eğitimde din ve dindar üreten zorunlu din dersini ve imam hatipleri savunurken, siyaset, ekonomi ve hukuk üzerindeki dini vesayetin Diyanet ve Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından sürdürülmesine itirazı yoktur. Hem AKP, hem de MHP ve CHP 12 Eylül Anayasası'yla yüzleşmekten kaçınmıştır. Milliyetçilik, dindarlık, muhafazakarlık ve ulusalcılık üzerinden siyaset yapan partilerin tümü, Diyanet, Kuran kursları, zorunlu din dersi, imam hatipler konusunda, küçük nüansları olsa bile, özü itibariyle aynı düşünce akımından beslenirler. Bu akım ise, Türk İslam Sentezi'dir. Olmayan bir laikliğin korunması zorunluymuş gibi gösterilmemelidir. Bunun için çatışma alanları üretilmemelidir. Olmayan bir şeyin korunması siyasi ve hukuki komikliktir. Devletin ürettiği resmi Sünni-Hanefi inanç kimliği, şimdi devleti ve siyaseti etkisi altına almıştır. Bu nedenle, gericilik ve ayrımcılık üreten devlet laikliğini korumayı değil, inancı siyasal alandan alıp, bireyin vicdanına koyan, tüm farklı inançlara eşit mesafede duran, ayrımcılık değil, dayanışma ve karşılıklı saygıya dayalı diyalog üreten özgürlükçü laikliğin inşasına ihtiyaç vardır. AKP, MHP ve daha önce kimi sağ partilerin Alevilere yönelik açılımlarını nereye oturtuyorsunuz ? Her iki siyasi partinin Alevilere ilişkin bugünkü açılımlarını değerlendirirken, geçmiş politik yaklaşımlarıyla birlikte değerlendirmek gerekir. AKP ve MHP bu topraklarda kendisini etnik olarak Türklük, inançsal olarak Sünni-Hanefi İslamcılık üzerinden inşa eden siyasi geleneğin devamcısı konumundadırlar. Bu nedenle siyasetin dilinde ve hizmetinde egemen olan bu etnik ve inançsal kimliktir. Kimlik siyasetlerinin devamcısı olan AKP ve MHP, Türkiye'de etnik ve dinsel açıdan ayrımcılık üreten politikaların adresleri olarak, her iki partinin de Alevilere ve Alevi sorunu karşısında siyasi sicilleri kabarıktır. Milli görüş ve ülkücü akımın 1980 öncesi ve sonrası Alevilere yönelik yaklaşımları, sicillerini görmezden gelerek, bunlarla yüzleşme ihtiyacı hissetmeden, sözde bir 'Alevi açılımı' içinde olmaları inandırıcılıktan uzaktır. AKP ve MHP, Maraş, Çorum, Madımak ve benzeri katliamlarla siyasal ve tarihsel yüzleşmenin zorunluluğunu gündeme almalıdır. Son dönemlerde Alevi hareketinin yükselen ve genişleyen mücadelesi konusunda sıkışan sağ ve gerici siyasi odaklar, seçim öncesi, şark usulü kurnazlıklarla beslenmiş siyasi manevralara başvurmaktadır. Alevi kültürü ve felsefesinin yeni bir siyaset alternatifi yaratılmasına zemin oluşturabilecek argümanları taşıma potansiyeli var mı sizce? Alevi hareketi ve Alevi yurttaşları tüm toplumsal kesimlerin özlemini çektiği, demokratik, laik, bağımsız, özgürlükçü bir Türkiye'nin yaratılması için, yeni bir siyaset tarzının ve siyasal partinin yaratılmasına önemli katkı sunacak bilgiye, birikime, tecrübeye, düşünceye sahiptir. Nitekim Aleviler kendi aralarında bu sorunu tartışmaktadırlar. Aleviler 'nasıl bir Türkiye istiyoruz' sorusunun yanıtını bulmak için tartışıyor. Son 20 yıllık Alevi hareketi sola ve sosyal demokratlara rehber olacak bir toplumsal örgütlenme yaratmıştır. Alevi hareketi kendi içinde siyasi homojenliği olmayan, ama ortak amaç ve ilkeler etrafında buluşan bir harekettir. Dolayısıyla siyasallaşma için yeterli birikim ve tecrübeye sahiptir. Bu nedenle Alevi hareketi sol ve sosyal demokrat toplumsal dinamikleri yan yana getirecek, Türkiye'yi, milliyetçilikten, gericilikten, siyasal İslamdan ve neo-liberal politikaların yıkımından kurtaracak ve Türkiye'nin sorunlarına çözüm önerecek toplumcu bir siyasi programı yaratacak güçtedir. Peki Türkiye'de siyasete katılma hakkı ve siyasi özgürlükler konusunda ne düşünüyorsunuz? İktidarın yolu artık toplumdan ve demokrasiden geçmiyor. Çünkü bu ülkede 'seçme ve seçilme hakkı' yoktur. Bu gibi hakların olduğu yalanının yüksek sesle ifade edilmesi gerekir. Her ne kadar Anayasa'nın 67. maddesi 'Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve seçime katılma hakkına sahiptir' hükmü, bu hakkı tanısa bile, Siyasi Partiler Kanunu'nun, 37. maddesine göre bir yurttaşın herhangi bir siyasi partideki milletvekilliği adaylık ve seçilme hakkı, ilgili maddenin 'serbest, eşit, gizli oy açık tasnif esasları çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usul ve esaslar' hükmüne göre elinden alınabilir. Yani bir yerde hak olarak görüleni, bir genel başkan değişebilen tüzük maddesi ile yok edebiliyor. Yani mevcut sistem, bireyin seçme-seçilme hakkını parti genel başkanlarının iki dudağı arasına teslim etmiştir. Bunun adına da utanmadan 'katılımcı demokrasi' derler. Birilerinin çıkıp 'aslında Baykal ile Erdoğan arasında bir fark yok' demesi gerekir. Bunların farklı renklere bürünmüş, aynı siyasi tiyatro kulübünün oyuncuları olduğunun, belki daha net ifade edilmesi gerekir. Farklı ama birlikteyiz Alevilerin siyasal taleplerini de karşılayabilecek özgürlükçü demokrat bir siyasal projenin gerekli ve mümkün olabileceğini düşünüyor musunuz? Evet düşünüyorum. Bugün Alevi hareketinin, yukarıda saydığım ve mücadelesinin merkezine koyduğu ilkeler etrafında siyasallaşmasını kaçınılmaz görüyorum. Aleviler geçmişte siyasal alana, yurttaş kimliği ile edilgen ve siyasi partilerin arka bahçesi statüsünde dahil olurken, artık yurttaşlık kimliği üzerinde, aklını ve oyunu siyasete kiraya vermeden, kendisini siyasal alanın aktörü ve motor gücü haline getirebilir ve getirmelidir. Çünkü bugünün Türkiye'sinde ve siyasal alanında sol ve sosyal demokrat partinin ihtiyacı vardır. Aleviler cumhuriyet tarihi boyunca siyasetin mağdur ettiği toplumsal kesim olmuş ve kendilerinde sürekli kimliklerini, siyasal iradelerini 'güçlülerin' lehine feda etmesi istenmiştir. Bu nedenle Alevilerin yurttaş kimliğiyle ve örgütsel gücüyle siyasal alana yeni bir soluk, yeni bir kültür ve alternatif sunması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu siyasal alternatif ve seçenek, bir kimlik siyaseti kesinlikle olmayacaktır. Türkiye'yi kapsayacak, tüm toplumsal kesimlerle birlikte hareket edecek, laiklik, cumhuriyet, özgürlükler, emek, demokrasi, barış, evrensel hukuk, yoksulluğa ve yolsuzluğa karşı sosyal devlet projesiyle, kültürel kimlik haklarına eşit haklar, kadın, çocuk, gençlik, çevre sorunlarında aktif bir siyasi projeyi yaratmanın zorunluluğunu Aleviler son dönemlerde daha sık dile getirmektedir. Alevi hareketi bu sürecin önemli dinamiği olma özelliğine sahiptir. Her siyasal kesim bir tür cemaat duygusuyla kendi aidiyetine göre siyasi tanımlamalara giderken, Alevi hareketi tüm toplumsal kesimleri kucaklayacak 'Farklı Ama Birlikteyiz' mesajını veren siyasi projenin yaratılmasına en önemli katkıyı sunacak ve yaratacak durumdadır. Yani Alevileri siyasetin 'talisi', 'yedeği' ya da 'oy deposu' olarak görenlere karşı, cevap olarak sol ve sosyal demokrat kimlikli siyasi bir seçenek yaratacağını ya da yaratılmasına katkı sunacağını düşünüyorum. Küçük olsun benim olsun Bölünme ve şeriat tehdidinin/korkularının Alevi toplumunun siyasal davranışları üzerindeki etkisinde bir değişim görüyor musunuz? Bunun tabii ki etkisi vardır. Çünkü tehdit sahicidir ve vardır. Küresel kapitalizmin işbirlikçisi AKP, Türkiye için bir tehdittir. Dini siyasete alet eden, siyasal İslamcı ve Büyük Ortadoğu projesinin savunucusu AKP, Türkiye halkları için tehdittir. Son 7 yıldır ucunda neyin çıkacağı belli olmayan karanlık ve gerici bir siyasi tünelin içindeyiz. Bir yandan 'hazır ol' ve diğer yandan 'mürit ol' komutları ile karanlık bir korku tüneline tıkılmış durumdayız. CHP, MHP ve AKP gibi statüko partileri sayesinde, toplum siyasetin dışına itilmiş durumda. Oysa tüm toplumsal kesimlerin ve ülkemizin 'rahat ol' durumuna geçmesi gerekir. Bunun için hepimizin, siyasi bencilliklerimizden ve ben merkezcilikten kurtulup yeni sol seçeneğin yaratılmasına yardımcı olmak gerekiyor. Toplumdan ve demokrasiden arındırılmış siyaset kültürünü değiştirmek, siyaseti asli sahiplerine kavuşturmak lazım. Bu seçeneği yaratırken, toplumsal belleğe bulaştırılan resmi korkuya, gurura ve dini referanslara dayalı ideolojik virüslere karşı, demokrasinin, katılımcılığın ve eşitliğin ilkeleri ile tedavi önermek gerekir. Bu nedenle başta Aleviler olmak üzere, tüm demokrasi sevdalısı sol vicdanlar, korku yaratanlarla, korkuluklar arasına sıkışmadan, tercihini üçüncü bir Türkiye projesini oluşturacak yeni bir sol siyasi kültürden yana açık ve net bir şekilde koymalıdır. Gericilik, düzenbazlık, otoriter ve elitçi yaklaşımlardan beslenen dinci ve etnik eksenli siyaseti aşan bir evrensel sol-sosyal demokrat değerler üzerinden oluşacak yeni siyasi adrese ve kültüre ihtiyaç vardır. Solun diğer renkleri ise 'küçük olsun benim olsun' duygusundan kurtulup, bu projenin yaratılmasına soyunmalıdır. Hazırlayan: Ayhan BİLGEN