Alevi-Bektaşilikte Sayılar Olgusu

Konu, 'Yazılar, Makaleler, Araştırmalar' kısmında seyduna_34 tarafından paylaşıldı.

  1. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    İlkel inançlarda ve dinlerde sayılara kutsallık nitelikleri izafe edildiği yadsınamaz. Bektaşilik de bazı sayılara kutsallık tanımaktadır. Her sayıya kutsallık tanımazlar. Belli sayılar kutsaldır.

    Alevi-Bektaşi yolağı tarihsel süreci boyunca bir çok görüş ve felsefenin etkisi altında kalmış, onlardan bazı öğeler alarak, kendi yapısına uydurmuş, bunların hepsini de özümsemiştir. Hatta sayılar hakkındaki görüşlerini, başta eski Anadolu uygarlıkları olmak üzere İslam dini ile Hurufilik yolağından aldığı sanılıyor. Bunlar üzerinde ki çeşitli görüş ve düşünceleri açıklamaya çalışırken bu sayılara yüklenen kutsal anlamları da tanıtalım:

    a)Bir sayısı : Allah bu sayı ile anlatılıp anımsatılır, Tanrıyı simgeler.
    Yaratıcıyı vurgular. Yaratıcı ve yaşatıcı kabul edilen Allah tektir. Her şey ondan,
    onun nurundan, özünden fışkırıp çıkmıştır. "Söz bir, Allah bir, yol bir" deyimi ile
    benzer deyim ve sözcükler içinde yer alır. Bütün varlık türleri kesreti (çokluğu)
    gösterdikleri halde bir sayısı vahdeti (birliği) simgeler.

    Yeni Eflatunculukta zaten varlık demek birliktir. Çokluk, birin varlık alanında görünüşünden ibarettir. Allah-Muhammet-Ali üçlüsü de birliğin ifadesi sayılır. Evren-İnsan-Tanrı üçlüsü birlik bütünlük demektir.

    b)İki sayısı-İkilik olgusu : Bütün varlığı Hak'tan ayrı bir şey olarak görmesi, insanın kendisini Tanrı'dan ayrı hissetmesi, ikilik duygusu şeklinde belirir.

    Alevi-Bektaşi inancında ikilik, birliğe kavuşmak için aşılması gereken bir olgudur.

    Tanrıya ortak koşma olayına da bu ad verilir. Tanrı'dan başkasına tapma anlamına gelir. Tasavvuf inancına göre mevcut fiziksel dünya, geçmişiyle ve geleceğiyle Hakikat'in yani Tanrı özünün yokluktaki bir yansımasıdır. İkilik, Tanrı varlığının bu yansıması gerçeğini saklamayı amaçlayan bir örtü sayılmalıdır. Bu örtü yargısına sapan insan, kendini Tanrı'dan ayrı hisseder, çevresine de böyle bakar, ancak bu sadece görünür bir ayrılıktır. Aslında insan ve evren öz olarak Tanrı'nın birer görünümüdür (tezahürü). Bunun için insan, kendi içinde, özünde, gönlünde, ruhunda çıktığı kaynakla yeniden birleşmeye çalışan bir gerçek varoluş kıvılcımı taşır. Bu gerçek varlıkta, Tanrı'da birlik'e (tevhide, vahdete) ulaşma eğilimi, insanın kendisini kendi (ego'suyla-ben'liğiyle) mücadele içinde savaşa sokar. Ego, ben "birlik"in olanaklı kılınabilmesi için fethedilir. Ben ve ikilik duygusunu aşmak gerekir. Bu savaş, bu sonsuz mücadele ise ancak aşk gücüyle, sevgi ile kazanılabilir, tek çıkış yolu budur. İkilik Bektaşilikte sevilmeyen bir olgudur. Bölünmenin-ayrılığın inkarın simgesi sayılır. Bir ikiden ve ikilikten üstün tutulur.

    c) Üç sayısı-üç sünnet olgusu : İmam Caferi Sadık Tarik-i Naciyede sünnet olarak üç sünnetin bulunduğunu buyurur. "İlk sünnet şudur; Gönlünden ve aklından Yezdani Hak düşüncesini asla çıkarma ve onu her zaman hatırla. İkinci sünnet şudur: Bir kardeşine karşı olabilecek her hangi bir nefret duygusunu yok et. Üçüncü sünnet mürit içindir. "Kahrına ve her haline teslim ve razı ol"der. Alevi-Bektaşiler de kendi yolaklarını imam Cafer'e bağlarlar. Beşinci mezhep olarak Caferi Sadık mezhebini-Aleviliği görürler. Üç sayısı kutsal tutulur. Simgesel güç ve anlam içerdiğine inanılır. Üç sayısı üç görünmez gücü, gizlilikler ülkesinde yaşayan üç ermiş insanı da simgeler.

    -Üçleme : Alevi-Bektaşi inancının temelini oluşturan ve Tanrı anlamında üçü bir, biri üç olarak algılanan (Allah-Muhammet-Ali) olgusu bu kavramla ifade edilir. Burada tarikat adap ve erkanındaki Allah-Muhammed-Ali anısına bir şeyin üç kez yapılması eylemi de bu terimle anılır. Ayrıca Hıristiyanlıktaki testis (üçleme) de bu deyimle anlatılır. Buna göre "Baba-Oğul-Ruhu'l Kudüs-Allah-İsa-Meryem ya da Baba-Ana-Çocuk üçlemesi vardır. Müslümanlıktan önceki Şamanist-Türk inancında yer alan buna benzer "Gök-Güneş (Ateş Tanrısı)- Yer Tanrıları inanışı vardır. Alevi Bektaşilerdeki üçleme inancının kökünün hangisine dayandığı belli değildir. Hepsi de olabilir. Alevilikte yaşayan üç ermiş insanı da simgeleyebilir.
    1) Allah- Hasan -Hüseyin
    2) Ali-Hasan-Hüseyin
    3) Gayb erenlerinden bir kutup ve iki imamdan oluşan üç ulu ermiş.

    Üçler : Tevhid, Nübüvvet ve İmamet'i temsil eden, Allah Muhammet ve Ali demektir. Kaynağı Maide suresinin 55. ayetidir. Bu ayette "sizin gönlünüz dostunuz Allah'tır, onun resulüdür, birde rüku eder bir halde namaz kılıp zekatı vererek iman edenlerdir" Buradaki üç Allah-Muhammed ve müminlerin emiri-gerçek temsilcisi olan Ali'nin kastedildiği tüm Alevi-Bektaşilerce kabul olunur. Anadolu dinlerinde üç önemli bir sayı olup çok yerde geçer.

    Alevi ve Bektaşiliği bilmeyen bazı bilgisiz yazarlar, Bektaşilikteki bu üçlemeyi, Hıristiyanlık inancı ile Orta Asya Türklüğünün Şamanizm inancı arasında eşleştirme yönüne giderler. Hatta içlerinden Alevi ve Bektaşileri sevmeyenler de cehaletlerini göstermek için işi dinsizliğe kadar vardırırlar. Görüldüğü gibi bunun gerçek kaynağı yazarlar arasında tartışmalıdır. Üç, üçleme, üçler, Ali'nin kılıcı üçtür gibi deyimlerde geçer.
     
  2. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    Beş olan dinin temel inançlarından üçü Tevhid, Nübüvvet ve İmamettir. Diğer ikisi ise Adalet ve Mead'dır. El-dil-bel üçlüsü de mevcuttur.
    -Adalet; Tevhid, Nübüvvet ve İmamet makamlarından gelen emirlere itaat derecesini belirten Tanrısal karardır.
    -Mead; Bu kararın uygulanmaya konulmasıdır.

    -Hz Ali'ye camiye gittiği takdirde öldürüleceğini anımsattığına inanılan, kutsal sayılan kazlarında ayakları Bektaşi resimlerinde üçlü bir motif şeklinde gösterilir. Bu üç iz ehlibeytin mühürü, simgesidir. Tahtacılar mezarın ayak ucuna diktikleri hece taşına kazayak izini çizerler.

    -Üç varlık, üç doğal öz olarak kabul edilen (madenler-bitkiler-diriler) üç varlık türü olup İslam Ortaçağında "mevalid-iselase" deyimiyle anılır.

    -Yine üç sözcüğü Bektaşi yaşamında da önemli yere sahip bir sayıdır:

    -Bektaşi terbiyesindeki "eline, diline beline" formülü ile "eşine-işine aşına" sahip ol öğütlerini ifade için kullanılır.

    -Ayrıca yoldaki, "Mürit-Rehber-Mürşit" (istekli, yol gösterici, aydınlatıcı) kurumlarım ifade içinde üç sözcüğüne yer verilir. Kutsallık içerir, simgeseldir. Üç ayaklı kutsal kara kazanda bunlar arasında sayılabilir.

    Üç terk : Terk, tasavvufta Tanrı'ya ulaşmak için başvurulması öngörülen bir yöntemdir. Tanrı'nın yüzü insanın kendi yüzüdür, insanın kendi-yüzünden başka, ayrı bir Tanrı yüzü yoktur. Çünkü, en yetkin olarak, en geniş anlamda, doruk noktada insanda tecelli eden Tanrı'dır. Hakk'ın yüzüne ulaşma insanın kendi yüzünü bulması tanıması anlamına gelir. Bunun için insanın aşağıdan yukarıya doğru üç terk koşulunu yerine getirmesi zorunludur. Bunlar:
    1- Terk-i dünya
    2- Terk-i ukba
    3- Terk-i terk

    Türabi Baba bir şiirinde:
    Türabı üçlerin birisi oldu
    Yedi'lerle kırklar meclise güldü
    Horasan erleri azmedip geldi
    Muhammed-Ali'nin kullarıyız biz
    derken üçün önemini dile getirir.

    d) Dört Sayısı ve Dörtler Olgusu : Dört ilke, dört öğe (toprak, su, od. yel), dört mevsim (ilkbahar,Yaz,Sonbahar,Kış) dört tabiat (sıcaklık, soğukluk, kuruluk, yaşlık ), dört yan (doğu, batı, kuzey, güney), dört kapı (şeriat, tarikat, marifet, hakikat) dört yol, dört aşama, dört inanç gibi dört sayısıyla getirilen dört kavram çok değişik anlamlarda, değişik düşünceleri açıklamak için kullanılır. Bunlardan özellikle ozanlar yararlanır. Katip (XVTII.yy)
    Ben aşığım deyü dava kılırsun
    Dört harfin birini tamam ettin mi
    Dört harfin evveli şeriat kamu
    İkinci makamı tarikat babı
    Hakikate gider bunun tamamı
    Marifete girip hakka yettin mi
    derken dört kapıyı dört harf olarak görür. Çar erkan, çar unsur, çar-darp (saç-sakal-bıyık-kaş kesme) gibi Arapça, Farsça bir çok deyimler de kullanılır. Ayrıca dört melek (Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail); dört kitap (Tevrat-Zebur-İncil-Kuran): Dört Resul (İbrahim-Musa-îsa-Muhammet) gibi deyimlerde de geçen dört sayısı Bektaşilerde de kutsal sayılır. Dörtler insan değil, bir kurumdur, bir kutsal kavramdır. Güç içerir, geleceğe bilgi taşır. Ayrıca İslam dininde Cennette dört ırmak bulunduğuna inanılır.

    Yunus Emre bir şiirinde:
    Toprağı kadarladı surete hak bağladı
    Dur kurdi dört alet adın insan eyledi
    derken toprak, su yel, ateş dört alet şeklinde simgeliyor.

    e)Beş Sayısı ve Beşler Olgusu: Şuara suresinin 23. ayetinden kaynaklanır. Bu ayete "meveddet" ayeti de denilir. Bu ayette "... Deki: Ben bu tebliğime karşılık sizden, akrabamı sevmeniz dışında bir şey istemiyorum" buyrulmaktadır. Bu ayet indiği zaman; Hazreti Muhammed; en yakınları olan Ali, Fatıma. Hasan ve Hüseyin
    Hazretlerini abası altına alarak : "Allahım! (Hakkında Meveddet buyurduğun) Ehl-i
    Beyt'im bunlardır. Ben bunları seviyorum, sende sev. Bunları sevmeyene düşmanım,
    sende düşman ol". Diyerek Ehl-i Beyti" kurbası olarak ilan etmiştir. Meveddet sevgi,
    sevme anlamına gelen Arapça bir sözcüktür. Kurba yakın akraba demektir.

    Peygamberin bu yakınlarının üzerine örttüğü abasından ötürü Al-i Aba(Aba halkı) diye de adlandırılan bu zatlara ayrıca beşlerde denilir.

    Hz. Muhammed- Ali-Fatıma-Hasan-Hüseyin (Pence-i Ali-Aba) Ehlibeyti simgeler. Bir elin beş parmağı. Arap abc'sinde bu Allah biçiminde yazılır. Görgü sırasında H.Hacı Bektaşi Veli'nin yeşil benli elini simgeler. Yahya Kemal'in "vur pence-i Ali abadaki şemsir aşkına" dizesinde geçer. Allah'ın kudret elini simgeler. Kutsallık içerir. Aslı, Penc-i Al-i Abadır. Bektaşilikte önemli işaretlerden biri sayılır. Elin beş parmağı ile ilgili bir inanç olup tamamen Bektaşiliğe ait özgün bir görüştür.

    Beş sayısı beş ayrı evreni simgeler. Bunlar (Lahut-Ceberut-Melukut-Nesut ve Misal) evrenleridir. Yeni eflatunculuğun evren anlayışını vurgulayan bu görüş Bektaşilik tarafından aynen benimsenmiştir.

    f) Altı Sayısı ve Altı Yön Olgusu : Altı sayısı Bektaşilikte altı yönü, yanı
    (Doğu- Batı- Kuzey- Güney- Yukarı- Aşağı) gösterir. Bir başka söyleyişle (sağ, sol,
    ön, arka, alt, üst) yönlerini belirtir. Bunun dışında başka bir özelliği yoktur.

    g) Yedi Sayısı ve Yediler Olgusu : Yedi sayısı eski Anadolu
    uygarlıklarında, eski Yunan'da, Yahudi'lerde, Mezopotamya uygarlıklarında da
    kutsal bir sayıdır. Eski Anadolu'da, Yunanistan'da yedi bilge vardır. (Thales, Solon,
    Bias, Kleobulos, Pittokas, Priandros, Kilon); Yedi taş, eski Mısır'da yedi topluluk,
    Gılgamış destanında Yedi gün-yedi gece, yedi ekmek; Yahudilerde Yedi çoban, yedi
    oğul, Galatlarda yedi kurban, İbranilerde, yedi melek, Nuh'ta yedi bölme, Roma'da
    yedi uyurlar (Yemliha, Mislina, Mürselina, Mernuş, Tebernuş, Sazenuş,
    Kefeştalayuş). İskandinav söylencelerinde yedi kamışın kutsallığı, Eski Türklerde
    Tanrı Ülgen'in yedi kişi yarattığı, Tamı Ülgen'in huzuruna varmak için yedi engelin
    bulunduğu, Şaman inançlarında gök tekenin dünya çevresini yedi kez dolaştığı, yine
    Sapoy Türklerinde yedi pınar ve yedi sarı kız öykülerinin bulunduğu, böylece bir çok
    ulus ve toplumda yedi sayısının kutsal sayıldığı anlaşılır.

    -Babil'de Uruk ilinin yedi kapısı varmış. Yunanistan'da yedi bölgede (Arkadya, Kynüria, Akna, Dor, Aitolia, Drylop, Lemnia) yedi ayrı ulus yaşarmış.
    -Yedi topluluk: Eskiden Mısırda rahipler, askerler, sığırtmaçlar, domuz çobanları, tacirler, çeviriciler (tercüman), gemi kılavuzları, yedi ayrı toplum katmanı oluşturulmuş.
    - Yedi gün yedi gece: Gılgamış destanında yiğit Engidu'yu güçsüz düşürüp
    yenmek için düşmanların gönderdiği bir kadın onun yanında yedi gün yedi gece
    kalarak aşk yapmış, böylece Uruk İlleri düşmanların eline geçmiştir.
    -Yedi ekmek: Gılgamış destanında geçer. Gılgamışın yedi gün uyumayıp uyanık kaldığını anlamak için, yanına gizlice yedi ekmek koymuşlar. Gılgamış uyumuş, uykusu yedi gün sürmüş. Böylece yedi ekmek yenmemiş uyanınca ekmekleri göremeyen Gılgamış hiç uyumadığını sanmış, sonra yedi ekmeği görürler. Uyuduğu böylece saptanır. Bu nedenle ölümsüzlüğü elinden alınır.
    -Yedi çoban: Peygamber Musa'nın Firavundan kaçtıktan sonra Medya çölünde yardımlaştığı yedi çoban.
    -Yedi Oğul: Tevrat'ın bildirdiğine göre Nuh'un oğlu Yafes'in yedi oğlu olup bunlardan her biri bir ulusun atası sayılır.
    -Yedi kurban: İ.Ö. 278 de Balkanlardan geçerek Anadoluya gelen Galatlar Ankara yörelerine yerleştikten sonra belli günlerde düzenledikleri törenlerde yedi kurban keserlerdi.
    -Yedi yıl Hizmet: Peygamber Yakup amcasının kızı Rahel'le evlenebilmek için yedi yıl hizmet etmiş.
    -Yedi Kamış: Ormanların perisi Pan eline düşmüş yedi kamış almış. Bunları mumla birbirine tutturarak, böylece yedi türlü ses çıkaran bir çalgı bulmuş.
    -Yediler yedi yıldız-ülkerden kaptı bir kız-bir kız daha kapanda-kıyamet kopacaktır. (Türk söylencesi)
    -Yedi Nota: (Do-re-mi-fa-sol-la-si) -Yedi taş atma, yedi tuğla oynama, yedi iklim.
    -Yedi melek: İbranilerde Hankl adlı kitapta gökte suç işleyen yıldızlan yedi meleğin aşağı attığı yazılıdır. Bu yıldızlar suç işleyen meleklermiş. -Yedi derya-Yedi Deniz-Yedi Irmak
    -Yedi Bölme: Nuhun tufandan önce yaptığı ve her canlıdan bir dişi bir erkek aldığı ünlü gemisi yedi bölümmüş.
    -Yedi Uyurlar: (ashab-ı keyf) İlk çağda, Anadolu'da Roma İmparatorluğunun dinsel baskısından kaçıp saklandıkları mağarada üç yüz yıl uyuduklarına inanılan Hıristiyan ermişleri sayılan yedi kişi: Yemliha,Mislina, Mürselina, Mernuş, Tebernuş, Sezernuş, Kefeştatuş. Bunların kıtmir adlı birde köpekleri varmış. Afşin, Efes ve Tarsus gibi yerlerde bu mağara örnekleri gösterilen ziyaretlerdir.
    -Tebai ilinde yaşamış, yurdunu düşman saldırılarından korumuş yedi yiğit bulunduğu söylenir.
    -Dünyanın yedi Harikası (Karya Satrapı, Mavsolos'un mezarı, Artemis tapınağı, Rodos'ta Apollon Yontusu, Phidias'ın yaptığı altından Zeus heykeli, iskenderiye Feneri, Gize Piramidi). Bunlar dünya uygarlığına örnek olmuş yedi büyük yapıttır.
    - Yedi Taş: Herodotos'un bildirdiğine göre iki Arap bir konuda anlaşma yapmak isterse, aralarına üçüncü bir kişiyi alır, onun yardımıyla başparmakların içini keskin bir taşla kesip kanatır, giysilerinden kopardıkları birer parçayı akan kana bular soma aralarına koydukları yedi taşın üzerine sürerlermiş. Soma Tamı Dionyosos ile Urani adına yemin ederlermiş.
     
  3. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    ESKİ TÜRKLERDE SAYILAR
    -Yedi kişi: Şaman dininde, Tanrı Ülgen'in yeryüzünde, ilkin yedi kişi yarattığı inancını simgeler.
    -Yedi engel: Şamanistlere göre, Tanrı Ülgenin katına varabilmek için yedi engel'i (budak ) ı aşmak gerekir.
    -Yedi dolaşma: Şaman inancına göre, Tufan'ın alacağını önceden bildiren, gökte dünyanın çevresini yedi kez dolaşmış olma.
    -Yedi sarı kız: Sağay ve Beltir adlı Türk topluluklarında kamların davullarını yedi sarı kız çalarmış.
    -Yedi pınar: Şaman üfürük yaparken yedi pınardan, yedi değirmen oluğundan su alır, yedi demir kızdırıp suya atar.
    -Yedi delikli tokmak bunu bilmeyen ahmak: Baş.

    BEKTAŞİLERDE SAYILAR
    1) Yedi Ulular : Bektaşilerde yedi ulular (Nesimi, Hatayi, Kul Himmet, Pir Sultan Abdal, Virani, Yemini, Fuzuli); Yeniçerilerde yedi kapı, İslamiyet'te yedi tamu, Alevilerde yedi nitelik, yedi erkan (Pir, rehber, mürşit, iki musahip ve onların iki eşi). Yedi gök katı (Zühal, Müşteri, Merih, Güneş, Zühre, Utarit, Ay) astronomide geçerli bir kavramdır.
    Bektaşilerde yedi Hz. Alinin üstün özelliklerini belirtme sayısını ifade eder.
    -Gaip erenlerden en önemli yedi kişi sayılır.
    -Gökkuşağının yedi rengi vardır. Bu Fatma ananın kuşağı diye anılır.
    Meveddet ayeti geldiğinde, Resul-i Ekrem meveddetin (saygı ve bağlılığın) kimlere gösterilmesi gerektiğini bildirmek için abasının altına yukarda adları sayılan kutlu insanları almış.
    Ayeti getiren Cebrail bu kutsal yücelikten duygulanarak:
    -Ya Resulullah ben de sizden olmak istiyorum. Diyerek dilekte bulunur. Cebrailin bu güzel dileğine Hazreti Muhammed :
    -"Evet! Cebrail sende bizdensin" demek suretiyle yerine getirir.
    Yine Hz.Muhammet, Ehl-i Beyt'e bihakkın ve kusursuz bağlılığından ötürü Selman-i Farisi Hazretleri hakkında da "Selman da Ehl-i Beyt'tendir" kutlu sözünü söyler.
    Böylece aba dışında kalanlarla birlikte Ehl-i Beytin sayısı yediye çıkar: Bunlar:
    Hazreti Muhammed, Hazreti Ali, Hazreti Fatıma, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin, Cebrail Aleyhisselam ve Selman-ı Farisi Hazretleridir.
    2) Yedi Farz: Caferi Sadık buyurur ki: "Tarik-i Naciye'de farz olarak yedi
    görev vardır. Yedi farz şunlardır:
    Birincisi: Mürid olan kişi, tüm varlıkları Tanrı yada hakikat olarak kabul etmeli ve edinmiş olduğu sırları kimseye anlatmamalıdır.
    Tariki naciye sırrını, yabancıdan, imanını şeytandan koruduğu gibi korumalıdır.
    İkincisi: O bir siperdar olmalıdır, yanı sır tutmalıdır; gördüğüne kör olmalı, görmediğini anlatmamalıdır; hiç bir yolla sırları ifşa etmemelidir.
    Üçüncüsü : O, Yezdani Hak üzerine düşünceye dalmalıdır; çünkü her kötülük Yezdani Hakk'ın unutulmamasının bir sonucu olarak meydana gelir. Yezdani Hakk'ı unutmayan bir bende gerçeğe ulaşanlardan biri olur. Böyle bir kişi bir Sultan olmuştur.
    Dördüncüsü: Derece derece oğrun dirlik etmektir. O, mürşid, mürebbi hakkım hak bilmiş olmalı ve onun dilediğini yapmalıdır, en başta, mürşidini bulduğunda, mürşid ona hicapsız cemalullahı gösterecektir.
    Beşincisi: Musahip hakkım ceme götüre, erenler meydanına götüre, mürşide boş eliyle gelmeye, talibin adesti oldur.
    Altıncısı: Pir yerinde olan mürşid halifeden el alınca erenler meydanında ikrar edip, nedamet getirmelidir.
    Yedincisi: Kendisini mürşide bağladıktan sonra bildiklerinden vazgeçmeli ve yol üyeleri önünde alçak gönüllü olmalıdır" (İmam Cafer Buyruğu, Aktaran, J.K.Birge, Bektaşilik Tarihi, s. 115)
    3) Yedi erkan: Yedi aşamayı simgeler, bunlar aslında birer görevdir. Yedi erkan şunlardır. 1- Pir 2- Rehber 3- Mürşid bunlara iki musahip iki de eşi eklenince erkan sayısı yedi olur.
    4) Yedi Nitelik: Peygamberimiz Hz. Muhammed'in Hz. Aliye verdiği nitelikler: Türab, Haydar, İlmin kapısı, Tanrı'nın aslanı, Şah-ı Velayet, Emirelmümin, Peygamberin vasisi, müsahibi
    5) Yedi kapı: Bektaşilere bağlı yeniçerilerde yedi kapı vardır. (Adet kapısı, Et kapısı, Ağa bölüğü kapısı, çayır kapısı, solaklar kapısı, karaköy kapısı, meydan kapısı).
    6) Yedi sayısının içinde ve çevresinde estirilen kutsallık. Bektaşi inancının ve şiirinin ana konusu olan simgesel olgular olarak bilinir.
    -Selefıye adlı tarikatta yedi inanç bulunur.
    (Takdis, tasdik, imsak, sükût, kef, marifet ehlinin sözlerini kabul, aczini söyleme)
    -İsmailiye mezhebinde yedi imam, yedi kollu şamdan vardır. Bunlar simgeseldir. Bu mezhep on iki imamları kabul etmez.
    -Mevlevilerde yedi selam vardır.
    -Yezidilerde yedi melek ve yedi gün olgusu mevcuttur.
    -Zahiri mezhebine göre köpeğin su içtiği kabın arınması için yedi kez yıkanması gerekir.
    -Bedeviye tarikatında şeyh müritlere yedi türlü şerbet diye bilinen bir şerbet verir.
    -Fütüvvet örgütüne girmek isteyen kişinin beline şeyh yedi kez peştemal bağlayıp çözer.
    Musevilerde, Hıristiyanlarda Bektaşilikle ilgisi olmayan başka kurumlarda yedi sayısına dayanan çeşitli inançlar vardır. (Bknz. İ.Z.Eyuboğhı, Anadolu İnançları, Geçit Kitapevi 1987. sh. 197-222) Sözü ünlü Bektaşi ozanı Cafer Abdal'a bırakalım:
    Erenler bu yolda bir sır dediler.
    Erenler dediğin kırklar, yediler.
    Gönülden gönüle yol var dediler.
    öyle midir deli gönül öyledir.
    Yedi imam-yedi derviş-yedi kuzu kurban-Yedi tepe (İstanbul),yedi aile-yedi rahip-yedi mahalleden sürülmek-yedi tuğ-yedi ad, yedi şart, yedi mum-yedi öğüt, yedi gün-yedi konaklık yol-yedi yıl kıtlık-yedi yıl bolluk- yedi ad-yedi gezegen-yedi tuğla (oyun), yedi imam gibi deyimlerde geçen yedinin kutsal havası, sıcak gücü simgesel içeriği vardır.
    h) Sekiz Sayısı ve Sekiz Olgusu : Sekiz cenneti anlatır. Yunus Emre bir şiirinde "Kasdeder sekiz uçmağı nur idüp nura katmağı" der. Cennet, uçmak, bahçe anlamına gelir. İslami inanca göre ahirette Tanrının 8 cenneti vardır. Bunlar: 1- Dar-ül celal, 2- Dar-üs selam 3- Cennet-ül meva, 4- Cennet-ül-huld 5- Cennet-ün naim 6-Cennet-ül fırdevs, 7- Cennet-ül karar 8- Cennet-ül adn. Bunlar müminlere vaadedilen öbür dünya güzellikleridir.
    ı) Dokuz Sayısı ve Dokuz Olgusu : Bektaşilikte önemli sayılardan biridir. Yedi kat gök sayısına gökten sonra gelen Arş ve Kürsi de birer kuşatıcı kat sayılarak eklenir. Böylece göklerin sayısı dokuz olur. Bu dokuz kat göğün dört unsurla (su, od, toprak, yel) birleşmesiyle insan doğmuştur. Dokuz kat göğe, dokuz orta da derler. Yunus Emre bunu şu şekilde ifade eder:
    Dörttür anam dokuzdur babam.
    Bu görüşün kaynağı, Batlamyus (Ptolema)'un geliştirdiği ilkçağ gök bilimi kuramıdır. Ancak tasavvuf dokuz kat gök, yedi kat yer terimlerinden değişik anlamlar çıkarır.
    i) On iki Sayısı ve Onikiler Olgusu : Bunlar on iki imamdır. On iki aydır. Bektaşiler buna on iki koyun da derler. İsa'nın 12 havarisi vardır. Roma'da 12 levha yasası mevcuttur (İ.Ö. 450)
    a-On İki İmam : Alevilik ve Bektaşilikte imam bir inanç kaynağı durumundadır. İmam Tanrı'ya en yakın olan Kur'an'ın batın anlamlarını bilen her yönüyle kutsal, mutlak biçimde masum sayılan bir kişiliktir. Tanrı ile insanlar arasında bağlantı kurar, onun her davranışı ve bütün yaptıkları Tanrı adınadır. Bu nedenle o masumdur, suçsuzdur, andır, yücedir, uludur, kutsaldır, ölümsüzdür, eylemlerinin hiç birinden sorumlu değildir. İmamların sözleri tartışılmaz, onlara karşı başka bir görüş, düşünce ileri sürülemez. Çünkü imamlar yanılmaz, yanlış iş yapmaz. Alevi- Bektaşi yolağının temel kurumlarından biri olan "On iki imam" kavramını, Hıristiyanlıktaki İsa'nın on iki havarisine benzetenler, bundan esinlenildiğini söyleyenler olduğu gibi, köklerini eski Anadolu, Yunan, Mezopotomya, Mısır, Hind, Orta Asya uygarlıklarında görüp arayanlar da vardır.
    Aslında Alevilik-Bektaşilikte tüm inançlar imamlarla başlar. On iki imamlar olmadan Alevi-Bektaşi yolu olmaz, böyle bir şey düşünülemez. Tarikattaki her şeyin özünde ve üzerinde on iki imamların manevi varlığı, gölgesi, ışığı mevcuttur. Onların görüş, düşünce, davranış ve uygulamaları esas alınır. Onlar anılmadan olmaz, onlar tıpkı "bismillah" sözcüğü gibidir. Onlar bir nurdur, bir sevgi yumağıdır. Evren onların yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. Öbür dünyada, kıyamette İslamın şefaatçileri onlar olacaktır. On iki İmanı Muhammet-Ali nurlarının birleştiği kişiliklerdir. Tecelligahları (görünüm yerleri)dır. On iki imam şu şekilde sıralanır:
     
  4. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    1- Ali (598-661): İlk İmam. Hz. Muhammed'in damadı, amcası oğlu, musahibi,vasisi ilk Müslüman, Allahın Aslanı, veliler şahıdır. Haricilerden Ebu Milcem tarafından şehid edildi. Ebu Turab, Haydar, Haydarı Kerrar, Şahı Merdan gibi lakapları vardır. Somadan adına düzenlenmiş güzel sözlerini içeren Nehcül Belağa, Ayne-Tül-Beyan adlı kitapları, şiirleri vardır.
    2- Hasan (624-670): İkinci imam. Hz. Ali'nin büyük oğlu. Mücteba, Muaviye'nin teşvikiyle karısı Cude tarafından zehirlendi.
    3- Hüseyin (625-680): Üçüncü İmam. Hz. Ali'nin ikinci oğlu, şehidler serveri, Kerbela şahı, insanlık timsali, özgürlük simgesidir. 10 Muharrem 680'de Yezidin askerinden Şimr tarafından şehid edildi.
    4- Zeynelabidin (659-719): Dördüncü imam. Hz. Ali'nin torunu, Hüseyin'in
    oğlu. Zindanlarda yattı. Şehid edildi.
    5- Muhammed Bakır (677-733): Beşinci imam. Zeynelabidin'in oğlu.
    Zehirlendi.
    6- Caferi Sadık (699-765): Altıncı imam. Yolun müçtehidi. Muhammet Bakır'ın oğlu. Şehid edildi. Birçok kitapları vardır. İmam Azam'ın İmam Safinin
    hocasıdır. Alevilik-Şiilik tarikatlarının kurucusu sayılır.
    7- Musa Kazım (645-799): Yedinci imam. Caferi Sadık'ın oğlu. Zehirlendi.
    8- Ali Rıza (765-818 ): Sekizinci imam. Musa Kazım'ın oğlu. Zehirlendi.
    9- Muhammet Taki (811-835): Dokuzuncu imam. Ali Rıza'nın oğlu. Zehirlendi.
    10- Ali Naki (829-868 ): Onuncu imam. Muhammet Taki'nin oğlu.
    Zehirlendi.
    11- Hasan el Askeri (846-874): On birinci imam. Ali Naki'nin oğlu. Şehid edildi.
    12- Muhammed Mehdi (870-878 ) On ikinci imam. Hasan Askeri'nin oğlu. Tanrı emri ile mağaraya çekildiğine inanılır, kimilerine göre 40 yıl emirlerini bu mağaradan görevliler aracılığıyla insanlığa, müslümanlara duyurdu. Mağara da sır oldu. Kıyametten önce dünyaya geri döneceğine, dünyada adil bir düzen kuracağına inanılan imam. Ölmemiştir. İşlevleri simgeseldir.
    b-On iki post: Post İbrahim peygamber tarafından öngörülmüş ve İshak peygambere kesilen kurbanın derisinden yapılmıştır. Makamdır, kutsaldır. İşlevsel nitelikleri vardır. Simgeseldir.
    Ahmet-i Muhtar ve Aliyyül Murteza postlarından sonra gelen oniki post akidesine göre şöyle sıralanır:
    1- Horasan (Baba) postu: Seyyid Muhammed Hünkar Hacı Bektaş Veli Hazretlerine aittir. Boş tutulur.
    2- Aşçı Postu: H.Hacı Bektaş Veli'nin amcası oğlu Haydar Ata'nın torunu, Hasan Gazi'nin oğlu Seyyid Ali Sultan'a (Kızıl Deli'ye) aittir. Bir başka görüşe göre Seyyid Ali Sultan, Timurtaş, Kızıldeli adıyla anılan Hızır Lala olup Hacı Bektaş Veli'nin Kadıncık Ana'dan doğan oğludur. Çelebiler bundan gelirler.
    3- Ekmekçi postu: Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin torununun oğlu, Pir-i sani unvanı ile anılan Pir Balım Sultan'a ait bir posttur.
    4- Nakip (Hizmetli) postu: Abdal Musa Sultan'ın halifesi ozan Kaygusuz Abdal Sultan'a ait bir posttur.
    5- Atacı (Atçı-Cömertlik ) postu: Hz. Hünkar Hacı Bektaş Velinin
    ardıllarından Kanber Ali Sultan'a ait bir posttur.
    6- Meydancı Postu: Hacı Bektaş Veli'nin Halifelerinden Sarı İsmail Sultan'a aittir.
    7- Türbedar postu: Hacı Bektaş Veli'nin Halifelerinden Karadonlu Canbaba Sultan'a aittir.
    8- Kilerci Postu: Hacı Bektaş Veli'nin Halifelerinden amcası oğlu, tarikat meydanının manevi celladı kabul edilen Kolu Açık Hacim Sultan'a aittir.
    9- Kahveci postu: Şazeliye tarikatı kumcusu Şeyh Hasan Ali Şazeli (1197-1258 ) ye aittir.
    10- Kurbancı postu: Hazreti Halil İbrahim Peygambere aittir.
    11- Ayakçı postu: Hacı Bektaş Velinin amcası Haydar Ata'nın torunu, Hasan Ata'nın oğlu Seyyid Ali Sultan'ın ağabeyisi Abdal Musa Sultan'a aittir.
    12- Mihmandar (Misafır)postu: Hızır Aleyhisselama aittir. Hazreti Pir ile görüştüklerinde, üzerinde oturduğu posttur. (Bu postlar Miratül Mekasit kitabına göre) sıralanmıştır.
    Postlar aynı cem içinde sembolik olarak verilir. Üzerlerine kimse oturamaz, ayin cemi yürüten Baba, Horasan postunu temsil eden (Halife) postunda oturur.
    c-On iki Hizmet : Hazreti Muhammed tarafından oluşturulan ve Alevi Bektaşilerce uygulanan on iki hizmet şunlardır:
    1- Mürşid: Görev itibariyle Hazreti Muhammet'i, Hazreti Ali'yi ve Hacı
    Bektaş Veli Hazretlerini temsil eder. Onların adına (Biat) ikrar alır nasib verir.
    Ayinicemi yürüten mutlak otoritedir. Rehberi, dervişi, talibi eğitir, gözetler ve
    olgunlaşmaları için gerekli olan ruhi ve pratik bilgileri verir. Tarikata girenlerin
    topluma yararlı ve erdemli insanlar olmalarını sağlar. Sorumluluğu en ağır olan bir
    kimsedir. Mürşidin olgunluğun, efendiliğin, alimliğin, yüce ahlakın, dinin, yolun,
    yolağın bütün simgelerini doruk noktada özünde taşınması gerekir. Hakk-el yakin
    mertebesinde kabul edilir.
    Ayincem yapılacağı zaman mürşid makamına baba veya halifebaba oturur. Alevilikte bu makamda oturan zata dede denilir.
    2- Rehber: Tarikata girmek isteyen isteklilere kuralları ve koşulları öğretir. İsteklileri bu konuda eğitir ve olgunlaştırır. İkrar verip nasip alırken önderlik yapar. Biattan sonra Mürşid'in eğitim ve öğretimlerini Talib'de gözetler. Sorunlarında yardımına koşar. Tarikat ilmini talibe en iyi şekilde öğretmeye çalışır. Tarikata ters düşecek genel ahlak kurallarını ve davranışlarını çiğneyen eylem ve davranışları engeller. Mürşid tarafından talibin eğitim ve öğretiminden tarikat bilgisi yönünden rehber sorumludur. Talibe abdest aldırır, meydana getirir, görgü sırasında talibe yardım eder, onu yetiştirir.
    3- Gözcü: Rehberin yardımcısıdır. Tarikata yeni girmiş talibleri ve dervişlik derecesine yükselmiş tarikat mensuplarını gözetler. Tarikat kurallarına aykırı davranış ta bulunmamaları için uyarır. Gerektiğinde yol gösterir. Yaramaz davranışta bulunanları uyarır veya rehber'i konu hakkında bilgi sahibi kılar.
    Ayincem süresince, cemde bulunan canları izler. Cemin birliğini ve huzurunu bozucu davranışlara izin vermez. Bu tür davranışa kalkışacak olanları hemen uyarır. Gözü sürekli cem erenlerinin üstündedir. Düşkünlerin, suçluların ceme girmesini engeller. Dışarıdan ceme yapılacak herhangi bir engellemeyi durdurur. Gücünü aşarsa Rehbere ve Mürşid'e haber verir. Ayincemin huzur ve duygusallık içinde devam edip sona ermesini sağlar. Sorumluluğu ayincemden sonra da devam eder.
    4- Çerağcı: Cemevinde bulunan aydınlatma aygıtları ile ilgilenir. Ayincem
    yapılacağı zaman tüm şamdanları siler, parlatır. Kandillerin yağını fitilini tamamlar.
    Gazlarını katar. Mumlarını diker. Çerağ tahtını (makamını) hazırlar. Ayincem
    süresince biten mumların yerine yenilerini takar. Biten yağ ve gazları tekrar
    doldurur. Cemevinin ışıksız kalmaması için gerekli tüm görevleri yerine getirir.
    Buhurdanlıkları siler temizler. İçlerine gülsuyu ve diğer güzel kokuları doldurur. Buhurdanlığı cem süresince devamlı yakar, cemin güzel kokular içinde sürmesini sağlar. Böylece ter, ayak kokusu ve sair kötü kokuların canları rahatsız etmesine izin vermemiş olur. Boş zamanı kalırsa meydancıya yardım eder.
    5- Zakir: Genellikle sesi güzel olanlardan ve saz çalabilenler arasından seçilir. Mürşid'in emri ile cem ayini sürecince zikri yönetir. Kur'an okur, ilahi okur, deyiş, nefes ve düvazde-imam söyler. Mersiye ve Nevruziyeler söyler. Söylediklerini saz eşliğinde icra eder. Mürşid'e yakın mesafede oturur. Görevini ve sorumluluğu cem ayiniyle sınırlıdır.
    6- Farraş (Süpürgeci): Cem ayini başlamadan önce cemevini süpürür, temizler. Oturma yerlerine gerekli olan yaygıları yayar. Cemevinin sürekli temiz tutulmasından sorumludur. Cemin bitiminden sonra cemevini yine temizler. Boş zamanlarında sofracıya ve ibriktara yardım eder.
    7- îznikci (Kdeydancı): Cemevinde bulunan postları sıra ve kurallarına göre yerlerine yerleştirir. Cem ayini yapılacağı zaman hazırlar. Cemevine gelen canlara Mürşid huzurunda duruş, niyaz ve diğer kuralları, yolu gösterir. Oturma yerlerini belirler. Canların tarikattaki kıdemlerine göre oturmalarını sağlar. Cem ayini süresince cemevinin sükunetini sağlaması için gözcüye yardımcılık yapar. Semah'a kalkacak olan canları kaldırır. Ferraş, Sakka ve İbriktar'ın hizmetlerine nezaret ve yardım eder.
    8- Niyazcı (Kurbancı): Cemevine gelen lokmaları ve kurbanları teslim alır. Kurbanları tekbirleyerek keser, yüzer ve pişirir. Lokma merasiminde sofraları açar. Yemekten soma sofraları kaldırır. Bu hizmetleri yaparken kendisine, meydancı, süpürgeci, şakacı, ibriktar yardım ederler.
    9- Sakacı (Sucu): Cem ayininden önce, şerbet hazırlar. Şerbetleri ve suları kaplarına doldurur, hazır hale getirir. (Nevruzda süt hazırlar) cem ayini süresince susayan canlara su verir. Şerbet dağıtımında, dağıtma görevini yapar. Boş zamanlarında Niyazcıya yardım eder.
    10- İbriktar: Elinde leğen ve ibrik, omuzunda havlu ile cem ayininde hazır
    bulunur. Mürşid'in abdest almasında ve yemekten sonra canların ellerini
    yıkamalarına hizmet verir. Suyunu döker, havluyu uzatır, silinmelerini sağlar. Boş
    zamanlarında niyazcıya yardım eder
    11- Peyik (Haberci): Bu hizmeti yapana Pervane'de denilir. Cem ayini yapılacağını, Mürşid'in emri ile tüm canlara duyurur. Bu görevi ev ev gezerek yerine
    getirir. Canların eksiksiz ceme gelmelerini sağlar. Mürşid ile canlar arasında
    habercilik (Elçilik ) görevini yürütür. Ayincem süresince Semaha kalkacak olanları
    meydancıya bildirerek yardım eder.
    12- Bekçi (Ayakçı): Cem ayinine gelen canların boş kalan evlerini gözetler.
    Hırsızlık, yangın gibi zarar verici olaylardan korur. Evlerinde bıraktıkları
    hayvanlarına herhangi bir zarar yapmalarını önler. Cem ayinine dışardan yapılacak
    olan engellemeleri önceden görerek gözcüyü uyarır. Görevi cem ayini ve cemevinin
    dışındadır. Görevinin kutsallığı ve sorumluluğu nedeniyle dua da unutulmaz. Sevabı
    üstün olan bir hizmettir.
     
  5. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    Bu hizmetlerin tek bir amacı vardır. Alevi ve Bektaşilerin kimseden zarar görmeden kendi erkanlarını huzur ve Tanrısal duygusallık içinde sürdürmelerini sağlamak. Eline, diline ve beline sahip olan Alevi ve Bektaşilerin kimseye zarar vermeleri zaten düşünülemez. Yeter ki kimseler bu insanlara zarar vermesinler.
    Hazreti Muhammed tarafından Mekke ve Medine Müslümanları arasında habercilik, yol göstericilik ve gözetleme hizmetleri için oluşturulan bu görevler Hazreti Muhammed'den sonra da sürdürülmüştür. Akabe'de seçilen oniki kişinin bazıları bizzat Peygamberin özel hizmetlerini de yapmışlardır. Örneğin: Cabir Ensari Çerağçılık, Selman-i Farisi temizlikçilik (süpürgecilik ), Amri Ayyar habercilik, Hz. Eyma tül Yemani meydancılık, Mahmud ül Ensari kurbancılık, Hazreti Ali'nin kölesi Kanber Hazretleri ibriktarlık, Peygamberin kölesi Keysani şakacılık, Ebu Zer Gaffari gözcülük görevlerini yürütmüşlerdir. Alevi ve Bektaşilikte bu hizmetlerde bazı ufak tefek değişiklikler yapılarak, cem ayininin durumuna uyarlanmıştır. Ancak öz aynen korunmuştur.
    On iki Hizmette Görev Kimler Adına Yapılır?
    Yediler, kırklar "gaip erenler" içerisinde olup hepsi mihmanlardır. Bu oniki post makamının, her Bektaşi meydanında cemevindeki bir sıra düzeni ile yerleri vardır. Bu postlara ne olursa olsun niyaz edilir. Bundan başka meydan erenlerinde görülen on iki hizmette aşağıdaki kişiler adına görev yapılır; semboliktir.
    1- İman Hasan-Tarikatcı,
    2- İmam Hüseyin-Farraş,
    3- Muhammed Hanefi-Berber,
    4- Abdüssamet Zakir-Sazandar,
    5- Abdal Ahmet-Sofracı,
    6- Süleyman-İbrikçi,
    7- Tayyib-Saki,
    8- Abdülkerim-Gözcü,
    9- Abdullah-Pervane,
    10-Hadi-i Ekber-Çerağcı,
    11- Abdül Celil-Bab (kapı),
    12-Selman-Şayyad.
    Bu oniki kişinin İmam soyundan olduğu söylenir. Bunların içinde Hasan Hüseyin'den başkası bizce bilinmemekle birlikte Selman'ında hiç ilgisi yoktur. Ancak, Bektaşilikte Selman diye bir olay vardır ki yılın belli bir gününde elde keşkül-i fıkara, mürşidinin buyruğu ile halkın arasında dolaşarak, "Şeydullah-Allah için bir şey" diyerek para toplar. Ama öyle herkesten istemez. Çünkü Bektaşilikte dilenme ne olursa olursun yasaktır. Tarikatte suçlular "Selmaniliğe" çıkarlar. Üzerlerine deriden giysi giyen bu kişiler "Allah için, Şehid-i Kerbala aşkına" su dağıtırlar. Yalnız çerağcıya verilen "Hadi-i Ekber" adı Bektaşi terminolojisindeki "çerağ-i daim, nur-ı daim" kavramlarının önemini ve yerini gösterir.
    İşte Balım Sultan meydanında 12-12-14'lük örgütün kimi zaman Ahileri, kimi zaman da Havarileri andırdığı gibi Oğuz töresinin yirmi dört boyuna da bir gönderme olabilir. Ancak hangisini köken almak olası bilinemez (Nejat Birdoğan, İttihat-Terakhi'nin Alevilik-Bektaşilik araştırması, İst. 1994,s: 140).
    j) On dörtler Olgusu : Hazreti Peygamberin soy torunlarından henüz küçük iken münafıklar tarafından şehid edilen Ondört Masum-i Paklardır.
    14 Masum -u Pak'ın adları şunlardır:
    1-Muhammed Ekber : Hz. Ali'nin oğludur. 40 günlük iken Halife seçimi sırasında üzerine kapı düşürülerek öldürüldü. Lakabı Muhsin'dir.
    2-Abdullah : Hz. Hasan'ın oğlu 7 yaşında katledilmiştir.
    3-Abdullah: Hz. Hüseyin'in oğlu 2 yaşında Kerbelada şehit edilmiştir.
    4-Kasım : Hz. Hüseyin'in oğlu 3 yaşında Kerbelada şehit edilmiştir.
    5-Zeynel: Hz. Hüseyin'in oğlu 6 yaşında Kerbelada şehit edilmiştir.
    6-Kasım : İmam Zeynel abidin'in oğlu 3 yaşında katledilmiştir.
    7-Ali Eftar : İmam Muhammed Bakır'in oğlu 6 yaşında ketledilmiştir.
    8-AbdulIah : İmanı Caferi Sadık'ın oğlu 3 yaşında katledilmiştir.
    9-Yahya El Hadi: İmanı Caferi Sadık'ın oğlu 3 yaşında katledilmiştir.
    10 -Salih : İmam Musa Kazım'ın oğlu 4 yaşında katledilmiştir.
    11-Tayyib : İmam Musa Kazım'ın oğlu 4 yaşında katledilmiştir.
    12-Cafer : İmanı M. Taki'nin oğlu 3 yaşında katledilmiştir.
    13-Kasım : İmam M. Taki'nin oğlu 3 yaşında katledilmiştir.
    14-Cafer : İmanı H. Askeri'nin oğlu Bir yaşında katledilmiştir.
    On yedi kemerbest : Hazreti Ali tarafından bellerine kemer (Kılıç) kuşatılan On yedi oğludur, ikisi İmam'dır.
    1) Kırklar Olgusu : Bektaşilikte sır bir kurumdur. Hakkında çeşitli söylenceler vardır. Hiç bir baskı görmeden, içten gelerek müslüman olan ve bu uğurda tüm varlığını, ailesini terk ederek Hazreti Muhammed'e bağlanan kimselerdir. Sayıları kırk olduğundan Kırklar olarak anılırlar. Adları kesin olarak söylenemez, ya da bilinmez. Bütün Aleviler bunlarda gizli güçler olduğuna, kutsallıklarına ve varlıklarına inanır, büyük saygı duyarlar.
    Bakım ve dini eğitimleri Hazreti Ali tarafından yapılan bu kutlu zatların adları ne yazık ki tamamen bilinmemektedir. Pek azının adları günümüze kadar gelebilmiştir. Öte dünyaya ilişkin bir kurumdur.
    Erbain : Kırk gün süren oruçtur. Bektaşilerde bunu babalar, Halifeler, Halife babalar çıkarır. Erbaine başlamadan önce gusul abdesti alınır. Temiz elbiseler giyilir. Niyet edilerek erbaine başlanır. Hayvansal gıdalar yenmez. Soğan, sarımsak gibi ağır kokulu sebzeler yenmez. İftar akşamdan yapılır. Sahura kalkılmaz. Gece tam ibadetle geçirilir. Az uyunur. Eyrad ve tefekkür erbain boyunca sürer. Gizli anış yapılır. Kırkıncı gün kurban kesilerek erbainden çıkılır.
    En ağır erbain türüne "Erbain-i aşuru" denir. Erbaine zaman olarak Muharrem ayından on gün önce başlanılır. Muharrem ayının bitimi ile sona erer. Hazreti Pir H. Hacı Bektaş Veli en çok erbain-i aşure çıkarırdı. (Bakınız Hacı Bektaş Veli Bektaşiliğin Kaynağı)
    m) Yetmiş iki millet : Hz. Muhammed bir hadisinde "Ümmetim 72 cemaate bölünecektir; biri dışında- ki onlar gerçek müminlerdir- onların hepsi için cehennem kaçınılmazdır" demiştir. Bu terimin kaynağının bu hadis olduğu söylenir. Bektaşiler ayni cem, ikrar törenlerinde yollarının, yani Bektaşiliğin bütün yollardan ayrı olduğunu vurgularlar. Caferi Sadık mezhebinin 72'sinden de ayrı olduğunu söyler ve kabul ederler. Bu yol dışındaki tüm mezhepleri, tarikatları reddederler, bu mezhebin Muhammed-Ali yolu olduğunu belirtirler. Bektaşi düşüncesi bu konuda kesin bir ilerleme gösterir. Tarikat aşamasında talibe sadece Caferi mezhebi anlatılır, diğerlerinden hiç söz edilmez. Hakikat aşamasında kişinin 72 milletin eleştirisinin üzerinde olması vurgulanır. Yani mistik yola hakikatin tüm diğer yolları dışlanarak girilebileceği anlatılır. Hatta Yunus Emre bir şiirinde 'Yetmiş iki millete aynı gözle bakmayan şeriatın alimi olsa bile gerçekte Hakikat'a asidir" der. Bu terime tüm Alevi-Bektaşi ozanları şiirlerinde yer vermişlerdir.
    n) Fırka - i Naciye : Ehl- i Beyte bağlanarak kurtulan kimseler. Hz. Muhammed (S.A.V.) 'in "Kıyamet günü ümmetimle birlikte cehenneme gireceğiz, geri dönüp cehennemden çıktığımız zaman günahkar olanlar cehennemde kalacak, geri kalanlar benimle cennete girecektir, işte bunlar " Güruh-u Naci'dir' dediği, orda bulunanlardan biri "bunlar ne kadar" diye sorduğunda " ümmetimin üçte biri" şeklinde yanıt verdiği söylenir.
    Yetmiş iki millet içre Naciyiz : Bu söz de bir hadise işarettir. Hz. Peygamber "Benim ehl-i Beytim Nuh'un gemisi gibidir. Kim o gemiye binerse, sapıklıktan kurtulur"
    Güruh-i Naci: Kurtulmuş topluluk. Muhammed Peygamber'in, Ümmetim yetmiş üç bölüğe ayrılacak, hepsi de cehennemdedir, ancak bir bölüğü cennetliktir, kurtulmuştur" dediği söylenir. Alevi - Bektaşiler, bu kurtulmuş bölüğün, kendileri olduğunu iddia ederler. Sayıları bilinmiyor.
    Güruh-u Naci Peygamber tarafından cennete girecekleri bildirilen bir kısım müslüman topluluğudur. Adları ve kimler oldukları kesin belli değil. Hz. Muhammedi'n "ümmetim yetmiş üç parçaya ayrılacak. Bunlardan ancak bir bölümü benimle cennete girecektir" dediği söylenir. İşte, temiz, saf ve cennetlik olan bu bölüme "Güruh - u Naci", " Seçkin topluluk" adı verilir. Alevi-Bektaşiler bu topluluğun kendileri olduğunu bertilirler. Sünni bazı yazarlar da bu topluluğun ehl-i islam, ehl-i sünnet ve cemaat olduğunu öne sürerlerki bu dört ehl-i sünnet ve cemaat mezhepleri olan Hanifı, Maliki, Hanbeli ve Safı mezhebine mensup bütün bu mezhep mensuplannın sayısı müslüman topluluğun yetmiş üçte birinden çok çok fazladır.
    o) Yüz yirmi dört : Adem peygamberden bu yana gelen peygamberleri ifade eder.
    Bunların dışında: Alevi-Bektaşilerde 4, 8, 9, 28, 32, 33, 99, 360, 366, 6666, 18.000, 124000 sayılarının da özel durum ve kutsal değerleri vardır.
    Kırklar Şerbeti: Beyaz bir kase içinde hazırlanır. Biat gecesi talibe içirilen şerbettir.
    Kırklar, Şerbet ve Semah: İçlerinde Selman-ı Farisi ve Gulam Kanber hazretlerinin de bulunduğu kırk kişi, Hazreti Ali tarafından eğitilmiştir. Hazreti Muhammed ve O'nun Ehl-i Beyti için her şeyini feda eden bu kutsal insanlar Kur'anın yoruma dayalı ayetlerinin gizli anlamları açıklanarak, onlardaki gizli mesajlar bildirilerek eğitilmişlerdir. Bu insanlar İslam felsefesinin bel kemiğini meydana getirirler.
    Çoğu Elçilik Mescidinde yatıp kalktıklarından ötürü, bunlara (Ashab-ı soffa) sofa sahihleri denilmektedir.
    Kırk kişiyi eğitip Tanrı erenliği makamına çıkarttığından ötürü,Hazreti Ali'ye Şah-ı Velayet (Veliler Şahı) unvanı verilmiştir. Hz. Ali, Peygamber ilminin kapısıdır, bu ilmi kendisine bağlanan Kırk muhibbine öğretir. İslam tasavvufunun ve tarikat silsilesinin başlangıcı olan kırklar Alevi-Bektaşilerce de kutsal sayılır
     
  6. Asi_Prenses

    Asi_Prenses Daimi Üye

    Hepsini okuyamadım ama bu çok özel ve çok değerli paylaşımın için candan teşekkür ederim:)
     

Sayfayı Paylaş