Aklımdasın ....(uzun ama güzel bi hikaye tavsiye ederim..:( )

Konu, 'Aşk, Duygusal, Sevgiliye Şiir Yazı, Kıssadan ' kısmında seyduna_34 tarafından paylaşıldı.

  1. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    Başımdan geçen ilginç bir aşk öyküsünü anlatmak istiyorum.
    Üniversite 2.sınıfa gidiyordum. Gençlik bu ya, başımda kavak yelleri esiyor.
    Zaman ise benim geleceğin en büyük gazetecilerinden biri olmam için geçiyor gibime geliyordu. Geliyordu ama ben derslerden çok, arkadaşlarla üniversite binamızın içerisindeki sahalarda ve ağaçların arasında top oynamayı, gezmeyi ve arkadaşlarla sohbet etmeyi tercih ediyordum.
    Ama itiraf edeyim, özellikle bahar aylarında etraftaki değişimleri, yeşillikleri geleceğin büyük gazetecisi gözüyle de izliyordum. Eh, gözleme yeteneğin olacak ve tabiattaki güzellikleri bayanları- göreceksin de şairlik taslamayacaksın, aşık olmayacaksın olur mu?
    Öğrenci dediğin fotokopisinden belli olur, Fotokopisiz öğrenci meyvasız ağaca benzer öğrenci atasözleri uyarınca vize dönemlerinden bir ay önce gördüğümüz derslerin notlarının fotokopilerini bulup almak için Azim Fotokopiye gittim. Azim Fotokopi hemen hemen bizde ki bütün derslerin dönem içindeki notlarının fotokopilerini çoğaltır ve satardı. Orada fotokopileri alırken yanımda bizim birinci sınıfta gördüğümüz bir dersin fotokopisinin olup olmadığını soran bir kız vardı. Fotokopiciden o dersin notlarının olmadığını öğrenince oldukça üzüldüğünü gördüm. İçimdeki yardımseverlik duyguları kabardı. Belirtmeliyim ki genellikle güzel bayanlara karşı her zaman yardımseverimdir. Kıza dönerek:
    - Her halde İletişim Fakültesinde okuyorsunuz dedim.
    - Evet dedi.
    - Bizim geçen yıl gördüğümüz Gazete Yazı Türleri dersinin fotokopileri bende hala duruyor. İsterseniz onları size ben temin ederimdedim.
    - Ah, size zahmet olmasın? dedi.
    - Yok canım ne zahmeti dedim.
    Sonra oradan beraberce konuşarak çıktık. Yolda adını söyledi: Figenmiş. Neyse biz böylece tanışmış olduk.
    Ertesi gün ders notlarını ona verdim. Kız beni çok etkilemişti. Bir içim su derler ya öyleydi. Tabii, beni çok etkilediği içinde bana öyle gelmiş olabilir. Neyse... Bu yardım severliğimin karşılığında kız beni ne zaman görse hemen yanıma gelmeye başladı. Diğer arkadaşlarımla da tanıştırdım onu. Artık çok samimi olmuştuk. Olmuştuk olmasına ama kıza da tutulmuştum.
    Ne yapmalıydım... Düşünüyordum ama bir türlü de karar veremiyordum. Şimdi kıza arkadaşlık teklif etsem, yardım etmemin karşılığında ondan faydalanmak istediğimi düşünebilirdi. Ayrıca arkadaşlık teklif etmemin diğer arkadaşlarımın hele hele Osmanın kulağına gitmesi... Aman aman ölsem daha iyi. Çünkü bizim arkadaş gurubumuzun arasında şöyle bir beddua vardı: Allah seni Osmanın medyatik diline düşürsün de, manşetlerden inme emi !
    Çok düşündüm bir karar veremedim. En sonunda ona aşkımı mektupla ilan etmeye karar verdim. Bu amaçla oturdum ve usturuplu bir aşk mektubu yazdım.

    Bu mektubu kaldığım yerin soğuk duvarlarını ısıtmaya çalışan yüreğimin her atışında ismini hatırlatan sıcaklığında yazıyorum. Bir melankoni içerisinde yazmaya çalıştığım bu satırlar daha çok seven yüreğimin sevilme mutluluğunu yakalaması için çabalaması ve belki de karşılıksız bir sevda bataklığına nasıl gömüldüğünün ifadesi.
    Acaba Figen; senin o melekler kadar güzel olarak tasavvur ettiğim hayalini gönlümden silip atsam mı diyorum. Yazık olmaz mı sorusu aklıma geliyor. Yazık olmaz mı aşkıma? Acaba unutsam sana karşı hissettiklerimi, hiçbir şey yaşanmamış gibi acaba bir anda geçen onca zamanın ötesine gidebilir miyim?
    Yakalanan bir kuşun esaretten kurtulmak için çırpınması gibi seni görünce çırpınan kalbimin atışlarını, yüzümün her kızarışını, benim sana olan tutkumu tavır ve yüz ifademden, heyecanımdan, titrememden anlamandan duyduğum korkuları... unutsam mı?
    Böyle bir şey mümkün olsa bile herhalde yaşadığım onca duyguyu bir anda jiletle kazıyıp, söker gibi atamam, atmam.
    Çevremde çok pişkin, yüzsüz, her şeyi çok rahat ifade edebilen biri olarak görülmeme rağmen aslında sevdiğine karşı aşkını ve duygularını ifadeden bile çekinen utangaç yapıda biri olarak sevgimi yazı ile belirtme ihtiyacı duydum. Sana olan sevgimi hoş karşılaman dileğiyle...
    Yakın çevrenden biri

    Mektubu daktilo ile yazdıktan sonra bir zarfa yerleştirdim. Figenin de aralarında bulunduğu arkadaşlarla okulun önünde sohbet ederken lavaboya gitme bahanesiyle gidip sınıfta Figenin ders notlarını tuttuğu ajandanın içine koydum ve sonucu beklemeye başladım.
    Ertesi gün üniversitenin ana binasında bulunan yemekhaneye giderken Figen bir ara yanıma yaklaştı ve:
    - Yükselciğim san bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalsın. Aramızdaki samimiyetten bir tek sana söylüyorum dedi ve devam etti Yahu dangalağın bir bana bir mektup göndermiş dedi.
    - Şaka mı yapmış mektupta? diye sordum.
    - Şaka mı bilmiyorum ama mektupta bana tutulduğunu, aşık olduğunu... falan filan yazmış işte. Yani oldukça duygulu bir dille bana ilan-ı aşk ediyor herif dedi. Ben de:
    - Peki kim bu herifdedim.
    - Ne bileyim, ismini yazmamış ki! Ama yazdıklarından bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Bir iki tahminim de var deyince heyecanlanarak;
    - Peki kim olabilir diye sordum.
    - Tahminime göre bizim gruptakilerden biri ve... Neyse ismini de sonra öğrenirsin Yüksel dediği sırada diğer arkadaşların da yanımıza gelmesiyle sözünü keserek onlarla konuşmaya başladı.
    Beni bir merak sarmaya başlamıştı. Acaba tahmini ben miydim de tavırlarımdan öğrenmek için konuyu bana açmıştı. Anlamış mıydı acaba...
    İçim içimi kemiriyordu; mektup yazmasa mıydım. Eğer gerçekten benim yazdığımı anlamışsa ve benimle bir daha konuşmazsa ne yapardım. Belki hem bir arkadaşı yitirecektim, hem de sevdiğim kızı.
    Bu arada şeytan da dürtüyordu beni bir mektup daha yaz diye. Bu sefer duygularımı daha açık belirtecektim. Bu düşüncelerle tekrar daktilonun başına geçerek yazmaya başladım:

    Figen; şu an sana söylemek istediğim ama söyleyemediğim duygular var ya, o duyguları sana bir sahilde hafif bir yağmur çisiltisi altında ıslanırken ve deniz dalgalarının, martı sesleriyle birleşerek oluşturduğu o nefis fon müziği eşliğinde dans ederken söylemek isterdim.
    Bilmem sen hiç birşeyi, pek çok şeyi kaybetme pahasına daha doğrusu yüreğin pahasına satın almak ister misin? Bil ki ben yüreğimi sana, senin için satmaya hazırım.
    Keşke sana olan aşkımı, seni görünce hissettiğim duyguları gözlerinin derinliklerinde köşe kapmaca oynarken anlatsaydım. Acaba anlatabilir miydim?
    İnsanlar madde ve mana arasında, denizde salınan tekneler misali gelip giderken; ben kendimi sevdama kucak açmış, senin gönül limanında demirlemiş olarak bulmak isterdim. Sana bağlanmak sarılmak ve ...
    Hayali bile yaşadığım hayatın sahte yaşantısından daha gerçek ve daha güzel.
    Mektubuma çok sevdiğim, güzel bir söz ile son vermek istiyorum: Sevsen, sevilsen ve sevilebilir olsan
    Beni sevilebilir biri olarak görmen dileğimle...
    Yakın Çevrenden Biri
    Mektubuma ek olarak da Figene diye ithaf ederek yazdığım:

    AKLIMDASIN

    Papatya açmış kırlardan
    Peygamber çiçeklerinin sarısından
    Kekik otlarının kokusundan
    Doyasıya içime çektiğim sen!

    Belki değilsin, belki farkındasın
    Sen benim hep aklımdasın

    Turnalarla gönderdim sana
    Gönlümde yetiştirdiğim gülleri
    Yalancı gönüllerde
    Karanlık tünellerde
    Aşkı aramaya çalışırken sen
    Senin aşkını hayat gibi yaşardım ben

    Belki aşkıma uzaksın, belki yakındasın
    Sen bilmesende hep benim aklımdasın !

    Şiirimi de zarfa koyarak bu sefer postaladım.
    Ertesi günde dedemin vefat ettiği haberi geldi. Alel acele Gümüşhaneye gitmek zorunda kaldım. Bir hafta sonra döndüm ve okula gittim. Figen beni görünce hemen gülerek yanıma geldi ve:
    - Yüksel hani bana biri aşk mektubu yazıyor demiştim ya işte ondan ikinci bir mektup daha geldi. Bir de bana ithaf ederek yazdığı şiirini koymuş. Çok etkilendim.
    - Peki kim olduğunu bulabildin mi? diye sordum. O da:
    - Sana bir iki tahminim var diyordum ya... Artık emin oldum.
    - Emin mi oldun, peki kim? diye heyecanla sordum
    - Hiç tahmin edemezsin... Osman! dedi.
    - Osman mı? dedim şaşırarak
    - Tabii... Yakın çevremden biri, çok pişkin, yüzsüz, her şeyi çok rahat ifade edebilen biri olarak görünen başka kim olabilir? deyince şaşkın, yıkılmış bir ifade ile:
    - Çok şaşırdım dedim.
    - Şaşır, şaşır ... Dahası var. Emin olunca ben gittim ona ondan
    hoşlandığımı belirttim. Yazdıkları beni çok etkilemişti. Ayrıca çok utangaç, ona kalırsa bana hiç açılamayacak ve beni sevdiğini söyleyemeyecek... Bu sebeple ona ben açıldım. O da benden hoşlandığını fakat benim seninle olan diyalogumuzdan ve samimiyetimizden dolayı ikimizin arasında bir şey olduğunu sandığından bana açılamadığını söyledi. Düşünebiliyor musun ayrıca ikimizin arasında bir şey var sanıyormuş dedi.
    Çok şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Sonunda;
    - Senin adına sevindim. Nihayetinde sana mektupları yazanı da bulmuş oldun böylece dedim ve yanından ayrıldım.
    Bir yanda sevdiğim kız Figen diğer yanda en yakın arkadaşlarımdan Osman vardı. Ve ikisi de benim aşk mektuplarım sonucu... Tam bir çöküntü içerisindeydim, ne yapacağımı bilemiyordum. Bu hal içinde iki hafta okula gitmedim, hatta gidemedim.
    İki hafta kadar sonra okula gidince bu sefer Figen ve Osman bir ara yanıma geldiler. Osman bana:
    - Yüksel seni yemeğe götürüyoruz. Orada sana bir de süprizimiz var dedi. Ben de:
    - Osmancığım bugün olmasa deyince, Figen:
    - İtiraz etme hakkın yok. Çünkü seni son zamanlarda hiç göremiyoruz. Okula uğramıyorsun bile dedi ve kolumdan çekerek dışarı doğru sürükledi.
    Benim isteğim üzerine Karadeniz Pidecisine gittik. Yemek siparişini verdik. Bu arada ben sohbet esnasında elimden geldiğince espiri yapmaya, güleç olmaya çalışıyordum.
    Konuşma esnasında Figen bir ara bana dönerek:
    - Sana bir süprizimiz var demişti ya Osman; şimdi onu söyleyeceğim sana. Biz Osmanla nişanlandık. Osmanın romantik, duygusal mektuplarına dayanamadım. Ben de ona duygusal olarak karşılık verdim ve... derken Osman söze girerek:
    - Ne saçmalıyorsun, ne romantik, duygusal mektupları... diye Figenin sözünü kesince ben de Osmanın sözünün devamını getirmesine fırsat vermeden hemen sözünü kesmek ihtiyacını hissettim:
    - Demek ki Figen sendeki romantik, duygusal yönleri keşfetmiş ve sana tutulmuş. Çok şanslısın Osman; Figenin kıymetini bil dedim.
    Yemekten sonra Osmanın ellerini yıkamak için lavaboya gittiği sırada masadaki peçeteyi aldım ve Figene dönerek sessizce:
    - Bu günün anısına bu peçeteye duygularımı yazıyorum. Çıktıktan sonra yazdıklarımı oku ve sonra da yırt tamam mı? dedim. Figen meraklı bakışlarla başını evet manasına salladı.
    Bende peçeteye Ona ithaf ederek yazdığım şiirin nakarat bölümü olan:

    Belki aşkıma uzaksın, belki yakındasın
    Bilmesen de, sen benim hep aklımdasın

    Ve altına da: Allahtan Osmana ve sana mutlu bir yuva ve mutlu yarınlar diliyorum.
    Yakın Çevrenden
    Yüksel
    notunu yazdım. Notu yazdığım peçeteyi katlayarak Figenin eline tutuşturdum.
    Osman da yanımıza gelince;
    - Sizin bu mutlu haberinize çok sevindim İnşallah Allah tamamına erdirir dedim ve devamla Bu gün de aslında çok işim vardı. Sizinle buraya gelince unuttum hepsini. Şimdi gitmem lazım; anlayışla karşılayacağınızı umuyorum dedim.
    Birlikte dışarı çıktık ve tokalaşarak yanlarından ayrıldım. Bir süre sonra dönerek arkama baktım Figen peçeteyi yırtıyordu ve gözleri yaş doluydu. Benim onlara baktığımı görünce gözlerini silerek bana el sallamaya başladı.
    Bir daha arkama bakmaya cesaret edemeden gözlerimde beliren yaşlarla oradan uzaklaştım.


    ALINTIDIR..


    [​IMG]
     
  2. yeşil gÖzlüm

    yeşil gÖzlüm Daimi Üye

    walla çok heyecanla okudum hikayeniii..... Senin adına ço0o0k üzüldüm wallaa:(

    peki bişi sorcammm Figen'le tekrar karşılaşmadınız mı yani hiç konuşmadınız mı?????
     
  3. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    Yeşil Gözzlümm Hiykayeyi Bende Bi yerde Okudum Ben Değilim O ... : ( ama yasanmıs bı hıkayedır ...
     
  4. yeşil gÖzlüm

    yeşil gÖzlüm Daimi Üye

    Hmmm :) anladımm başımdan geçen demişsin yaaaaaA sensin die düşündüm ama yanılmışşımm


    ama gerçekten süper bi hikayeymişş... emeğine sağlık
     
  5. seyduna_34

    seyduna_34 Daimi Üye

    Saol can teskekur ederım sendende beklerız guzel hıkayeler paylasmanı sevgıyle kal....
     
  6. selenayy

    selenayy Daimi Üye

    şaşkınlık içinde okudum kalp ritmim değişti valla :D ne tuhaf şey bu aşk... neler yaptırıyor bize, aslalar yok oluyor, değerler ağır geliyor... aylarca susmuş ve hissettiklerini kabullenmemiş biri olarak ne diyebilirim ki... inşallah böyle bir acıyı kimse yaşamaz diyorum ancak...

    emeğine sağlık dilek
     
  7. gizem

    gizem Daimi Üye

    eLine sağLık...qüzeL bi hikaye...
     
  8. Guest

    Guest Misafir

    tesekkür güzeldi
     
  9. yeşil gÖzlüm

    yeşil gÖzlüm Daimi Üye

    Buda benden sizzzEE

    Solgun yuzu hergecen gun biraz daha soluyor, sanki hayat omuzlarına her geçen gün biraz daha yükleniyordu.Yaşamdan bıkmıştı, gözleri yılgın bakıyordu. Işıl ışıl olması gereken o gözler sönük ve bitikti sanki...


    Umut her gün ölümü biraz daha yaklaşmış olarak, daha 21 de ölümü ensesinde hissediyordu. Umut ölüyordu...



    Aldığı o kemoterapi denen illet onu daha ölmeden öldürüyordu.. İlaç sonrası çektiği acıyı bir tek o biliyordu.. Umut ölüyordu..

    Bir seferinde:

    - Ölmek istemiyorum demişti doktoruna.

    - Basket takımında idim, yeni bir klüpten transfer teklifi gelmişti, sonra gitar çalıyorum. Daha çalmasını öğrenmek istediğim çok parça var. Ben bir psikolog olacağım sonra. Bunları 6 aya nasıl sığdırırım söyler misiniz bana ?diye bağırdı.

    Umut, sitemi sadece kaderineydi koskoca doktor un gözleri doldu. Umut ölüyordu..



    Kendini çok kötü hissettiği bir gün ailesi onu gene apar topar hastaneye kaldırdı. Acil kan gerekiyordu. Aileden kimsenin kanı uymadığı için, kan anonsla arandı.



    Yener o sırada hastanede yatan bir arkadaşını ziyaret etmekte idi.



    - Bu kan benim kanımla aynı dedi arkadaşına. Kan vermek için aşağı kata koştu..

    - Kan vereceğim dedi, anons için geldim..



    Yener ve Umut bu vesile ile tanıştılar. O gün Yener kan verdiği hastayı ziyaret etmek istemişti.. Nereden bilecekti ki o gün tanışacağı bu kişinin hayatının sonuna kadar onun en iyi dostu olacağını.



    - Geçmiş olsun dedi Yener Umut'a..

    Umut: - Bana kan vermişsiniz. Sağ olun, ama zahmet olmuş, uğraşıp durmayın!! Nasılsa ben yakında ölüp gideceğim, ha bir gün önce, ha bir gün sonra ne fark eder değil mi ?

    Yüzünde ki açıkça okunan hüznünü, umursamaz tavırlara bırakmak istiyordu Umut. Ama pek başarılı olamıyordu..

    Yener elinde ki gitarı yatağın kenarına bıraktı. Umut o zaman gitarı fark etti.. Demek gitar çalıyordu.. Umut'ta çalıyordu ama şu illet hastalığa yakalandığı son 9 aydır, eline gitarı almamıştı.

    - Sen daha yaşarken pes etmişsin, dostum diye başladı söze Yener. Bak hayat savaş demektir. Kimi ekmek parası için savaşır, kimi bir parça toprak için, sen yaşamak için savaşmazsan, bu hastalık seni, sen ölmeden gömer,unutma !! diye bitirdi sözünü.



    Umut savaşmaktan yorulmuştu. Artık şu ölüm gelse de alsaydı onu, herkesin ona acıyarak bakmasından bıkmıştı. Aldığı ilaçlara bağımlı yaşamaktan nefret ediyordu. Hayattan buz gibi soğumuştu. Sanki boş bir mezar bulsa orada ölümü bekleyecekti, o denli bitmişti.



    Yener bunları düşündü.. Umut'u çok iyi anlıyordu. Çünkü 2.5 yıl önce kaybettiği kız arkadaşı, canı, kelebeği de aynı Umut gibi gözleri önünde daha ölmeden, ölüp gitmişti. Yener ona yardım edememişti, hem onsuz geçecek yıllarını düşünüp kendine acımaktan buna vakit bulamamış, hem de Ayşegül'de, kelebeğinde tam olarak bu hisleri anlayamamıştı.. Çünkü Ayşegül ile Yener'in de bir parçası ölüyordu.. Yener kelebeğini kaybediyordu. Ayşegül'üne yardım edememişti Yener, ama Umut'a edecekti.. O gün buna karar verdi.. Çünkü umudun gözlerinde ki o sönmüş o ışık tanıdıktı.. Ayşegül'ünkilerle aynıydı.



    - Bende gitar çalıyorum dedi Umut.. Ama artık pek zamanım olmuyor. Çünkü hayatım yatakta geçiyor. Yener gitarını aldı,



    - Şimdi gidiyorum, annenlere söyle gitarını getirsinler. Yarın uğradığım da bir konser veririz ne dersin ?



    Umut gülümsedi.. Bu çocuğu sevmeye mi başlamıştı ne? Gitarı ellerine aldılar. Yener öyle neşeli parçalar çalıyordu ki, Umut'un yüzü uzun zamandır böyle gülmemişti. Ne tesadüftü ki ikisi de aynı yaşta idi. Yener milli bir voleybolcu idi, Umut ise bir basketçi. İkisi de gitar çalıyordu ama Umut ölüyordu. Bu düşünceyi bir türlü aklından çıkaramıyordu Umut. Gülümsemesi yüzünde dondu kaldı. Yener Umut'un yüzün de yeni yeni parlayan ışığın yine sönüp gittiğini fark etti.



    - Ne zaman çıkıyorsun hastaneden diye sordu.

    - Yarın. Yazlık evimize gideceğiz.Sonra tekrar yüzünü gülümseme sardı.

    - Sende gelsene. Umutların evi denize bakan güzel bir villa idi. Kayalıklar arasında ki ev kuş bakışı tüm körfezi görüyordu..



    Yener:- Hadi yüzmeye...

    Umut: - Ama ben çok halsizim...

    Yener: - Evde oturmaya devam edersen daha da halsizleşeceksin.



    - Haklısın dedi Umut..

    Kayalara ulaştıklarında en yüksek kayanın uçunda durdu Yener.

    - Sence burası kaç metredir? dedi.

    - Bence 3-4 metre var ve su sığ.. dedi Umut.

    Yener: - Ben buradan atlayacağım dedi.



    - Saçmalama, çok tehlikeli dedi Umut.



    Yener kayaların uçuna gitti bir iki dakika durdu ve hiç tereddüt etmeden atladı.. Umut'un rengi atmıştı kayanın uçuna koştu. Bir iki dakika soluk alamadı ve Yener'in su yüzüne çıkıp ona el salladığını görünce bulunduğu yere çömeldi ve ellerini başının arasına alıp öylece kaldı..



    Yener kıyıya çıkmış gülerek geliyordu. Umut'a yaklaştı.. Nasıl atlayıştı diye sordu gülerek. Umut cevap vermedi yine:



    - Umut !!! dedi.. Umut başını kaldırdı, ağlıyordu bağırmaya başladı..

    - Sen delirdin mi? ölebilirdin....

    Yener Umut'a baktı önce sonra elindeki havluyu yere atıp üzerine, Umut'un yanına oturdu..



    Gördünüz mü? Umut bey, insanın gözlerinin önünde bir sevdiğinin ölüme gitmesi ne kadar zormuş ? Tamam, sen kendini düşünmüyorsun, peki anneni de mi de düşünmüyorsun? Dostun Yener'i de mi düşünmüyorsun? Varını yoğunu sana harcamaya hazır babanı da mı düşünmüyorsun ?



    Gördün mü sevdiğinin eridiğini görmek ne zormuş? Sen ölmeden gömülmeyi, seçmişsin ölümden korkma demiyorum ben de atlamadan önce bir iki saniye korktum ama korkunun ilacı üzerine gitmektir korkunun.. Savaş bu korku ile üzerine git, daha savaşa başlamadan yenilgiyi kabul ediyorsun? Üzülme bana bir şey olmazdı dedi...



    Yener şaka ile ekledi:



    - Yener ölümü bile yener.

    Sonra son derece ciddi şöyle dedi - Ve Yener ile Umut bu hastalığı da yenecek... Söz veriyor musun ?

    Ağlamayı kesmişti Umut, Yener in söylediklerini dikkatle dinliyordu.. Yener bugüne kadar hiç düşünmediği bir şeyi anlamasına yardım etmişti. Onu sevenlerde çok acı çekiyordu. Kendisi ve sevenleri için yaşamalıydı.

    Yener ayağa kalktı, Umut'a elini uzattı... Kenetlenen bu eller bir illeti, kanseri yenecekti..



    O yıl yapılan ilik nakli ile umut hayata döndü, ama asıl Umut'un hayata dönüş gününü sadece Yener ve Umut biliyordu sıcak bir yaz gününde kayaların üzerinde Umut tekrar doğmuştu.



    Umut ve Yener dostluğu her yıl çığ gibi büyüyerek gelişti.. Ta ki geçen sene Yener bir trafik kazasında son nefesini verene dek.. 43 yaşında ki Umut, onsuzluğa alışmanın ne zor olduğunu bilerek, ama sevdikleri için hayatın acılarına katlanarak bir yılı doldurmuştu. Yazlık evlerinin balkonunda yıllar önce hayata yeniden doğduğu kayalara baktı.. Ve seslendi:



    Yener!!!



    Küçük çocuk koşarak geldi.

    - Evet, baba...

    - Gitar çalmayı öğrenmek istiyorsun, değil mi ?

    Çocuk sevinçle bağırdı: - Eveeeeeeeeet....

    - Koş o zaman, yatağımın baş ucunda asılı olan Yener amcanın gitarını getir, o gitar bu günden sonra senin gitarın olacak dedi..



    Gerçek bir dostla kanser bile yenilebilir...



    Gerçek bir dostunuz var ise hayata her an yeniden doğabilirsiniz..
     
  10. ero

    ero Daimi Üye

    10 numara bi hikaye, çok güzel teşekkürler.....
     

Sayfayı Paylaş