ne güzel günlerdi onlar... fesat karlara inat uykusunda süslenmiş bir vadiydik sabahın çiyleri bile yeterdi düşlerimizi sulamaya biz telaşlı arıların aradığı çiçeklerin soyaçekimiydik henüz hazır değildi dallarımızdaki meyveler olmaya o zamanlar... yaşadıklarımızın adını hiç sormamıştık ki gözlerimize gecelerimizin aydınlığı günleri giydirir dururdu üzerimize ay ışığında dikerdik gönüllerimizin sığ yırtıklarını şüphe öyle dörtnal koşturamazdı içimizde yağız atlarını derken bir gün... davetsiz bir kervan geldi yerleşti çimenlerimize meraklı bakışlarımızda çözüldü hazanımızın kilitleri nice yağmurun çamurunu taşıyıp durdu içimize hoyrat adımlarda can verdi vadimizin kelebekleri ne çok yaprak kaybettik seninle o kış sönük yıldızlara bile ulaştı tenlerimizdeki yakarış ve dün geldi... artık yastaydık ezilen onca masum tomurcukların ardından önce adını sonra noktasını koyduğumuz neydi anlayamadan aşktı koynumuzda besleyip yarınlara büyüttüğümüz adı bebeğin ayrılıktı bizi kendi kuyularımıza mahkum eden sondaki derbederliğin.