Darbenin bilançosu İstanbul Haber Servisi - TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu. * 650 bin kişi gözaltına alındı. **1 milyon 683 bin kişi fişlendi. **Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. **7 bin kişi için idam cezası istendi. **517 kişiye idam cezası verildi. **Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı). **İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi. **71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. **98 bin 404 kişi ''örgüt üyesi olmak'' suçundan yargılandı. **388 bin kişiye pasaport verilmedi. **30 bin kişi ''sakıncalı'' olduğu için işten atıldı. **14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. **30 bin kişi ''siyasi mülteci'' olarak yurtdışına gitti. **300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. **171 kişinin ''işkenceden öldüğü'' belgelendi. **937 film ''sakıncalı'' bulunduğu için yasaklandı. **23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. **3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. **400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. **Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. **31 gazeteci cezaevine girdi. **300 gazeteci saldırıya uğradı. **3 gazeteci silahla öldürüldü. **Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. **13 büyük gazete için 303 dava açıldı. **39 ton gazete ve dergi imha edildi. **Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. **144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. **14 kişi açlık grevinde öldü. **16 kişi ''kaçarken'' vuruldu. **95 kişi ''çatışmada'' öldü. **73 kişiye ''doğal ölüm raporu'' verildi. **43 kişinin ''intihar ettiği'' bildirildi. -------------------------------------------------------------------------------- 78'liler'in öncüğünde bir araya gelen sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler, 12 Eylül darbesinin 27. yılında, "12 Eylül Karanlığı Yırtılsın" başlıklı bir dizi etkinlik düzenlenecek. Etkinlikler kapsamında 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan insanlık dışı uygulamaların aydınlatılması için kurulan, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu da bir dizi çalışma yapacak. "12 Eylül Karanlığı Yırtılsın" başlıklı çalışmaya ilişkin dün TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi toplantı salonunda bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya aralarında Türkiye 78'liler Sözcüsü Celalettin Can, ÖDP İstanbul İl Başkanı Alper Taş, gazeteci - yazar Celal Başlangıç, Nimet Tanrıkulu, Prof. Dr. Tahsin Yeşildere ve yazar Nazım Alpman'ın da bulunduğu çok sayıda aydın ve siyasi parti yöneticisi ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. 'BARIŞIN YOLU YÜZLEŞMEKTEN GEÇER' Toplantının açılışında konuşan Türkiye 78'liler Sözcüsü Celalettin Can, bu yıl 12 Eylül'de, darbenin ardından çok ciddi insan hakları ihlallerinin yaşandığı Diyarbakır Cezaevi gerçeğini aydınlatmak için Diyarbakır'a gideceklerini söyledi. Bu amaçla bir komisyon kurulduğunu ve komisyon olarak 12 Eylül günü bölgede çalışma yapacaklarını belirten Can, "Bu konuyu TBMM gündemine taşımayı istiyoruz. Barışın yolu yaşanmışlıklarla yüzleşmekten geçer. Bu nedenle Diyarbakır Cezaevi gerçeğinin aydınlatılmasına büyük önem veriyoruz" dedi. Türkiye'nin barışçı, demokratik ve özgürlükçü bir 12 Eylül sabahına uyanabilmesi için 12 Eylül darbesi ile yüzleşmesi gerektiğinin altını çizen Can, "Geleceğimizi bu karanlıktan kurtarmanın tek yolu 12 Eylül karanlığının yırtılmasıdır. Bundan tam 27 yıl önce 1980 - 84 döneminde Diyarbakır Cezaevi'nde insan kişiliği ve kimliği, bilinen tüm insanlıkdışı yöntemlerle imha ediliyordu. 12 Eylül darbesi tüm demokrasi güçlerine karşıydı ama Kürtler'in payına düşen çok daha fazlası oldu. Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar Kürt sorununun boyutunu ve niteliğini değiştirdi. Türkiye'de barış ve kardeşlik isteyenler Diyarbakır Cezaevi gerçeği ile yüzleşmek zorundadır" açıklamasını yaptı. 27 YILDIR SÜREN KÃBUS 12 Eylül kabusunun 27 yıldır Türkiye'nin üzerinde olduğunu ve bunun en önemli ayağının da Anayasa olduğunu belirten Can, bu yıl Eylül sonu ya da Ekim başında bir Anayasa atölye çalışması yapmayı istediklerini de ifade etti. Can, "Belki de Türkiye'de ilk defa bazı eksiklikleri olsa da Anayasa'yı halkın huzurunda ve halkla birlikte tartışmaya çalışacağız" diye konuştu. Daha sonra söz alan DTP Demokratik Alan Sorumlusu Çiçek Arınç, 12 Eylül karanlığının milyonlarca insanı ezdiğini belirterek, tüm sivil toplum kurum ve kuruluşlarının birlikte hareket etmesi gerektiğini söyledi. ÖDP İstanbul İl Başkanı Alper Taş da gerçek anlamda bir demokratikleşme için 12 Eylül hukuku ile radikal bir hesaplaşmanın şart olduğunu ve bunun için de darbecilerin yargılanması gerektiğini ifade etti. Taş, "Aksi halde askeri vesayet sistemi sürecektir. 12 Eylül ile hesaplaşmak özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik bir Anayasa'dan geçer. Halkım sosyal ve ekonomik haklarını da güvence altına alan bir Anayasa'ya ihtiyacımız var. Bizlere düşen böyle bir Anayasa'yı aşağıdan yukarıya doğru örmektir" dedi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Rıza Dalkılıç ve İstanbul Tabip Odası adına söz alan Naz-mi Algan ile gazeteci - yazarlar Celal Başlangıç, İnci Hekimoğlu ve Nazım Alpman da 12 Eylül ile etkin bir hesaplaşma ve aydınlanma için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini söyledi. Bu arada Ankara'da ki Darbe Karşıtı Platform 12 Eylü darbeci paşalarının yargılanması için AHİM'e başvurdu. * * * 'Darbecilere dokunun' dediler DARBE Karşıtı Platform üyeleri, 12 Eylül darbesinin 27'inci yılında Ankara'da başlattıkları eylem ve etkinliklere devam ediyor. Platform üyeleri dün de Meclis'i ziyaret ettiler ve milletvekillerine, "Darbecilere dokunulmazlık sağlayan Anayasa ve yasa maddelerini değiştirin" çağrısında bulundular. Ankara 78'liler Derneği Başkanı Ruşen Sümbüloğlu da, yaptığı açıklamada, "12 Eylül Anayasası lağhvedil-meli, darbeci generallerden hesap sorulmalıdır" dedi. Sümbüloğlu, 12 Eylül'den sonra 1280 kişinin esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolduğunu, bunların büyük bölümünün gözaltına alındıktan sonra bir daha görülmediklerini bildirdi. İşlenen tüm bu suçların, yaşanan tüm bu acıların sorumlularının ortada dolaştığını belirten Sümbüloğlu, "Suç işleyenler Anayasa'nın bir maddesine dayanarak dokunulmazlık zırhına büründüler. Darbeciler bütün dünyada hesap verirken, bizde hesap vermediler. Gerçek demokrasiye geçmek istiyorsak, geçmişimizle hesaplaşmak zorundayız. Bunun yolu da darbecilerin adalet önüne çıkarılması, yargılanması ve hak ettikleri cezaları almalarıdır" diye konuştu. * * * '12 Eylül karanlığı yırtılsın' etkinlik programı 10 EYLÜL saat 12.30 Harbiye Orduevi önünde basın toplantısı. Aynı gün 18.30 da Taksim İstiklal Caddesi'nde bulunan Elhamra Pasajı'nda yer alan Karşı Sanat'ta, "Diyarbakır Cezaevi'nde Vahşet ve Direniş Resimleri" kara kalem resim sergisinin açılışı. 11 Eylül saat 19.30'da Taksim Tramvay Durağı'ndan başlayacak meşaleli yü-rüyüş.12 Eylül saat 13.00'de demokratik Anayasa taleplerini içeren mektupların TBMM'ye gönderilmesi. Aynı gün 18.30'da Bakırköy'de bulunan BASAD sergi salonunda, "Geçmişe Bakmak" fotoğraf sergisinin açılışı. Erkinliklerin Diyarbakır ayağı ise 12 Eylül saat 12.00'de Diyarbakır Cezaevi önünde gerçekleştirilecek basın toplantısı ve "Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Ko-misyonu"nun çalışmaları ile başlayacak. Aynı gün Diyarbakır Koşuyolu Parkı'nda resim sergisinin açılışıyla devam edecek erkinlikler akşam Diyarbakır Cezaevi gerçeğini yaşayan ailelerle yapılacak görüşmenin ardından sona erecek. Öte yandan 6 Ekim tarihinde de demokratik Anayasa taleplerinin ortaya koyulacağı, "12 Eylül Anayasası Kaldırılsın, Demokratik Anayasa Yapılsın" başlıklı bir atölye çalışması düzenlenecek. * * * '12 Eylül karanlığı yırtılsın' katılımcıları "DİYARBAKIR Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyo-nu"nun çağrıcı heyeti, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, Prof. Dr. Baskın Oran, Prof. Dr. Nihal Saban, Nimet Tanrıkulu, Celal Başlangıç, Şehnaz Turan, Ergin Cinmen, Feyyaz Yaman ve Celalettin Çan'dan oluşuyor. Komisyonun Diyarbakır'da yapacağı çalışmalara katılacak heyette ise şu isimler yer alıyor: Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Nazım Alpman, Tarık Ziya Ekinci, Hakan Tahmaz, Suavi, Esen Aslan-doğan, Fikret İlkiz, Murat Paker, Ayşegül Berktay, Kazım Genç, İnci Hekimoğlu, Füsun Çeliköz, Fethiye Çetin, Gülten Kaya, Ragıp Zara-kolu, Hasan Erkul, Nilgün Saban, Tarık Günersel, Abdullah Öztüre, Alper Taş, Ayşegül Devecioğlu, Prof. Dr. Nesrin Sungur, Nejat Yaraş, Mehmet Karayılmaz, Vicdan Baykara, Selami İnce, Berat Günçıkan, Ahmet Tulgar, Şanar Yurdata-pan, Ece Temelkuran, Nurettin Yılmaz, Bilge Contepe, Günay Kubi-lay, Cangül Örnek, Türkan Uzun, Derya Sazak, Yalçın Bayer, Şeydi Fırat 12 Eylül programına destek veren ve katılan kurumlar ise şöyle: 78'liler Federasyonu, 78'liler Vakfı Girişimi, Tükenmez Yayıncılık, İHD İstanbul Şubesi, DTP, ÖDP, Emeğin Partisi, SDP, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Marmara Şubesi, KESK İstanbul Şubeler Platformu, PEN Yazarlar Derneği, Karşı Sanat, İstanbul Tabip Odası, TMMOB, Antikapitalist, SEH ALINTI Bin kardeştik biz, Bir güz günü Denizlerin ötesinden Melon şapkalı Sivri sakallı adamdan Gelen buyrukla Öldürüldük... Bir güz günü On bin kardeşimiz Yeşil çimenlere Serdiler, Suretlerimizi On bin ağızdan On bin yürekten Ünlediler İsimlerimizi Oradaydık... Bin kardeşdik Bin yıllık çınarın Yapraklarından bini Ceset yüzlü beş adam Biz kibelenin Ağlamadan meme isteyen Bin çocuğunu Bir eylül günü Ellerimizdeki verimli tohumları Ekime ulaştıramadan Öldürdüler bizleri... Sedir ormanlarının Bin kardeş fidanıydık Karanlık gecelerde Puşt pusularda Tek tek kırıldık... Yine bir güz günü On bin kardeşimiz Koca meydanlarda Horladılar Sönmeye yüz tutan Ateşimizi Mustafa YILDIZ
12 eylül insanları yok etmek amaçlı bir savaş olarak tarihe geçti ve 12 eylüllün en büyük bedellerini ödeyen diyarbakır zindanları bunun bir kanıtıdır..şimdi aslında şu soruyu sormak gerek türkiyede hak hukuk adalet varmıdır? Bence mümkün değil. Zaten amaç eğer hukukun üstünlüğü, demokratik bir devlet ise, darbeci generallerin mutlaka yargılanması gerekiyor. Ama 1980 Anayasasıyla bu önlenmiştir, darbeci generallerin yargılanması yasaklanmıştır. Türkiye'de yapı budur. Belki halen askeri darbe tehdidi altında toplumun bulunmasının nedenlerinden biri de budur. Mesela; 1967'de Yunanistan´da cunta girişiminde bulunan tüm albaylar, generaller yargılanmıştır. Yani bunun hesabı sorulmuştur. Latin Amerika'da da böyledir. Ama Türkiye'de ne yazık ki şu ana kadar hiç hesap sorulmamıştır... milyonlarca kişiyi yargılayıp binlerce kişiyi öldürenler bugun hala yataklarında rahat uyuyorlarmı onu merak ediyom bunun hesabının sorulacagı günlerde gelecek...bitecek bu günler elbet bitecek çekilen acılar birgün dinecek her türlü baskıya ve zulme karşı insanlık onuru galip gelecek ... 12 eylül darbesinde kaybettigimiz tüm devrimcilerin önünde saygıyla egiliyorum ve sizler topraga atılan birer tohumdunuz bire bin verdi başaklarınız kalkın başınızı çevirin yeryüzüne bıraktıgınız yerden sürdürüyor yoldaşlarınız...
1970'li yılların sonlarında terör olaylarının artmasıyla, ...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.Türkiye'nin bir kan gölüne dönmesini neden gösteren Silahlı Kuvvetler emir komuta zinciri içinde Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey yarımkürede, Avrupa ve Asya kıtalarının kesişme noktasında bulunan bir ülke. Ülke topraklarının büyük bir bölümü Anadolu yarımadasında, kalanı ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar ile Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, İran, Irak ve Suriye'dir. .12 Eylül 12 Eylül Gregorian Takvimine göre yılın 255. günüdür. Sonraki sene için 110 (Artık yıllarda 111) gün var. .1980 günü yönetime el koydu. ....Demokrasiye ara verilen o sonbahar sabahına nasıl gelindi? 1980 yılının ilk ayı içinde ölü sayısı 2000'i aştı. İskenderun'da bir polis karakoluna, ....Adana'da da bir askeri araca düzenlenen silahlı saldırılarda 3 polis ve 2 er öldürüldü. Mart ayında Adana Türkiye'nin güney bölgesinde 'Beyaz Altın' (Pamuk) ambarı ve en bereketli toprakları bağrında bulunduran bir il. Türkiye'nin yüzölçümü bakımından dokuzuncu, nüfus bakımından dördüncü büyük şehridir. Doğu Akdeniz bölgesinde; Kayseri, Kahramanmaraş, Gaziantep, Niğde, İçel (Mersin), Osmaniye ve Hatay illeri ile çevrilidir. ...Zile'de çıkan Zile, Orta Karadeniz Bölgesi'nde Tokat il merkezine 70 km. uzaklıkta olup, Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerinden birisidir. M.Ö. 50 yıllarında yaşayan ve coğrafyanın piri sayılan Amasya'lı Strabon, bu şehrin Ninova Melikesi meşhur Semiramis tarafından M.Ö. 1600 yıllarında kurulduğunu kaydeder. Bu tarihi kayda göre Zile'nin 4000 yıllık tarihi bir geçmişi bulunmaktadır. Tarih boyunca çeşitli kültürlerin etkisi altında kalan Zile, son olarak Türklerin eline geçene kadar Hitit, Frig, Pe ....Alevi - Sünni çatışması 1 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Aynı ay içinde Urfa'da kurşuna dizilen 8 kişiden 6'sı öldü, İstanbul'da da bir bankanın önünde nöbet tutan 2 er soyguncuların kurşunlarıyla can verdi. Nisan ayında İstanbul'da yazar Ümit Kaftancıoğlu silahlı saldırıyla öldürüldü. Mayıs ayında düzenlenen saldırılarda ise Tümgeneral Sabri Demirağ yaralanırken, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak yaşamını yitirdi. Haziran ayında İstanbul'da CHP'nin Beyoğlu MHP'nin de Gaziosmanpaşa ilçe başkanları öldürüldü. Temmuz ayında Çorum'da patlak veren olaylarda 26 kişi yaşamını yitirdi, İstanbul'da da eski başbakanlardan Nihat Erim, sendikacı Kemal Türkler ve CHP milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu silahlı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetti. Ağustos ayında Ankara'da bir sendika başkanı, otomobiline açılan yaylım ateşi sonucu can verdi. 1980 yılının Temmuz-Ağustos aylarında doruk noktasına çıkan ve bir yılda 10 binli rakamları bulan şiddet olayları 12 Eylül darbesinden sonra birden bire azalarak 1983'te 185'e kadar düştü. Siyasi kaos yılları 1970'li yıllar sona ererken Türkiye ağır bir siyasal ve ekonomik bunalımla karşı karşıyaydı. 1977 seçimlerinden sonra istikrarlı bir hükümet kurulamadığı gibi, iki büyük parti CHP ve AP arasındaki diyalog neredeyse tamamıyla ortadan kalkmıştı. 1979 Kasım'ında Demirel başkanlığında, dışarıdan MHP ve MSP destekli AP azınlık hükümetinin kurulması da siyasal istikrarsızlığı sona erdirmeye yetmedi. Bu arada günde 25-30 kişinin yaşamına mal olan siyasal ve toplumsal şiddet olayları da bütün hızıyla sürüyordu. İstikrarsızlığın yanı sıra giderek artan şiddet olaylarından tedirgin olan ordunun üst kademesi, 27 Aralık 1979'da Milli Güvenlik Kurul Başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e bir uyarı mektubu gönderdi. Korutürk'ün 2 Ocak 1980'de kamuoyuna duyurduğu uyarı mektubunda, ülkenin içinde bulunduğu durumun değerlendirilmesi yapıldıktan sonra şöyle deniliyordu: "Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin bugünkü hayati sorunları karşısında siyasi partilerimizden bir an önce, milli menfaatlerimizi ön plana alarak, anayasamızın ilkeleri doğrultusunda ve Atatürkçü bir görüşle biraraya gelerek anarşi, terör ve bölücülük gibi devleti çökertmeye yönelik her türlü hareketlere karşı bütün önlemleri müştereken almalarını ve diğer anayasal kuruluşların da bu yönde yardımcı olmalarını ısrarla istemektedir." Uyarı gözardı eidldi Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün kamuoyuna duyurduğu, terör ve bölücülük olaylarının artışıyla ilgili uyarı mektubu gerek iktidar gerekse muhaletef partileri tarafından görmezden gelindi. Her iki taraf da bu mektubun muhatapları olmadıklarını açıkladılar. Bu durum öteden beri bir müdahale hazırlığı içinde olan ordunun üst kademesinin bu yöndeki hazırlıklarını hızlandırdı. Ordunun mektubu adresini bulamadan ortada kalırken, 6 Nisan 1980'de Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün görev süresinin dolması mevcut bunalımlara bir yenisinin eklenmesine yol açtı. Siyasi partiler bir isim üzerinde uzlaşmaya varamayınca yeni cumhurbaşkanını seçmek bir türlü mümkün olmadı. Bu görevi Cumhuriyet Senatosu Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil aylarca vekaleten yürüttü. 1980 sonbaharına gelindiğinde kriz bütün hızıyla sürüyordu ve birçok ilde sıkıyönetim ilan edilmiş olmasına rağmen şiddet olayları her geçen gün tırmanıyordu. Bu arada bazı kesimler ordunun duruma bir an önce müdahale etmesi için sabırsızlık gösteriyorlardı. Ordu yönetimde 12 Eylül 1980 günü sabah saatlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri, emir-komuta zinciri içinde yönetime doğrudan el koydu. Darbeyle birlikte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan 5 kişilik bir Milli Güvenlik Konseyi kuruldu. MGK Başkanı Kenan Evren darbenin gerekçelerini aynı gün öğle saatlerinde yaptığı radyo ve televizyon konuşmasında kamuoyuna açıkladı. Yine aynı gün yayımlanan 1 numaralı MGK bildirisi şu satırları içeriyordu: "MGK devlet yönetimine doğrudan el koymuştur. Her türlü siyasi faaliyet her kademede durdurulmuş, parlamento ve hükümet feshedilmiş, bütün parlamenterlerin yasama dokunulmazlıkları kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiş, ikinci bir emre kadar sokağa çıkmak yasaklanmış, yurtdışına çıkışlar durdurulmuştur. Yasama ve yürütme yetkileri MGK tarafından kullanılacak ve kısa zamanda bir bakanlar kurulu oluşturularak yürütme sorumluluğu bu kurula bırakılacaktır." Bu arada siyasi parti başkanları MGK kararıyla, "can güvenliklerinin sağlanması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin koruma ve gözetiminde" belirli yerlerde ikamete tabii tutuldular. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, Gelibolu Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan'da İzmir Uzunada'ya gönderilirken, bazı milletvekilleri ile DİSK'in üst düzey yöneticileri gözaltına alındı. Aynı gün yayınlanan 2 numaralı bildiriyle ülke genelinde saptanan 13 sıkıyönetim bölgesine 13 general sıkıyönetim komutanı olarak atandı. Yine aynı günkü 7 numaralı bildiriyle Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki bütün derneklerin faaliyetlerinin durdurulduğu kamuoyuna duyuruldu. Bülent Ulusu Başbakan Emniyet Müdürlüğü bütün örgütüyle birlikte Jandarma Genel Komutanlığı'nın emrine verildi. MGK Başkanı Evren, 20 Eylül 1980'de aynı yılın ağustos ayında normal prosedür gereği emekliye sevkedilen Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend Ulusu'yu Başbakan olarak görevlendirdi. Ulusu hazırladığı bakanlar kurulu listesini 21 Eylül 1980'de MGK'nın onayına sundu ve liste aynı gün onaylandı. Bakanlarını olağanüstü bir hızla belirleyen Ulusu, hükümetin programını da aynı hızla tamamladı. Programın belirlediği hedefler, saptadığı sorunlar, önerdiği çözümler ve öngördüğü faaliyetler tamamen MGK'nın bildiri ve kararlarındaki görüşler doğrultusunda hazırlanmıştı. Ekonomi yönetimi ise bir önceki dönemde uygulanmaya başlayan 24 Ocak kararlarının mimarı o dönemin Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal'a bırakıldı. Özal hükümette Başbakan Yardımcısı olarak yer aldı. MGK kısa bir süre içinde önceki dönemden kalan sivil yöneticileri de büyük ölçüde tasfiye etti. 25 Eylül 1980'de bütün il genel meclisleriyle, belediye meclisleri feshedildi. Belediye başkanlarının görevlerine son verildi. Yerlerine MGK'ya yakın kamu görevlileri veya ordudan emekli olmuş kişiler atandı. 67 ilden 27'sinin valileri değiştirildi ve yine bu görevlere orduya yakın olanlar getirildi. Liderler Ankara'ya döndü Gelibolu Hamzakoy'daki askeri dinlenme tesislerinde "güvence altına alınmış" bulunan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ve AP Genel Başkanı Süleyman Demirel 10 Ekim'de Ankara'ya getirildi. Siyasi amaçlı olmamak kaydıyla ziyaretçi kabul etmelerine izin verildi. Buna karşılık MHP lideri Alpaslan Türkeş ve bazı MHP yöneticileri 11 Ekim'de , MSP lideri Necmettin Erbakan ve bazı MSP yöneticileri 15 Ekim'de tutuklandı. Öte yandan MGK, ekim ayı başında ve daha önceki tarihlerde mahkemelerce verilmiş olup TBMM'nin onayını bekleyen sağ ve sol görüşlü mahkumların idamlarını onaylamaya başladı. 7 Ekim'den başlayarak bu cezalar infaz edildi. 27 Ekim'de MGK, geçici anayasa işlevini taşıyacak olan 2324 sayılı "Anayasa düzeni hakkındaki kanun"u kabul etti. Yasaya göre 1961 Anayasası'nın TBMM'ye verdiği bütün görev ve yetkiler MGK'ya, cumhurbaşkanına verdiği görev ve yetkiler de MGK Başkanı'na devrediliyordu. Başka bir anayasa hazırlanana kadar yürürlükte kalacak olan bu geçici anayasa, 12 Eylül döneminin başka bir çok yasası gibi yayımlandığı tarihten itibaren değil, 12 Eylül 1980 itibariyle yürürlüğe girdi. 1970'li yılların ortalarında başlayıp yıllarca Türkiye'yi kasıp kavuran siyasal şiddet olayları 12 Eylül askeri müdahalesiyle birlikte "bir gün" içerisinde hissedilebilir bir biçimde azaldı ve kısa bir süre büyük ölçüde durdu. Özellikle yasadışı sol örgütler hızla çökertilerek etkisiz hale getirildi. 1983 seçimlerinin ertesine kadar süren 12 Eylül dönemi boyunca binlerce kişi tutuklandı ve yine binlerce kişi sıkıyönetim mahkemelerince çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 1 Temmuz 1983´te askerlik vazifesinden ayrıldı. MGK´nin varlığı da TBMM Başkanlık Dîvânının 7 Aralık 1983´te toplanmasıyla sona erdi. Emekliye ayrılan öteki MGK üyeleri Nurettin Ersin, TahsinŞahinkaya, Nejat Tümer ve Sedat Celâsun altı yıl süreyle Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeliklerine getirildiler. Cumhurbaşkanı Kenan Evren´in ve Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyelerinin görev sürelerinin bitmesiyle Oniki Eylül Dönemi fiilen sona ermiş oldu.