Ehl-i Beyt'in 12 İmamı “İmam” sözcüğünün anlamı biz Arap Alevilerine göre görünüşteki sözlük anlamından daha özel ve dardır. Biz “imam” sözcüğünü yalnızca On iki İmam için kullanırız. Bize göre İmamlar ruhani ( mistik özellikleri ) bakımından diğer insanlardan üstündür, ayrıcalıkları vardır. Bu konudaki kanıt Hz. Muhammed’in “Ümmetimin âlimleri İsrail oğullarının peygamberleri gibidir” sözüdür. “İlim” sözcüğünden maksat Ehl-i Beyt ilimleridir. Bir diğer kanıt da Hz. Muhammed’in “Ey Ali! Sen velim ve vasimsin, daha doğrusu sen vasilerin efendisisin” sözüdür. Kuran-ı Kerim’de Ehl-i Beyt’e ilişkin geçen “ve yutahhırakum tathira” ( sizi tertemiz kılmak ) sözü temizliğin tamlığına işaret eder. Çünkü “yutahhirakum” (sizi çokça temizleyen) fiili, eylemin çokça yapıldığını ifade eden kalıpla söylenmiştir. Fiilden sonra gelen “tathira” mastarı önce fiili mübalağa içeren bir biçimde pekiştirmek içindir. Bu nedenle biz Arap Alevileri; Ali, Fatma, Oniki İmamların diğerleri ve Selman el Farisî’den oluşan Ehl-i Beyt’in tam anlamıyla temiz; dolayısıyla eylemlerinin ve sözlerinin tanrısal iradeyle tam bir uyum içinde olduğuna inanırız. Onlar masumdurlar; çünkü hatalar “kir”dir. Oysa Allah onlar için “…sizden kiri gidermek… ister” demiştir. Böylece onlar; sözleri, eylemleri ve niyetleriyle tanrısal iradenin çıkış yerleri olmaktadırlar. HAYATLARI, LAKAP ve KÜNYELERİ 1- Ali b. Ebu Tâlib. ( Emir-ül Mü'minin ) 2- Hasan b. Ali. ( Müctebâ ) 3- Hüseyin b. Ali. ( Seyyid-üş Şuheda ) 4- Zeynel Abidin ( bin Huseyin ) 5- Muhammed Bâkır ( bin Zeynel Abidin ) 6- Cafer-i Sâdık ( bin Muhammed Bâkır ) 7- Musa-i Kâzım ( bin Cafer-i Sâdık.) 8- Ali-yyur Rıdâ ( bin Musa-i Kâzım ) 9- Muhammed El Cevad ( bin Ali-yyur Rıdâ ) 10- Ali El Hadi ( bin Muhammed El Cevad ) 11- Hasan-ul Askeri ( bin Ali El Hadi ) 12-İmam Muhammed Mehdi ( bin Hasan-ul Askeri ) Yüce Allah; İmamları, Peygamberlerin devamı ve vasileri olarak dünyaya göndermiştir. Hz. Peygamberin (s.a.a.v.) yolunu, ilimlerini izleyen imamlar yaşantılarıyla tüm insanlığa örnek olmuşlardır. Bütün âlemler imamların ilim ve faziletlerinin nuruyla aydınlanmıştır. Beşeriyetin eremediği bilime küçük yaşta ilahi öğretiyle haiz oldular. Ehlibeyt imamları (a.s.) dinin, ilimin, takvanın, faziletin, kerametin ve temizliğin kaynağıdır. Geçmişi ve geleceği bilmeleri, Allah tarafından kendilerine gelen bir ilhamdır. Ehlibeyt imamlarının bilgileri engin denizler misalidir. Tüm insanlığın bilgileri o engin denizlerin yanında ufacık bir damla bile değildir. İmamlığın kendilerine yüce Allah tarafından verilmesi her isteyenin rastgele imam olamayacağının kanıtıdır. İmamlar, Allah tarafından olağanüstü güçlerle donatıldığı halde tabiatın kurallarını çiğnemediler. İslamiyet’i yaymak için zor kullanmadılar. Yenilgiyle karşılaşacaklarını bildikleri ve mucizevi güç sergileyebilecekleri halde o gücü sergilemediler. Mucizevi güç ve olayları din için, İslam için ve imametin yüce Allah tarafından kendilerine (on iki imama) verildiğini kanıtlamak için gösterdiler. Gerektiği yer ve zamanda doğaüstü olayları gerçekleştirdiler. İmamların her kerameti mutlak surette ibret alınacak bir mesaj içindir.Ehlibeyt’in 12. İmamının gaybetine (görünmezliği) inanırız. Kıyamet Günü’nde Mehdi olarak zuhur (görünmesi) edeceğine inanıp kendisini beklemek inancımızın gereğidir. Kıyamet Günü’ne kadar Kur’an-ı Kerim, Sünnet-i Nebevi ve Ehlibeyt İmamlarından öğrendiğimiz İslam dinini bu üç ana kaynağa uygun şekliyle uygulayıp yaşamamız şarttır. Zira bu üç kaynak öğretilerinde aynı yolu gösterir. Herhangi birisinin sözünün diğeriyle çelişmesi durumunda o sözün geçersiz ve sonradan başkaları tarafından uydurulmuş, yalan yanlış olduğu anlaşılır. Kuran-ı Kerim, Sünneti Nebevi ve Ehlibeyt İmamları, Aleviler için bir el terazisinin her bir kefesinin üç ana ipi gibidir. Nasıl ki terazi kefesinin bir ipinin olmaması durumunda tartma işi yapması düşünülemez ise bu üç ana kaynağın birinden birisinin eksik olması ya da çelişmesi düşünülemez. Terazinin her kefesinin üç ipi sağlam şekilde ise terazinin hak göstergesi hakkı gösterecektir. İşte Alevi inancında Hakkın göstericisi ise Ehlibeytin kendisidir.
Kevser Süresi, Peygamber Efendimizin soyunun kurumayacağını söylediğine göre, günümüzde Soyundan gelenler kimlerdir ve Ehl-i Beyt'ten sayılırlarmı?
12. İmam Muhammed El Mehdi (a.s)'nin gaybetine (görünmezliği) inanırız. Kıyamet Günü’nde Mehdi olarak zuhur (görünmesi) edeceğine inanıp kendisini beklemek inancımızın gereğidir. Sanınırm bu sorunuzu yanıtlamaya yeterli olur.
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.v) bir hadisinde; "Benden sonra 12 Halife olacaktır, hepsi Kureyş'tendir." buyurmuştur. İşte bu 12 halife Ehlibeyt imamlarıdır. Arap Alevi (Nusayri) inancında Ehlibeyt ve Ehlibeyt imamları nurani varlıklardır ve masumdurlar. Bu nedenle hiç bir beşer Ehlibeyt soyundan gelemez. 12. İmam Muhammed El Mehdi (a.s) hayattadır ama günümüzde ise gaybettedir, yani görünmezdir ve kıyamete yakın bir zamanda zuhur edecektir yani görünecektir. İşte biz, 12. İmam Muhammed El Mehdi (a.s)'nin gaybetine (görünmezliği) inanırız. Kıyamet Günü’nde Mehdi olarak zuhur (görünmesi) edeceğine inanıp kendisini beklemek inancımızın gereğidir.
Şura Süresi 23. Ayet, insanlara Ehl-i Beyt'i sevmelerini emreder. Ehl-i Beyt demek Hz. Muhammed'in ev halkı demektir ve Bu kişiler sırasıyla; 1. Hz. Muhammed, 2. Hz. Ali, 3. Hz. Fatıma, 4. Hz. Hasan, 5. Hz. Hüseyin'dir. Ayet'in inmiş olduğu zaman Hz. Muhammed'in ev halkı kendisi ile beraber 5 kişiydi. Bu söze istinaden Alevilikte Pençei Al-i aba diye bir söz vardır ve bu söz Ehl-i Beyt için kullanılır. Bize göre, yani Alevilere göre Ehl-i Beyt'in soyundan gelen çocuklarıda Ehl-i Beyt'ten dir. Siz nusayrilere göre ise 12 İmamların evlatlarını Ehl-i Beyt'ten saymıyorsunuz. Bu ne demektir anlayamadım. Örneğin; 5. İmam Muhammed Bakır'ı kabul ediyorsunuz ama onun torunu olan Hace Bektaşi Veliyi Ehl-i Beyt olarak kabul etmiyorsunuz. (Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.) Kur'an-ı Kerim'in emirlerini hiçe sayıp hadislerde ısrar etmen ise yersizdir. Her din'de öncelik Ayet'in dir ve Ayet'in var olduğu bir yerde de hadis'ten bahsetmek cahillikten başka bir şey değildir. Bu konu hakkında da size bir söz daha yazmak gereksizdir. varın sizde inandığınız şekilde yaşayın.
Geçmişi ve geleceği bilmeleri, Allah tarafından kendilerine gelen bir ilhamdır. Ehlibeyt imamlarının bilgileri engin denizler misalidir. Tüm insanlığın bilgileri o engin denizlerin yanında ufacık bir damla bile değildir. İmamlığın kendilerine yüce Allah tarafından verilmesi her isteyenin rastgele imam olamayacağının kanıtıdır. Yukarıdaki alıntı sizin yazınıza ait. Ehli beyt imamlarının geleceği bilmelerinden bahsetmişssiniz...Konu ile ilgili olarak Kur'an'ı Kerim'de geçen ayetler de peygamber efendimizin s.a.v de gaybı bilemeyeceği bildiriliyor.İligili ayteler : Enam Suresi : 48- Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. 49- Ãyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta oldukları fenalıklar yüzünden onlara azap dokunacaktır. 50- De ki: "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?" 51- Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar. Bir de Araf Suresi 188. ayette şöyle geçiyor : " De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim." Peygamberimiz sav eğer geleceği bilseydi başına gelebilecek sıkıntılara karşı tedbir alırdı ve hiç bir sıkıntı uğramazdı.... Yazının devamında ehli beyt imamlarının bilgileriyle ilgili bir örnek vermişsiniz. Bu örneğin de yanlış olduğunu düşünüyorum. Çünkü Kur'an'ı Kerim'de Lokman Suresi 27. ayette şöyle buyuruyor Rabbimiz:"Eğer yeryüzündeki ağaçlar hep kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha kendisine destek olduğu halde mürekkep olsa, yine de Allah'ın kelimeleri yazmakla tükenmez. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." Sizin sözünüz de sanki bu ayetten esinlenilmiş..Ama bu sadece Allaha ait olan bir özellik.Bir kul için kullanılamaz..Yanlış anlamış isem düzeltiniz lütfen..Allah bizleri dosdoğru yoluna ulaştırsın...Peygamberimiz ve ashabının yolundan ayırmasın..
"O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz Ancak elçileri içinde razı olduğu başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyiciler dizer. Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve herşeyi sayı olarak da sayıp-tespit etmiştir." ( Cin Süresi, 26-27-28 ) GELECEKTEN HABER VERMESİ Süleym b. Kays, bir hadiste İbn-i Abbas´tan şöyle naklediyor: Zigar´da (Basra´ya yakın bir yer ismi) Hz. Ali (a.s)´ın yanına vardım. O Hazret bir mektup çıkararak şöyle buyurdular: âEy İbn-i Abbas! Bu, öyle bir mektuptur ki, Allah Resulü onu bana dikte etti ve ben de kendi elimle yazdım.â Arzettim: âYa Emir´el-Müminin! Onu oku.â Hazret o mektubu okudu ve o mektupta, Peygamber (s.a.a)´in vefatından, Hz. Hüseyin (a.s)´ın şahadetine kadar vuku bulacak bütün olaylar ve O´nu öldürecek olan şahsın, O´na yardım edenlerin, ve O´nunla birlikte şehit olacakların adları yazılı idi. Okuduklarından bir kısmı, kendisine neler yapılacağı, Hz. Fatıma (a.s)´ın nasıl şehit edileceği, Hz. Hasan (a.s)´ın nasıl öldürüleceği, halkın ona nasıl ihanet edecekleri ve ahitlerini bozacakları hakkındaydı. Sonra mektubu dürdü ve kıyamet gününe kadar olacak şeyleri okumadı ve onlar öylece kaldı. O mektuptan okuduğu miktarda Ebu Bekir, Ömer ve Osman´ın hilafetleri ve onların her birinin öldürülmeleri, hakemeyn olayı, Muaviye´nin hilafeti, Şiilerden öldürülecek olanlar, halkın Hz. Hasan (a.s)´a yapacakları, Yezid´in hilafeti ve Hz. Hüseyin (a.s)´ın şahadetine kadar olan bütün olaylar yazılı idi...[1] HZ. FATIMA (A.S)´IN MUSİBETLERİ VE VEFATI İbn-i Abbas´tan şöyle rivayet edilmiştir: Allah Resulünün vefatı yaklaştığında o kadar ağladı ki, göz yaşları sakalını ıslattı. Dediler: âYa Resulullah, bu ağlayışınızın sebebi nedir?â Buyurdular: âEvlatlarım için ağlıyorum ve ümmetimin benden sonra onlara yapacaklarına ağlıyorum. Adeta kızım Fatıma´ya zulmettiklerini görüyorum. Ve O; âBabacığım!â diye feryat ediyor ve ümmetimden bir kişi bile ona yardım etmiyor.â Fatıma (a.s) bu sözleri duyunca ağladı. Hz. Resulullah (s.a.a) buyurdu: âAğlama kızım.â Fatıma (a.s) arzetti ki, âSenden sonra bana ne yapacaklarına ağlamıyorum, senden ayrılacağıma ağlıyorum ya Resulullah!â Hazret buyurdular: âSana müjdeler olsun, çok yakında bana kavuşacaksın. Ehlibeyt´im içinde bana ilk kavuşacak olan sensin.â [2] MASUM İMAMLARIN İSİM VE SAYILARINDAN HABER VERMESİ İmam Cafer Sadık (a.s), değerli babalarından, O2nlar da Hz. Muhammed (s.a.a)´den, O da Cebrail´den, Cebrail de Allah Teala´dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: âHer kim Allah´tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.a)´in benim kulum ve resulüm olduğuna ve Ali b. Ebi Talib´in benim halifem olduğuna ve Ali b. Ebi Talib´in evlatlarından olan İmamların benim hüccetlerim olduğuna şehadet etse, onu kendi rahmetimle cennette götürür ve kendi affımla cehennem ateşinden kurtarırım. Ona cennet hurilerini mubah eder ve onun için kerametimi gerekli kılarım; onun üzerine nimetimi tamamlar ve onu halis kullarımdan sayarım. Eğer bana seslense cevabında lebbeyk derim; beni çağırsa icabet ederim; benden bir şey talep etse ona bağışlarım; sessiz kalsa onunla konuşurum; kötü durumda olsa rahmet ederim; benden kaçsa onu isterim; bana dönüş yapsa kabul ederim; rahmet kapımı çalsa yüzüne açarım. Her kim benden başka bir ilah olmadığına ve benim birliğime şehadet etmezse veya bana şehadet edip de Muhammed´in benim kulum ve resulüm olduğuna şehadet etmezse veya buna şehadet edip de Ali b. Ebi Talib´in benim halifem olduğuna şehadet etmezse veya buna şehadet edip de Ali b. Ebi Talib´in evlatlarından olan İmamların benim hüccetlerim olduğuna şehadet etmezse, muhakkak ki benim nimetlerimi inkar etmiş, azametimi küçük saymış, ayetlerimi, kitaplarımı ve peygamberlerimi inkar ederek kafir olmuştur. Eğer o kimse bana yönelse, rahmetimi ondan gizler ve istediğini ona haram ederim; beni çağırsa sesine kulak vermem; dua etse icabet etmem ve bana ümit etse ümidini boşa çıkarırım. Bu, benden taraf onun cezasıdır ve ben kullarıma zulmedici değilim.â Sonra Cabir b. Abdullah Ensari kalkıp arzetti: âYa Resulullah, Ali b. Ebi Talib´in soyundan gelecek İmamlar kimlerdir?â Buyurdular: âCennet gençlerinin efendisi olan Hasan´la Hüseyin´dir. Ondan sonra Ali b. Hüseyin (Zeyn´ul-Abidin)´dir. Ondan sonra Muhammed b. Ali (Bakır)´dır. Sen ey Cabir, onu göreceksin ve benim selamımı ona ileteceksin. Sonra Cafer b. Muhammed (Sadık), sonra Musa b. Cafer (Kazım), sonra Ali b. Musa (Rıza), sonra Muhammed b. Ali (Taki), sonra Ali b. Muhammed (Naki), sonra Hasan b. Ali (Askeri), ondan sonra da hak üzere kıyam edecek olan ümmetimin Mehdi´sidir. O, yeryüzünü, zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracaktır.â âEy Cabir! Onlar benim halifelerim, vâsilerim, evlat ve itretimdirler. Kim onlara itaat etse bana itaat etmiştir; kim onlara isyan etse bana isyan etmiştir; kim onları inkar etse, beni inkar etmiştir. Allah-u Teala onların yüzü suyu hürmetine gökleri düşmekten korur ve onların hatırı için yerin, üstünde olanları sarsmasına (fırlatıp atmasına) mani olur.â [3] HZ. ALİ (A.S)´A KARŞI HALKIN VEFASIZLIKLARINDAN HABER VERMESİ Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Hz. Ali (a.s)´a hitaben şöyle buyurdular: âYa Ali! Bu cemaat senin imamet ve hilafet işini bozacaklar, hilafeti kendileri üstlenecekler ve senin hakkında benim sözümden çıkacaklar. O zaman Allah´ın emri ininceye kadar, sana sabrı tavsiye ediyorum. Uyanık ol! Çok yakında onlar sana vefasızlık gösterecekler. O zaman kanını akıtmaya yeltenmemeleri için sana yol bulmalarına izin verme (yani sabret); çünkü bu ümmet benden sonra sana hıyanet edecekler. Bu haberi Cebrail Rabbimden bana getirdi.â [4] -------------------------------------------------- [1] - İsbat´ul-Hudat, c. 1, s. 521 [2] - Muntehe´l-A´mal, c. 1, s. 100 [3] - Kemal´ud-Din, c. 1, s. 258 [4] - Hisal-ı Saduk, 12. bab, 2. hadis, s. 461,